Hem modern fizikte, hem kadim bilgelikte hem de ezoterik
bilgilerde aynı bütünün iz sürmesi ya da aynı kumaşın
tersi-yüzü gibi olmasına benzeyen alanlar, olaylar ve
ilişkilerden örülü bir ağ vardır. Evrende herşey birbiri ile
iç içedir. En basit geometrik anlamıyla alanlar, X ve Y
düzleminde belirli uzunluklara sahip iki çizginin kesişmesiyle
ortaya çıkmaktadır. Yani herşey yardımlaşma ve dayanışma
içindedir. Evrende hiçbir şey kendi başına bir şey ifade
edememektedir, Tanrı'dan başka!... İşte onun içindir ki
insanlar alanlarını oluştururken yalnız değillerdir tek
başlarına yaşayamazlar.
Bizim her türlü fiziksel ihtiyacımızı karşılasalar ve içinde
başka canlıların yaşamadığı bir yere bıraksalar, belirli bir
süre sonra orada yaşayamaz hale gelirdik. Nedeni çok basit:
“Ortak alan kurabileceğimiz başka bir insanın bulunmaması.”
İnsan, insandan beslenir. Ruhsal, duygusal, fiziksel
alışverişlerimiz olmasa tekamül edemeyiz. Bir insana
verilebilecek en büyük ceza diğer insanlarla ilişkisini
kesmektir. Orta çağda kilise kendisine karşı çıkanları afaroz
ediyordu, yani o bireyleri, etkisi altına aldığı toplumun
dışına alıyordu. Sokakta gidiyorsunuz kimse sizinle
konuşmuyor, merhaba bile demiyor, alışveriş bile
yapamıyorsunuz yani insanlarla tesir (enerji) alışverişinde
bulunamıyorsunuz. Ne kadar zor ve acıklı bir durum. Enerji
alışverişimiz arttığı oranda kendi kapasitemizi de artırırız.
Verdikçe kabımız daha çok dolar. Sadaka ve zekat kavramlarına
bu açıdan bakarsak, daha geniş düşünce ufuklarına yaklaşırız.
Amaç maddeden vermek değildir, o işin görünendeki kısmıdır ve
madde enerjinin en kaba formudur. Asıl süptil yanımızdan neler
verebiliyoruz?
Sevgimizi ne kadar paylaşabiliyoruz? Ne kadar gönülden
verebiliyoruz? Bizi sevmeyeni de sevebiliyor yani sevmek
anlamaktır tanımından hareketle onu ne kadar anlayabiliyor
veya anlamaya çalışıyoruz? Bir gökkuşağı gibi ışığımızı her
evin damına ne kadar yayabiliyoruz? Enerji üretmek için,
sevgi, dostluk enerji alışveriş dengelerimizi iyi kurmak
demektir. Bu de esnek ve uyumlu olmak anlamına gelir.
Esnemek; bize yapılan baskıya veya bir yerden gelen etkiye
karşı, kendimizi harap etmeden, kendimizi yok etmeden,
kırmadan, parçalamadan, gelen etkiyi içimizde genişleterek,
esneterek geriye çekilmek veya ileri gitmektir.
Esneklik sağlanınca uyum sağlanması kolay olur. Yüksek enerji
alış-veriş dengesi kuranlar yani esnek olanların en büyük
yararı öncelikle kendilerine olur, esneklik nedeniyle onlar
için kapalı kapı, açılmayan kilit yoktur, anahtarı her zaman
ceplerinde daha doğrusu yüreklerinde taşırlar…
Esneklik ve uyum ilkeleri insanların toplumda ortak alanlar
halinde, ortak düşünceler, hareketler ve idelerle
birleşmelerine neden olur. Başta dinler olmak üzere, sosyal,
felsefi, ekonomik tüm ekoller ve düşünceler insanları bir
araya toplayacak çeşitli kurumlaşmalar oluşturmuşlardır. Ancak
günümüzde eskiye ait olan her şey yenilenme sürecine
girmiştir. İnsan gelişmektedir ve zaman ilerlemektedir.
Değişime direnmek değil, ayak uydurmak gerekir. Değişim çok
güçlü ama çağa ayak uydurmak, teknolojinin oyuncaklarını iyi
kullanmak anlamına gelmiyor. Teknolojiyi kullanan insanın
içsel durumu çok önemli! Ruhsal yüksekliğimiz, insanlar için
beslediğimiz kardeşlik duyguları, birlik ve beraberlik
hislerimiz bizi asıl geliştirmekte olan duygulardır...
Günümüzde teknolojik açıdan gelişmiş pekçok toplumda insani
ilişki açıdan herşeyin mükemmel olduğunu iddia edemeyiz.
Varlıksal anlamda alanlar arasındaki ilişki güçlendikçe, ortak
alanlar da güçlenecek ve dünya insanlığı bir potanın içinde
erimeye hazır bir hale gelecek. Sonuçta bir tek alan kalacak,
hepimizi kapsayan cıvıl cıvıl, içi sonsuz enerji dolu bir
gezegen alanı… Böyle bir alanı önce içlerinde, yüreklerinde
oluşturanlar sonra o alanın onları taşımaya başladığına da
şahit olmuşlardır. Yarattıkları alan yol göstericileri olur.
Tıpkı yeni bir harita gibi. Yeni bir alan oluşurken esneklik
ve uyum uygulamaları en önemli uygulamalardır. İçimizdeki
dirençleri azaltmanın, ayarlama yapmanın ve yeniye
uyumlanmanın bir yolu mutlaka vardır… İçimizdeki yeniye olan
direncin esnetilmesi, insanın realiteler arasında kendisine
bir yer bulmasına ve yüksek farkındalıklar yaşamasına neden
olur ki bu da ona yeni yollar açılması, yaşam planında yeni
değişimler olması, genişlemesi anlamına gelir.
Dirençlerinin güçlerini değiştirebilme esnekliğini
gösterebilen bir insan, bulunduğu ortamın her türlü değişimine
uyum sağlayabilen evrensel bir nitelik kazanır ve bu uyum
sağlama iradesi tekamülde büyük yer tutar. Ortak alanların
kurulabilmesi için bazı zorunluluklar da önemlidir. Geçinmek,
ekmek parası kazanmak, barınmak, aile kurmak, toplum halinde
yaşamak zorunda olmak gibi kalıplar bizi olaylar ve insanlar
karşısında esnemek zorunda bırakırlar!… İyi ki de
vardırlar!...
Alanların temel unsuru enerjidir. Her birimizin kendimize ait
enerji alanları mevcuttur. Bu alanlar, fizik bedene
bağlanmadan önce, ruhsal varlığımızın, beden içinde yapacağı
deneyim ve çalışmalar için gerekli olan bütün araç ve
gereçleri içinde muhafaza eder. Eğer bu tarzda alanlarımız
olmazsa yeryüzünde bu bedenle hiçbir şey yapamayız.
Alanlarımız yol haritalarımızdır aynı zamanda ve bize gerçek
yaşam planımızla ilgili bütün eylemlerimizde bize kılavuzluk
eder, yol gösterir, rehberlik yapar. Alanlarımız yüksek
benliğimizle irtibatımızı sağlar. Alan, bizi öte alemlerle,
yüksek benliğimizle, yeryüzüyle, gökyüzüyle, ara bağlantıları
yaparak bize aktaran bir araç gibidir. Alanların ezoterik
anlatımları, çeşitli bedenler şeklindedir. Eterik, astral,
mantal, kozal bedenler de diyebiliriz bu alanlara… Astral,
mantal, kozal bedenlerin hepsi ayrı ayrı enerji
alanlarımızdır. Biz onlara şuur alanları da deriz çünkü enerji
şuurludur. Bu alanların kendi içinde de çeşitli yoğunluklar
bulunur. Her birinin ayrı ayrı birbirleriyle bağlantısı
bulunduğu gibi, başka alanlarla da bağlantısı vardır. |