Doğanın öfkesi olarak nitelenen afetler konusunda yıllardır
uyaran uzmanlar çok daha tehlikeli kasırgaların sırada
olabileceğini hatırlatıyorlar. Ama nedense bu uyarılarla hiç
kimse ilgilenmiyor, kulak arkası ediyor,
duymazlıktan geliyor. BM’in
doğal afetlerle ilgili olarak hazırladığı son derece ciddi
sonuçlar içerecek olan raporlar, ülkelerin ekonomik kaygıları
ve menfaat ilişkileri nedeniyle hiç dikkate alınmıyor ve
yüz binlerce,
milyonlarca insanın yaşamı tehlikeye atılıyor. O
bölgeyi boşaltmakla iş bitmiyor ki, ülkelerin üst düzey
birimleri ve yetkilileri zaten iklim değişiklikleri nedeniyle
olacaklardan haberdar. Yöneticiler ve üst düzey yetkililer bu
derin uykudan nasıl ve ne zaman uyanacaklar acaba diye
sormamak mümkün değil. Afetler
dünyanın pek çok bölgesini silip süpürdükten sonra mı, yoksa
bu ilgisizlikte de komplo teorilerine uygun bizim bilmediğimiz
ince hesaplar mı var. Ülkemiz de astrolojik açıdan
bu doğal afetlerden payını alacak gibi. Her şey ortada,
her şey biliniyor kimse bir şey
yapmıyor. Bu ilgisizlik yozlaşma ve dejenerasyon değildir de
nedir?
Yozlaşma
ve Dejenerasyonun artışı ve doğal afetler
Bütün
kurumlarıyla yozlaşma alanları oluşturan beşeri uygarlık büyük
bir değişimin eşiğinde bulunuyor. Bütün yozlaşmış kurumlarıyla
birlikte dünya, şimdiye kadar geçip geldiği çeşitli zaman ve
mekanlarda hiç görmediği, hiç işitmediği ve hiç konuşmadığı
gerçeklerle karşılaşma fırsatını yaşıyor. Farkına giderek daha
fazla vardığımız,
‘yozlaşma ve yozlaştırma’ işleminin ne kadar
hızlı ve sevimli bir şekilde yayılmakta olduğunu görüyoruz.
İnsanı değerler her gün un ufak olup kum taneleri gibi
yayılıyor. Şaşkınlığın umursamazlığın bu
derece şaha kalktığı pek görülmedi. Ne yol belli, ne
hedef…
İnsanlığın
içinde bulunduğu durum ruhsal açıdan acıklı bir durum ve
teknoloji bizi istese de
kurtaracak durumda değil…
Doğal
afetler, seller, kasırgalar, depremler gibi tüm toplumsal,
fiziksel ve jeolojik düzlemdeki olayların ana hedefi,
insanlığın kendi şuur ve vicdanlarında meydana gelen yozlaşma
alanlarının içinden sıyrılabilme çabasını hızlandırmaktır.
İnsanlık olarak sahip olduğumuz tüm inançların, tüm yargıların
her birinin tinimizle olan bağlantısını gevşeterek, azami
derecede açık alanlar yaratmak, rahat ve açık fikirli olmak
yeniye hazırlanmanın en emin yoludur. Katılaşmış anlayış ve
inançları yumuşatarak esneklik, yeniyle ilgili her konuda
ihtiyacımız.
Bizler maddeye olan
yaklaşımı duygularımızla
yapıyoruz. Duygular kontrol edilmezlerse doğal olarak insanı
maddeye bağımlı kılıyor. Hem maddeyle uğraşmak, hem de
duyguları kontrol etmek ancak tek hedefe bağlanmakla olur. Bu
tek hedef varlığın “Kendini fark etmesi”, kendini tanımasıdır.
Kendini fark etmek; duygulara olan bağımlılıktan kurtulup,
onları bir maşa gibi kullanabilmenin başlangıcını oluşturur
ki, bu çağın insanına yakışacak
olan da budur. |