Dünya bir ani iklim
değişikliği yaşar mı? İşte iklimbilimcilerin üzerinde en çok kafa
yordukları ‘korkulu konu’ bu.
Öncelikle belirtelim:
Bütün iklimbilimciler
‘Evet böyle ani bir tehlike ortaya çıkabilir’
görüşünde. Ama, bazı beklenmedik olaylar olabilir derken, çoğunluk birkaç
on yıl daha böyle bir olasılık beklemiyor.
Yani ani değişikliği
yaşayabiliriz. Ama ne zaman olduğu konusunda anlaşmazlık var. Eğer bu
beklenmedik ani dönüşüm yaşanırsa, dünyanın kimi bölgeleri daha yaşanır
hale gelirken, birçok bölgede de yaşam boğucu hale gelir... Kışlar çok
sert geçer, yollar buzla kaplanır ve kuraklık tarımı öldürebilir. Bu
durumda Avrupa ve Türkiye’de kuraklık gündeme gelebilir ve dünyanın büyük
bölgelerinde açlık baş gösterebilir.
Biz günlük yaşamımızı alıştığımız tempoda sürdürürken kıyıdan suların
çekilmesinden biraz endişelenelim, tsunamilerin
225 bin insanı nasıl öldürebildiğini akıl almaz bulalım, nerede o kışlar
karlar diye söylenelim, günlük hava raporlarını izleye duralım... Dünya
ikliminin geleceği üzerine kafa yoran bir grup iklimbilimcinin daha büyük
derdi ve korkusu var:
ANİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
Acaba biz hiç beklenmedik bir anda aniden böyle bir tehlike ile karşı
karşıya kalabilir miyiz, böyle bir olasılık var mı? Örneğin birden aylarca
yağmayan yağmurlar, yakıcı ve kavurucu güneş altında sürekli bir Afrika
hayatı ve tarımın tam iflası... Mesela kışın da tam tersi: Yollar sürekli
buz tutmuş durumda, arabaları kullanmak mümkün değil, dondurucu soğuklarda
titreyen ve ısınamayan milyonlarımız...
Felaket tellallığı mı? O zaman en büyük felaket tellalı, geçen sezon
seyrettiğimiz
‘Yarından Sonra’
filmiydi. Anımsar mısınız, orada iklim
değişikliği ile bastıran dondurucu kışın hayatı nasıl yok ettiğini?
Tabii o kadarı filmlerde olur... Demeyin öyle... İklimbilimciler filmi
abartılı bulsa da, ani bir iklim değişikliği konusunda hemfikirler...
Sadece bazı bilimciler birkaç on yıl daha bunu
beklemiyor! Ancak konunun son derece önemli olduğu hususunda herkes
hemfikir.
GEÇMİŞTE YAŞANDI
Tabii ki bilimcilere
‘bu iş ciddi’
dedirten, yeryüzünde
geçmişte böyle ani iklim değişikliklerinin sık sık
yaşanmış olması. Hemen hemen 10 yıldır
iklimbilimciler, geçmişle ilgili verileri toplamakta ve şaşırtıcı sonuçlar
elde etmekte. Örneğin bazı uygarlıkların bile böyle ani değişiklikler
nedeniyle yok olduğu gibi... Geçmişte yaşanmışsa gelecekte de yaşanır
demektir... Belki de, bu gibi olayların yaşanması gerçekte kaçınılmaz.
Ani iklim değişimi, on yılı aşkın bir süredir bilim çevrelerinin odağında.
Elde edilen yeni kanıtlar, küresel ısınmanın her zamankinden çok daha
fazla kaygı uyandırması gerektiğini ve bunun gerçekte yeryüzündeki iklimi
çok daha hızlı bir biçimde ani değişimlere sürüklediğini ortaya koyuyor.
İşaretleri mi? Tabii çok sayıda hem de: Dünyanın atmosfer bileşimini
insanoğlu hızla değiştiriyor, fosil yakıtlarla. Ozon tabakasını biliyoruz.
İklimde uzun dönemlerde görülen bir ısınma var. Kutuplardan kilometrelerce
büyüklükte buz dağları kopuyor ve okyanuslara katılıyor. Alplerde ve
dünyanın birçok yerinde eskiden buzullarla kaplı alanlar şimdi ineklerin
otlayacağı meralara dönüşüyor!
1990’ların başlarında Grönland’daki büyük buz
levhasından kopan buz parçaları olmasaydı, bilim insanları iklimin köklü
değişimlere yol açma yetisinin belki de hiçbir zaman tam anlamıyla
ayırdına varamayacaklardı.
Kimileri üç kilometreye ulaşan bu koskoca buz kitleleri, iklimle ilgili
son 110 bin yıla uzanan kayıtları içinde barındırıyor.
Araştırmacılar buzullardaki yıllık katmanlardan yola çıkarak ve çeşitli
yöntemlerden yararlanarak, bunların yaşını saptayabiliyorlar. Buzun
bileşimi ise onun hangi sıcaklıkta oluştuğunu ortaya koyuyor.
Bu tür çalışmalar iklimde uzun bir süredir şiddetli dalgalanmalar
olduğunu, uzun bir soğuk dalgasını kısa süreli sıcak dalgaların izlediğini
gözler önüne seriyor.
EN BÜYÜK KORKU
En büyük korkulardan biri Kuzey Atlantik’teki büyük akıntıdaki
değişim. Biliyorsunuz, bu büyük akıntılar okyanuslar boyunca dünyayı
dolaşır ve iklimi belirler.
Küresel ısınma gezegenimizi ısıtmaya devam ettikçe,
Grönland buz kitlesinden eriyen sularla kuzeydeki donmuş kara
kütlelerinin Kuzey Atlantik taşıyıcı kuşağı adı verilen okyanus akıntı
sistemini engelleyebileceğinden korkuluyor. Bu sistemin devreden çıkması,
hatta yavaşlaması, küresel sıcaklıklar artmaya devam etse bile Kuzey
Atlantik yöresinin soğumasına neden olabilir. Bu da, başka ani iklim
değişikliklerini kesinlikle beraberinde getirir. Hayati önemdeki bu
‘devridaim makinesi’nin çalışmasını engelleyebilecek veya değişimini
etkileyecek işaretler görülüyor.
Birleşmiş Milletler destekli Hükümetler arası
İklim Değişimi Paneli’ne göre, önümüzdeki 100 yıl içinde ortalama küresel
sıcaklıklarda 1,5-4,5 derece arasında bir artış meydana geleceği
öngörülüyor.
Bu olayların insanlar üzerinde yaratacağı etkiler de kaçınılmaz.
Beklenmedik sıcak dalgaları, yeryüzündeki kimi bölgeleri daha yaşanılır
kılarken, başka yerlerde yaşamı çok zorlaştıran koşullara yol açabilir.
Soğuk dalgaları kışların alabildiğine sert geçmesine
ve ana yolların buzdan kapanmasına neden olabilir. Kuraklık bir zamanlar
tarıma son derece elverişli olan toprakları artık işlenemez duruma
getirebilir. Milyarlarca kişinin tarlaların sulanmasında musonlara bel
bağladığı düşünülürse, en küçük bir kuraklığın bile dünya çapında bir
açlığa neden olması işten değil.
Felakete dönüşebilecek ani bir değişimin önüne
geçebilmek için insanların iklim üzerindeki olumsuz etkilerini en
aza indirgeyecek politikaları uygulamak hayati önemde. İklim eşikleri ve
bunların insanlar üzerindeki olumsuz etkileri konusunda daha kapsamlı
araştırma yapmak zorunlu.
Bir diğer strateji de, toplumların ani iklim değişikliklerine karşı bir an
önce el ele vermeleri. Atmosfere salınan sera gazlarını yıldan yıla
azaltmak, ortak alınan önlemlere uymak gibi... Ancak kimi toplumlar iklim
değişikliği karşısında önerilen önlemlere rıza gösterirken, başta
ABD olmak üzere kimileri bunlara uymaktan kaçınıyorlar.
Bu konuda bilim dergilerinde çok sayıda araştırma yayımlanıyor. Örneğin
Scientific American
dergisine göre, bir kriz durumunda ortaya çıkabilecek sorunların
olabildiğince giderilmesine yardımcı olacak planlar çok düşük bir
maliyetle, belki de hiçbir ücret ödenmeden hazırlanabilir. Örneğin,
insanlar bir sonraki kuru ve sert rüzgarlar dalgası sırasında toprağı
tutması için şimdiden ağaç dikmeye başlayabilirler. Su kaynakları
azaldığında kimin hangi kaynaktan yararlanacağına şimdiden karar
verebilirler.
UYGARLIKLAR YOK OLDU
Kuzeydeki sert sıcak dalgaları ve soğumalar, tarih boyunca dünyanın başka
yerlerinde daima farklı sonuçlar doğurdu.
Grönland’daki soğuk ve nemli dönemler Avrupa ve Kuzey Amerika’da
özellikle soğuk, kurak ve esintili bir hava yaratırken, Güney Atlantik ve
Antarktika’da havanın anormal derecede sıcak olmasına yol açıyordu.
Araştırmacılar bu yöresel özgeçmişleri yüksek dağlardaki buzullar, ağaç
gövdelerindeki halkalar, göl ve okyanus diplerinde biriken polen ve
kabuklardan elde ettikleri öteki verilerle birleştirdiler. Veriler yağmur
miktarlarındaki ani değişikliklerin sıcaklıklardaki dalgalanmalara kıyasla
çok daha ciddi tehlikelere neden olduğunu ortaya koydu. Kuzeydeki soğuk
dalgaları Sahra Afrika’sı ve Hindistan’da kuraklığa yol açtı. Yaklaşık
5000 yıl önce meydana gelen ani bir kuraklık, göller ve yeşilliklerle
bezeli Sahra’yı günümüzün kavurucu çölüne dönüştürdü. Görünüşe bakılırsa,
Meksika’daki Maya uygarlığı ve Orta Amerika’daki başka uygarlıkların
sonunu getiren etmenlerden biri de, 1100 yıl kadar önce söz konusu bölgede
yaşanan kuraklıktı. Günümüzde Kuzey Pasifik’te yaşanan El
Nino ve benzeri
sıradışılıklar hava koşullarını beklenmedik kuraklıklar yaratacak
denli değiştirdi.
MEYDAN OKUYAN İKLİM
Dünya
liderlerimizin güç savaşından ne zaman vazgeçeceğini
merak ediyoruz. Bilim adamlarımız ciddiyetle uzun bir süredir bizi
uyarmaya başladılar. Ama acaba duyacak kulaklarımız, hissedecek yüreğimiz
var mı? Yoksa yüreklerdeki mühür bir türlü kalkmayacak mı? Hızlı ve ciddi bir değişim başladı. İklimler meydan okuyor bize!
“Uyan
bu gezegene zarar vermekten vazgeç
bir an önce tedbirlerini al,
geri dönülmez bir yola girdin”
diyor.
Dünya liderleri kendi sorumluluklarını üstlenmek ya
da üstlenmemek konusundaki kararlarını vere dursunlar, bizlerin dünya
halkları ya da dünya ailesi olarak ortak tek
bir sorumluluğumuz var: Duygularda, duyularda, bağımlılıklarda ve
özellikle ben merkezli her türlü eylemde sadeleşmek, fazlalıkları terk
etmek, ruhen özgürleşmek ve kendimiz dışındaki diğer insanları da en az
kendimiz ve ailemiz kadar önemsemek… Gezegeni bu zorlu şartlarda iyileştirebilecek tek olgu
“Biz”
olgusu. Ben, ben, ben
demekten Biz demeye geçebilenler yolları
tıkayan taşları da temizleyenler olacak!
NOT:
Dünyayı yöneten ! ülke
başkanlarının toplanacağı DAVOS zirvesinin gündeminde küreselleşme
ekonomileri, savaşlar ve ülke çıkarları ile ilgili tüm konular olmasına
karşın Gezegenimizin sesine yine kulak verilmiyor ! En son Amerikanın 2007
rekor bütçesinin (2.8 Trilyon Dolar) dörtte üçünün silahlanmaya ayrılma
istemine ne demeli ?
İnsan soyunun
tükenmesine yol açabilecek bu tehdit neden görmezden geliniyor dersiniz ?
|