Hayatın temelinde rastlantı var. Bilim adamları şimdi bu
ilkelerden teknolojide de yararlanmak istiyorlar.
Siz hiç
rastlantıya fırsat vermemeye ve her şeyi kontrol altına almaya
yönelik bir insan mısınız? Unutmayın; rastlantıların doğurduğu
fırsatları kaçırmak, bazen hayatı kaçırmak anlamına da
geliyor. Bu nedenle, rastlantılar
belki de gerçek hayatın ta kendisi. Onları hafife almayın.
Rastlantıların dönem dönem
yaşamınızın yönünü çizdiğini düşündüğünüz zamanlar olmuştur
değil mi? Örneğin ilginç tesadüfler sonucu hayatınıza giren
sevdiğiniz insan... Uzun yıllar görmediğiniz bir arkadaşınıza
bir gün sokakta rastlamanız ve onun kritik bir döneminizde
hayatınızı kökten değiştirecek kararlarda oynadığı önemli
rol... Bir öğretmeninizden aldığınız ilhamla doruğuna
çıktığınız ve büyük paralar kazandığınız mesleğiniz... Geç
kalma acelesinden bileti evde unuttuğunuz için binemediğiniz
uçağın düşmesi...
Rastlantılar konusunda dünyada kitaplar dolduracak kadar
ilginç ve
‘Olamaz böyle bir şey!’
dedirtecek olaylar yaşanmış
ve yaşanmaktadır. Örneğin 2000 yılının temmuz ayında
Concorde uçağının düşmesi de bir
rastlantı sonucu oldu ve uçaklar devreden çıkartıldı.
Bir uçak Paris Charles de Gaulle
havaalanındaki hareket pistinde küçük bir metal parçasını
düşürür; parça orada öylece fark edilmeden kalır. Kısa bir
süre sonra ikinci bir jet harekete geçerken tam da bu küçük
titan metali üzerinden geçer ve bir felaket zincirini doğuran
reaksiyonu başlatır: Önce lastik patlar, patlayan lastiğin
parçalarından biri kanada denk gelir ve çarpışmanın şok
dalgası kanadın içindeki bir depoyu patlatır. Dışarı sızan
kerosen yakıtı soldaki motor
tarafından emilince de yangın alarmı çalar. Pilotlar yangın
alarmını gördüklerinde uçak, arkasında 200 metrelik bir alev
kuyruğu sürüklemeye başlamıştır bile. Pilot motoru durdurma
emri verir. Oysa bu işlem uçağın dengesini iyice bozar ve
Air France’a
ait Concorde uçağı 100 yolcusuyla
birlikte Paris’teki bir banliyö otelinin üzerine düşer.
Hatırladınız değil mi?
Alexander
Fleming, penisilini, bir bakteri kültürünün Londra’daki
laboratuarında küflenmesi
sonucunda bulabilmişti. Küfün oluştuğu yerde bakteriler
birdenbire yok olmuştu. Bilim adamı bu
anti bakteriyel maddeyi bulabilmek için on yıldan fazla
uğraşmıştı.
BEYİN VE RASTLANTI
‘Rastlantı’ sözcüğü, Türk Dil Kurumu sözlüğünde,
‘Bilgiye,
isteğe, kurala veya belli bir sebebe dayanmaksızın oluveren
karşılaşma’
şeklinde açıklanıyor. Fizikçiler, psikologlar ve
beyin araştırmacıları şimdi tamamen farklı yollarla bu
fenomeni çözmeye çalışıyorlar.
Bir şeyi tesadüfen yaşamak bilinmezliğin bir sonucudur. Bazı
olaylar anlaşılmayacak kadar çok etkilerle belirlenmiş ve
karmaşıktır. Bilinmezliğin önüne geçmek
bazen zordur. Bu durum, bilimin de bir konusu oldu. Örneğin
kuantum fizikçileri, deneyler sırasında maddenin hareketini
gözlerken, hareketin hangisinin doğru olduğunu anlayamazlar.
Araştırmacı her iki durumda da olayı rastlantı olarak görür.
İnsan beyni bu tür olaylara göre uzmanlaşmadığı için,
rastlantıların doğasını kavraması zordur. Rastlantıların
insanlar tarafından kabul edilmesinin neden bu kadar zor
olduğunu, nöropsikologlar evrimsel
sebeplerle açıklarken, kavram bilimcileri de insanların
rastlantılardan ne şekilde yararlanabileceklerini gösteren
stratejiler keşfettiler. Yani rastlantı konusu, bilimin
üzerinde yoğun olarak çalıştığı bir alan.
Son yıllarda rastlantıya çok sayıda açıklama getiren
matematiksel bilgi teorisine göre, bir olay
basitleştirilemiyorsa
‘rastlantısaldır’. Bu fikir, iki sayı
dizisiyle açıklanmakta: 2 - 7 - 12 - 17 - 22 - 27 - 32 - 37 ve
0 - 10 - 17 - 23 - 24 - 25 - 27 - 41.
İlk dizi bir trenin kalkış saatlerini göstermekte. Burada
trenin beş dakikada bir kalktığı kolayca anlaşılmakta. Oysa
Süper Loto sonuçlarını gösteren
ikinci diziden böyle bir formül çıkarmak zor. Çünkü normal ve
süper ikramiye kazanmak için tüm sayılar gereklidir.
Evrim, insan beynini kritik mantık yerine spekülasyonlara
göre programlamıştır. Dünyada yaşayan insanın kurallara
ihtiyacı vardır. Rastlantılara hemen teslim olmamakla en
iyisini yapar ve onlara inanmadığı için de daha zeki hale
gelir.
BİLGİ ÇOK ÖNEMLİ
Rastlantıya güvenmemek evrim süreci içinde gelişmiştir.
Doğada hayatta kalmak isteyen, her türlü bilgiyi
değerlendirmek zorundadır. Kumun üzerindeki iki belirsiz ayak
izi kaplana ait olabilir. Ancak kritik durumdaki bir hayvanın
tahminlerini değerlendirmeye zamanı yoktur. Birkaç saniye
içinde ısırmayan ya da kaçmayan,
saldırıya uğrayabilir.
Günümüzde
‘Saldır veya öl’
örneğinden çok daha zor kararlar
alınmasına rağmen, maymunların ve karıncaların beyninde
işleyen mekanizmanın aynısı uygar insanın beyninde işlemeye
devam ediyor. Üstelik de olumsuz sonuçlar vererek...
Evrimin de öğrettiği gibi rastlantılar her gelişmenin itici
gücü ve sonucudur. Yalnızca onlar sayesinde dünyaya yenilikler
geliyor. Oysa sadece tahmin edilebilir olayların yaşandığı
yerde hiçbir şey değişmez. Bir toplumun gelişimi kadar
yaratıcılık da aynı kuralları takip eder. Yaratıcılık, daha
önce birbirleriyle ilişkisi olmayan elementlerin
birleştirilmesi ve denenmesine dayanır. Evrim kuramına göre de
canlılar dünyası böyle bir deneme oyunu ve yanılgıyla ortaya
çıktı. Bilim adamları şimdi bu ilkelerden teknolojide
yararlanmak istiyorlar. İnsanlar yenilikler yarattıklarında
ya da yaşamlarını değiştirmek
istediklerinde rastlantının etkisinden yararlanabilirler.
Sonuçta rastlantılar, bir çocuğun kişiliğinin gelişmesinden,
meslek ve eş seçimine kadar insan yaşamının büyük bir kısmı
üzerinde etkilidir. İngilizce’de
‘chance’
(şans) kelimesi aynı zamanda
‘fırsat’ ve hatta
‘mutluluk’
anlamına da gelir.
HAYATIN TA KENDİSİ
Ne var ki insan beyni, basitleştirici olması nedeniyle bu
fırsatları gözden kaçırmakta. Yeni olanakları kontrol etmek ve
kullanmak yerine eskilerde takılı kalarak aceleci
açıklamalarla sadece güvenlik hayali yaratmakta.
Bu şekilde insan sistematik olarak çevresindeki bilgileri
yüceltirken sürprizlerden yararlanma yetisini görmezden gelir.
Oysa kendine güvenmesi için her türlü neden vardı.
Homo sapiens,
sırf belli bir çevreye göre uyumlu olmadığı için hayatta
kalabilmişti. İnsan bu nedenle tüm koşulları mükemmelleştirme
gibi özel bir yetiye sahiptir. Bu bilgiyi güvensiz bir topluma
uyarlayacak olursak, karmaşık dünyada bilinmezlerle
naif davranışlarla
baş etmek mümkün değildir. Zaten
hiç kimse doğuştan var olan donanımlarla da yetinmek zorunda
değildir. Rastlantılara fırsat vermemeye ve her şeyi kontrol
altına almaya yönelik insan faaliyetleri iyi hoş... Ama
rastlantıların doğurduğu fırsatları kaçırmak, evrimin
sonuçlarını düşünecek olursak, hayatı kaçırmak anlamına da
geliyor.
Bu nedenle, rastlantılar belki de gerçek hayatın ta kendisi..
Onları hafife almayın...
RASTLANTI
MI ? EŞZAMANLILIK
MI?
Rastlantılar
gerçekten de yaşamımızın yönünü değiştiren işaret levhaları
gibi… Hangimizin
yaşamında rastlantının derin izleri yok ki? İş ararken size
yararlı olacak bir arkadaşa hiç rastladığınız olmadı mı? Ev
değiştirirken rastlantı sonucu tam istediğiniz yerde, tam
istediğiniz şartlarda ve fiyatta ev bulmadınız mı?
Ya da şu anda yaşamınızı
paylaştığınız sevgili eşinizle ya
da yaşam arkadaşınızla yine bir rastlantı sonucu
karşılaşmadığınızı söyleyebilir misiniz? Belki de üniversite
giriş sınavları sırasında bir arkadaşınız sizin için en
yararlı olacak bölümü seçmenize yine rastlantı sonucu yardım
etmiştir. Kim bilir daha ne çok
örnek var yaşamımızda!...
Bilim adamları
rastlantılar yaşamın ta kendisi derken çok haklı ama
rastlantıların bir de ruhsal yönü var elbette ki… Biz evrene
ihtiyacımızı belirttikten sonra bizim adımıza yalnız bizin
için harekete geçen yaşam enerjisinin yönlenişini sağlayan,
görünenin ardındaki görünmeyenin bize uzanan ellerini, o
kapsamlı varlık sevgisini ve yardımları da unutmamak gerek.
Hem bizim
düşünce enerjimizin yarattığı alanlar bu tip eşzamanlılık
olaylarının oluşmasını sağlar hem de ruhsal yönlendirme ve
yardım devreye girer. Tabii ki bu yardımlar yaşam planımıza
uygundur. Bu yüzden de acele karar verip,
‘bu nasıl yardım yahu sırf
dert sıkıntı’
demeden önce oturup iyice bir
düşünmenin ya da kestirme yolu
seçip en kısa zamanda bir doğum haritası çıkartıp
yorumlattırmanın da çok yararı var. Belki de siz
yaşam planınızın dışında sırf özentiyle veya maddi imkan
kazanma hırsı ile bir şeyleri bozma aşamasındasınız da, yardım
olsun diye durduruluyorsunuzdur. Bunu bilmek ve hemen anlamak
çok ama çok zor. Belli bir reçetesi de yok. Yürek de her zaman
yardımcı olmayabilir. O zaman aklı ve mantığı devreye sokup,
‘acaba bu yürümeyen iş çok daha büyük iyiliklerin
habercisi mi? diye bir düşünün, ne kaybedersiniz
ki… Bir sonraki
aşamada da, ince cılız bir sese kulak verebiliriz. Hepimizin
çok yakından tanıdığı ama duymamak için sık
sık kulaklarını kapattığı bir ses
o…
"Vicdan sesi!"
Yaşam
olayları tarafından gölgelenmediğinde pırıl
pırıl bir yansıma yapan ve bize
ruhsal bilginin gereklerini duyuran ses. İşte o ses
aslında her şeyi bilir ve duyabilene de ne yapması gerektiğini
fısıldayıverir. Eğer kişi duymamakta direnirse, rastlantı
deyip geçiverdiğimiz
eşzamanlılıkların karşımıza çıkmasına yardım eder. Yani biz
bize yardım ederiz. Vicdan sesinin net ve gür duyulduğu
yerlerde, rehberlerin de aracılığıyla bizden bize büyük
yardımlar ve destekler vardır ve evren o sesi duyabilmemiz
için tüm yolları dener. Yeter ki duymak isteyin ve açık olun!
Kim bilir
belki de bu sefer, iyi niyet ve
olumluluk; bereketli yeni yolların açılmasına neden olur!
Başarıncaya
kadar denemekten vazgeçmemek insan olmanın onurudur. Bu
gezegene başarısız olmaya değil, aşmaya, yenilenmeye, dönüşmeye
ve dönüştürmeye geldik…! Eşzamanlılık
anlamlı rastlantılar demek çünkü kozmos bir bütün ve hiç
boşluğu yok. Holistik yani
bütüncül-küresel bir evrendeyiz ve bütün eylemi
sürekli-kesintisiz görür.
‘Tesadüf
değil de anlamlı rastlantı ve bu rastlantıyı çağıran da benim’
demek, bize daha çok yakışacak!
|