Doç. Dr. Haluk Berkmen
Kuantum kuramının
getirmiş olduğu yeni bakış açısı klasik fizik kavramlarına
ters düşen bir yaklaşım içerir. Bu yeni bakış açısı yeni bir
paradigma olarak görülmelidir. Yeni paradigmalar ise ancak
eski paradigmaların geçersiz veya yetersiz oldukları
durumlarda ortaya çıkarlar. Eski (klasik fizik dünya
görüşü) paradigmaları hangi noktalarda yetersiz kalmıştır? Bu
soruyu yanıtlamak için 18 ve 19. yüzyıllarda ortaya atılan
birtakım varsayımlara bakmak gerekir. Bu varsayımlar sanki
birer
“evrensel gerçek”
veya
“tartışmasız kabul edilmesi gereken ilke”
oldukları inancı içinde tüm dünyada ve özellikle bilim
çevrelerinde kabul görmüşlerdir. Esas itibariyle 4 adet temel
varsayım vardır. 1. Nesnellik (objectivity),
2.
Pozitifçilik (pozitivism),
3. Yerellik
(locality) ve
4. İndirgeyicilik
(reductionizm).
Nesnellik:
Evrenin birbirlerinden kopuk nesnelerden oluşmuş olduğu
varsayımı. Böylece nesneleri çevrelerinden yalıtıp inceleyerek
özelliklerini belirlemenin mümkün olduğu inancı.
Pozitiflik:
Evrenin ölçülebilir olduğu varsayımı. Böylece her türlü
bilimsel yaklaşımın sayılara dökülerek ifade edilebileceği
inancı. Yerellik:
Etkileşimlerin sadece yerel nedenlere dayalı oldukları
varsayımı. Böylece uzaktan ve anında etkilerin bulunamayacağı
inancı.
İndirgeyicilik:
Nesneleri anlamak için onları bölüp parçalamanın gerekli
olduğu varsayımı. Böylece en temel yapı taşlarına
ulaşılabileceği inancı.
Günümüzde tüm bilimsel
çabalar bu dört varsayıma dayanarak sürdürülüyor. Bu yaklaşım
teknik ve teknolojinin gelişmesinde büyük yarar sağlamıştır.
Bu yarara bakarak bilim çevrelerinde büyük bir özgüven
gelişmiş ve bu varsayımlar tartışılmaz tabulara
dönüşmüşlerdir. Oysa ki tüm çabalara rağmen ve elde
edilmiş birçok başarıya rağmen bu varsayımların geçersiz
olduklarını ileri süren bir fizik kuramı gelişmiş ve deneysel
olarak da doğruluğu defalarca kanıtlanmıştır. Bu kuram
Kuantum Kuramıdır.
Bu kurama göre yukarda belirtilen 4 varsayımın her biri
tartışılır hale gelmiştir. Nesnellik varsayımı Kuantum
kuramında geçerli değildir. Her nesne aynı zamanda dalgasal
bir yapı olduğundan
artık birbirlerinden kopuk ve bağımsız nesnelerden söz
edilemez.
Pozitiflik varsayımı da
tartışma konusudur. Kuantum kuramına göre gözleyen ve gözlenen
birbirinden ayrı ve bağımsız değildir. Bu etkileşim bağımsız
ölçüm yapmayı da şüpheli hale dönüştürmüştür. Mikro alemde
ölçüm yaparken ölçülen nesne özellik değiştirmekte ve bu
bakımdan ele geçen veriler o nesneyi tanımlamakta yetersiz
kalmaktadırlar. Aynı sorunla insan-insan ilişkilerinde de
karşılaşıyoruz. Yerellik varsayımı Newton fiziğinde de yoktur. Kuvvetler
uzaktan ve anında etki edebilmektedirler. Daha sonra Einstein
ışık hızının bir üst limit hız olduğunu iddia ederek yerellik
varsayımını güçlendirmiştir. Ancak etkilerin ışık hızından
daha yüksek hızlarda oluşabileceği ve bütünsel ilişkilerin
bulunabileceği Kuantum kuramı tarafından ileri sürülmüş ve
deneylerle kanıtlanmıştır. Bu kurama göre
“Eğer bir yapı
başlangıçta bir bütün oluşturmuş ise, o yapıyı parçalasanız
dahi parçalar arasında etkileşim yerel olmayan bir biçimde
devam eder.”
Bu görüş hem nesnellik varsayımını hem de
yerellik varsayımını yıkmaktadır. Böylece son varsayım olan indirgeyicilik varsayımı da
yıkılmaktadır. Çünkü bir bütün istendiği kadar parçalara
bölünüp indirgensin yine de parçalar arası iletişim, ışık
hızından daha hızlı bir şekilde gerçekleşmeye devam
etmektedir.
Bu
durumda artık eski varsayımlar yetersiz kalmakta olup yeni bir
dünya görüşünün gerekli olduğu ortaya çıkmaktadır. Zaten
günümüzde var olan dünya sorunları göz önüne alındığında yeni
bir paradigmanın gerekli olduğu da kaçınılmaz olarak
belirmektedir. Sorunun temelinde yatan bizim ikilemli dünya
görüşümüzdür.
Günümüzün modern bilimi
varlığın bölünmez bütünsel bir teklik olduğunu kabul
etmektedir.
Her nesnenin hem parçacık hem dalga oluşu, kendi başına, her
üç varsayımı sorgulamanın ilk adımını oluşturmuştur. Doğayı
kesin ve determinist bir yaklaşımla anlamak mümkün değildir.
Çünkü doğada kesikli değişimler ve belirsizlik içeren bir
karmaşa vardır. Ancak, bu karmaşa nesnelerin ve olayların dış
görünüşü ile ilgilidir. Dış görünüşte görelilik vardır. Fakat
insan, bir tin beden bütünlüğü olduğuna göre sadece doğayı
değil, aynı zamanda kendini ve kendi kaynağını da anlama
gayreti içindedir. Kendini anlamak ise doğayı anlamaktan daha
zor ve daha çetin bir uğraştır. Bu uğraşa bir ad koymak
gerekirse kısaca
“Farkındalık”
demeyi uygun görüyorum.
Farkındalık bir bakıma,
kaynağa ulaşma çabasıdır.
Modern bilim kuramlarının
getirdiği farklı görüşlerin yerleşmesi için klasik yapının
bozulması gerekir. Bu durum Fransız felsefeci
Jacques
Derrida’nın meşhur ettiği
“Yapı bozumculuğu”
kavramı ile ilgilidir. “Yapı bozumculuğu” yıkım değildir,
analiz hiç değildir. Daha çok batı düşünce sisteminin klasik
kavramlarını yeniden ve güncel bilimin ışığı altında
yorumlamak için başvurulan bir bakıştır.
Bu bakımdan hem Aristo
mantığının kabullerini hem de batı felsefesinin temel
varsayımlarını yeniden yapılandırmak gerekmektedir.
Derrida’nın esas saldırı hedefi ikili (karşıt)
kavramlardır.Kuantum kuramının yaklaşımı, Aristo mantığının
ikili yaklaşımının
yetersiz olduğu
göstermiştir.
Kuantum kuramının yeni yaklaşımında şu tercihler öncelik
kazanıyor:
-
Gözlem yerine
katılım,
-
Anlamsız yerine
anlam,
-
Bağımsız yerine
bütünsel,
-
Nesne yerine enerji,
Burada gözlemden vazgeçelim
demiyorum. Ancak, her gözlemin belli bir ölçüde katılım
içerdiğini bilmek ve bunun farkındalığı içinde olayları ve
durumları anlamlandırmak gerektiğini savunuyorum. Farkındalık
ancak katılım sayesinde güçlenebilir. Farkındalık arttıkça
ikilemli mantığın kısıtlayıcı yapısını bozmak ve dolayısıyla
yeni bir anlayışa ulaşmak mümkün olabilir. Böylece gündelik yaşam içinde bakış açımızı nesnellikten ve
yerellikten kurtarıp, bütünselliğe ve tümel birliğe doğru
yöneltmeyi gerçekleştirebiliriz. Olayları incelerken onları
parçalara ayırıp indirgemek yerine onları en geniş açıdan
değerlendirerek tümel bir bakış açısı ile bütünsel olarak
incelemeyi başarabilmeliyiz. Ayrıca, her olayı veya olguyu
sayısal olarak ifade etmeye çalışmak yerine, sezgi içeren
bakış açılarını küçümsemeden düşünce yapımızı genişletmeye
gayret etmeliyiz.
|