Alan ve
ilişki kavramını asıl konumuz olan kuantum fiziği açısından
incelediğimizde; insanlar arasındaki ilişkilerin ve
alansal iletişimin sandığımızdan ne kadar daha kapsamlı ve iç
içe olduğunu çok daha rahat kavrayabiliriz. Ortak alan
kavramının fiziksel açıklaması, kuantum mekaniksel kavramı
teorisinde; dalga/parçacık ikiliğinin bütün uzay ve zamana
yayılmış gibi davranan madde dalgası ya da olasılık dalgası
teorisiyle yapılmaktadır.
Ruhsal öğretilerde büyük bir önem taşıyan insanlar arası maddi
ve manevi her türlü iletişimin ve paylaşımın en iyi açıklama
biçimi olan, "ortak
alan kurma, diğerleriyle içsel ilişkiye girme" kavramı
böylelikle yeni bir boyut kazanıyor. Daha doğrusu Ortak
Alanların atom altı parçacıklar düzeyinde nasıl akışkan ve
birbirleriyle ilişkili olduğunu kavrıyoruz. Eğer tüm
parçacıklar tüm yönlere doğru uzanıyorsa bunlar arasındaki
uzaklıktan ya da oluşan ayrılıktan söz edilebilir mi ? Diğer
bir deyişle böyle bir anlayışta insanı insandan ayıran tüm
duygular reelliğini yitirmektedir yani fizikle-metafizik yeni
bir ortak alanda moral açıdan da içsel ilişkide holizm, yani
bütünlük kurmaktadır.
Belli bir uzaklıkta eylem-Yersizlik
Bütün
şeyler ve bütün anlar her noktada birbirleriyle temas
halindeler; tüm sistemin bu"bir"liği
onu mükemmel kılmaktadır. Bundan çıkan sonuç, bir cismin
diğerini ne güç ne de enerji alışverişi olmadan anında
etkilediği
"belli bir uzaklıkta eylem"in
yani yerel neden olmadan etkilenmenin kuantum fizikçisi için
günlük yaşamın bir gerçeği olmasıdır. Bu gerçek, bildiğimizi
sandığımız sınırlı uzay ve zaman bilgilerinin tüm yapısına çok
yabancıdır ve kuantum kuramından kaynaklanan en büyük
kavramsal meydan okumadır. Fizikteki bu yersizlik kuramı
günlük yaşamda da-ilişkisel holizm-ilişkilerde
bütünsellik adını alır. Yani istesek de istemesek de, beğensek
de beğenmesek de, küçük veya büyük görsek de diğer insanlarla,
hatta yıldızlar ve gezegenlerle bir tür bağlantı içindeyiz ve
bunu egomuzla durdurmamız mümkün değil yani en kibirli insanın
atomaltı parçacıkları da ondan izin almadan oraya buraya
yayılmakta, düşünce enerjisi de aynı yayılımla holistik
şekilde pozitif veya negatif enerji formlarına doğru akmaya
devam etmektedir.
Belli bir uzaklıkta eylemle, ya da daha doğru bir deyişle
yersizlikle yani bir şeyin yerel neden olmadan etkilenme
prensibiyle değiş tokuş edilebilen gerçeklik görüşü bazı
anlamlı mistik ve metafizik imalara sahiptir. Aslında, bu
doğrudan doğruya hem sağduyuyu hem de klasik fiziği etkiler.
İkisi de gerçekliğin bir ölçüde temel ve çözümlenemez
bölümlerden oluştuğu, bu bölümlerin doğal olarak ayrı olduğu
ve bir bölümün diğer bir bölüm üzerine yaptığı kanıtlanabilir
etkinin diğer bölüm üzerinde buna bağlı bir neden oluşturduğu
şeklindeki ilkeye dayanır. Gerçeklik görüşündeki bu mistik ve
metafizik imalara bazı bilimsel teorilerde rastlamak mümkün
değildir ki bu da bilimsel anlayışın doğal bir gelişme
biçimidir, her görüş saygı değerdir ama herkesi etkilemesi de
gerekmez.
Karşıt görüşteki bilim insanlarına göre,
"Görelilik
kuramına göre hiçbir neden ya da işaret, bir gerçeklikten
diğerine ışık hızından daha hızlı gidemez. Bu yüzden, tüm
anlık etki kavramları tartışma dışı olmalıdır"
denmektedir ama yine bazı bilim insanlarına klasik fiziğin
sınırları içinde elektronun yerinin tespit edilememe sorunu
öyle zorluklar yaşatıyor ki kuantum kuramının adından uzun
yıllar söz bile edilmemesine hiç şaşırmamak gerek. Bu klasik
görüşü paylaşanlar, kuantum kuramının sadece atomaltı parçaçık
düzeyinde işlerliği olduğu konusundaki iddialarını sürdürmeye
azami gayret sarfediyorlar. Ancak son yıllarda cesur yeni
fizikçiler bu kavramlarla yüzleşmeyi göze almaya başladılar
çünkü biliyorlar ki yeni fizikteki bu akışkan ve adeta ruhsal
gelişmeler klasik fiziğin taşlarını yerinden oynatacak ve onu
bir tür, görünenin ardındaki görünmeyene taşıyacak…
Fizikçilerin yeni yüzleşme cesareti gösterdikleri gerçek,
"Ruh'un
Gerçeğidir".
Zaman ve Mekanla sınırlanamayan, sonsuzluğa ait olan ruh,
yerel bir neden olmadan etkileme, maddeye form verme, şekil
değiştirme, etkilenme gücüne sahiptir. Gerçekliğin
çözümlenemez bölümü adını verdikleri bölüm, "Görünenin
Ardındaki Görünmeyeni yani Ruh'u" işaret etmektedir.
Fizikçiler evrenin bu "Yüce
Gerçeğiyle"
karşılaşmaya hazır olmalılar.
Artık günümüzde, atomaltı seviyede birbiriyle ilişkili foton
çiftleriyle benzer karşılıklı ilişki deneyleri yapıldığından yaşam biçimlerini bağlayan yerleri tespit edilemeyen
etkilerin varlığı birçok kez kanıtlanmıştır. Fotonların, ister
birkaç santimetre uzaklıkta, ister evrenin bir başından
diğerine olan uzaklıkta düştükleri uzamsal ayrılıkta
gösterdikleri davranış biçimleri şaşırtıcı bir benzerlik
gösterir; öyle ki sanki aralarında hiç uzaklık yokmuş gibidir.
Benzer şaşırtıcılıktaki ilişki etkilerini zaman içinde
göstermek için de benzer deneyler yapılmıştır. Farklı
zamanlarda olan iki olay sanki aynı anda olmuşçasına birbirini
etkiler. Hatta, bir tür eşzamanlı dans gibi, zamanın bir
ucundan diğerine ulaşmayı becerip, sağduyu merkezli tüm hayal
gücümüze meydan okur.
Karşılıklı ilişkiler için söylenebilecek en önemli şey, iki
olayın aralarında zaman olmasına rağmen her zaman bir uyum
içinde olacağıdır; bu yüzden bunlar arasında neden-sonuç
ilişkisi oluşturmaya çalışmak çok yararsızdır. Böyle eşzamanlı
davranış biçimi kuantumun tüm mekaniksel ilişkilerinin
temelini oluşturur. Bu da Yunan felsefesinin, Kadim Bilgelik
Okullarının ve tüm ruhsal öğretilerin özündeki
"Varlığın Birliği",
ilkesini çok modern bir yoldan destekler.
Karşılıklı ilişkide olup yerleri tespit edilmeyen etkilerin
ayrı birimler ya da olaylar arasında var olma derecesi
sistemin
"parçacık"
ya da
"dalga"
olma durumuna bağlıdır. Parçacıklar daha ayrık olup daha az
ilişki halinde olurlar; oysa dalgalar gruplar halinde daha
güçlü ilişkiler kurdukları bir davranış biçimi sergilerler.
Bu fiziksel tanım tıpkı daha önce o yolda yürüyen birinin ayak
izlerini takip etmek gibi kadim bilgelik okullarının ruhsal
bilgileriyle bütünleşerek, ortak alan kuramama nedenlerimizi
açık ve net bir şekilde ifade ediyor. Günlük yaşamda da ruhsal
yasalara uygun davranmayan yani sevmeyen, hoş görmeyen,
yardımlaşmayan, affetmeyen bireyler ayrık kalan parçacıklar
gibi ortak alan kurmada çok zayıf ve genellikle yalnızdırlar.
Bilgi ve enerji alışverişleri azdır. Yasayı yanlış
kullandıkları içinde genellikle depresif, saldırgan ve
öfkelidirler. Kişilikleri gelişmemiştir ve çevrelerindeki
insanlara ve olaylara uyum sağlamakta yani yeni ortak alanlar
kurmakta çok zorlanırlar. Atomaltı düzeyde dalgaların gruplar
halinde güçlü ilişkiler kurmalarıyla fiziksel olarak kendini
kanıtlayan bu gerçeklik, bizlere adeta ruhsal bir mesaj
veriyor.
"Düşüncelerinle, eylemlerinle hatta atom altı parçacıklarınla
bile Ruhsal Yasalara uygun davran."
"İnsanı sev, onu anlamaya çalış, şefkatli ol, yardımlaşma ve
dayanışmadan vazgeçme."
|