- En sade
tanımıyla Kuantum Kuramı nedir? En
sade tanımıyla Kuantum kuramı mikro dünyadaki atomları ve
atom-altı parçacıkların davranışlarını açıklamayı amaçlayan
doğrulanmış bir fizik kuramıdır ve bu açıklamalarıyla bizlere
yepyeni bir paradigma, bir dünya görüşü sunmaktadır. Kuantum
görüşü sadece mikro âleme değil makro âleme de uygundur. Bu
paradigmaya göre enerji kesikli ve süreksiz adımlar halinde
yayılmakta ve bir nesneden diğerine aktarılmaktadır. Bu
yaklaşım bize, hareketin de süreksiz ve kesikli küçük
adımlarla gerçekleşmekte olduğu söylemektedir. Artık
süreksizliğin doğanın temel bir özelliği olduğunu kabullenmek
durumundayız. Enerjinin süreksiz aktarımı, her süreksiz adımda
değişim oluşmasına yol açmaktadır. Böylece zamanda hareketin
süreksiz oluşu, doğaya bakışımızı ve gerçeklik hakkındaki
görüşlerimizi temelden sarsmaktadır. Bu durum sadece mikro
âlemde değil, aynı zamanda makro âlemde de geçerli olduğunu
kabullenmek için düşünce yapımızı ve varsayımlarımızı
değiştirmemiz gerekecektir.
- Dalga ve
parçacık hakkında bizi biraz bilgilendirir misiniz? Temelde
kuantum kuramı boyu ne olursa olsun, her nesnenin aynı anda
hem dalga hem parçacık olma durumunu içinde barındırır. Bu
onun en özgün ifade şeklidir. Ben bunu felsefi olarak hem-hem
mantığı olarak açıkladım. Farkındalıkla ilgili yazı dizimde
daha detaylı açıklamalar bulabilirsiniz. Fakat ölçmeye veya
gözlemlemeye kalkarsanız ya dalgayı ya da parçacığı
bulursunuz. İkisini aynı anda saptayamazsınız.
Dalga ve
parçacığı aynı anda net bir şekilde saptayamama durumu,
Heisenberg’in ünlü Belirsizlik
İlkesi’nin
özüdür. Bu ilke, bir parçacığın ya yerini veya hızını
(momentumunu) kesin olarak ölçebileceğimizi söyler, ancak
belirsizlik kavramı sadece parçacıklar için değil her
boyuttaki nesneler için de geçerlidir. Belirsizlik doğanın
yapısında bulunan temel bir özelliktir. Kuantumun bu bakış
açısı Newton’cu belirginlik (determinizm) varsayımından farklı
olup uzay, zaman ve kuvvet gibi kavramları yeniden
yorumlamamızı sağlamış, bu tür kavramların belirli ve mutlak
olma paradigmasının yerine geçerek fizikte bir devrim
yaratmıştır.
Kuantum
kuramında gerçeklikle ilgili her şey bir olasılıktır. Atom
altı parçacıklar tam anlamıyla ne parçacık ne de dalgadırlar.
Onlara dalga paketi demek daha doğrudur. Gözlemcinin nereye,
niçin ve ne zaman baktığı gerçeği koşulları değiştirir; dalga
veya parçacık olarak gözleneni etkiler, hatta değiştirir.
Kuantum kuramının bu sonucunu, klasik fizik bakış açısından
farklı olarak, “Gözleyen ile gözlenen bir bütün oluşturur
ve birbirini etkiler” şeklinde özetlemek mümkündür.
- Kuantum
kuramına göre varlığı nasıl tanımlarsınız? Kuantum
kuramına göre varlık bir enerji alanından türer ve kendisi de
yoğunlaşmış enerjidir. Varlık enerji ise enerjinin dönüşüp
değiştiği gibi değişir ve dönüşür. Enerji kapalı bir hacim
içinde korunur. Yani, sabit kalır. Ama canlı veya cansız tüm
var olanlar çevreleri ile etkileşim içinde olduklarından asla
kapalı değildirler. Kuantum kuramı için kesin sınırları olan,
belli bir yer kaplayan ve durağan bir varlık tanımı yoktur.
Enerji sürekli dönüştüğü için varlıklar da sürekli değişim ve
dönüşüm içindedirler. Bu durum özellikle insan için
geçerlidir. İnsan çevresi ile sürekli etkileşen bir varlık
olduğundan açık bir yapısı vardır.
- Frekans
sözcüğü günümüzde çok kullanılıyor. Fiziksel anlamda frekans
ne demektir? Frekans
demek bir saniyedeki dalga (titreşim) sayısıdır. Kuantum
Kuramına göre bir saniyedeki “var-yok” sayısı veya parlayıp
sönme, yaratılıp yok olma, süreksiz sıçrama ölçütü olarak da
düşünülebilir. Bu özellikten hareketle evrenin her saniyede
milyarlarca kere yok olup var olduğunu, yani çok yüksek bir
frekansla titreştiğini ileri sürüyorum. Bu konudaki görüşümü
şöyle aktarayım:
Evrenin
küçülüp büyümesi olayı bizim gündelik gözlemlerimizle
uyuşmuyor. Ne böyle bir durum gözlüyoruz ne de aletlerimiz
ölçebiliyor. Bunun iki nedeni var.
1-
Açılıp kapanma o kadar hızlı
oluyor ki bunu fark etmek (ölçmek) mümkün değildir. Bu kısa
süre “an” olarak tanımlanırsa, en kısa zaman süresi olarak
AN Planck zamanına yakın bir süre olması gerekir. Planck
zamanı ise T(p) = 1.33 x 10-43 saniyedir. Şu
halde 1 AN yaklaşık olarak 10-40 sn alınabilir.
Bu o kadar kısa bir süredir ki hiçbir mevcut alet bu süreyi
ölçemez. İlerde dahi bu sürenin ölçülmesi mümkün
olmayabilir.
2-
İkinci neden ise bizim ölçmek
istediğimiz evrenin hareketine uygun olarak hareket etmekte
olmamızdır. Evren açılıp-kapanırken biz de birlikte
açılıp-kapanıyoruz. Yani, olay bizim dışımızda cereyan
etmiyor. Bu akordeon hareketinde biz gözlemci değil,
katılımcıyız. Gözlem yapmak için bir gözleyen bir de
gözlenen olmalıdır. Oysaki bu harekette gözleyen ile
gözlenen bir tek bütündür.
Evren tek
ve bütünsel bir dalga paketidir. Biz de, özne olarak, bu dalga
paketini oluşturan daha küçük dalga paketçiklerinden biriyiz.
Evrenin küçülüp büyümesini bir titreşim hareketi olarak
algılamak gerektiği görüşündeyim. Bu titreşim hareketine "var
olup yok olma" şeklinde de bakabiliriz. Biz ve bizimle
birlikte evreni oluşturan tüm dalga paketçikleri aynı titreşim
hareketi içinde olduklarından bizim için fark edilecek bir
durum oluşmamaktadır.
- Eğer zaman
süreksiz olarak artıyorsa geçmiş ile gelecek arasındaki bağ
nasıl oluşmaktadır? Asıl var
olan zaman şu-an olarak tanımladığımız son derece kısa
süredir. Şu an hem geçmişten hem de gelecekten etkilenir. Yani
zaman da bir bakıma döngüseldir. Geçmişten geleceğe tek yönlü
akan zaman kavramı Kuantum Kuramında geçerli değildir. Eğer
“şu an” denen kısa sürede hem geçmiş hem de gelecek gizliyse,
geçmiş ile gelecek arasındaki bağın da “şu an” tarafından
oluşturulduğunu veya şu an içinde bulunduğunu kabullenmek
durumundayız. Ancak evrenin temel özelliği olan belirsizlik
geleceği önceden kesinlikle bilmemizi engellemektedir.
- Bir atomun
çekirdeği etrafında dönen birçok elektron çarpışmadan nasıl
dönüyorlar? Eksi yüklü
elektronlar birbirini iter, ama bu tek sebep olmayıp başka bir
neden olduğunu bilmekte yarar vardır. Elektronları topaç gibi
veya bilye gibi düşünmek yanlıştır. Onları dalga olarak
düşünmek daha gerçekçi bir yaklaşımdır. Nasıl ki havadaki
radyo veya TV dalgaları birbirlerini etkilemeden bize
ulaşıyorlarsa, aynı şekilde elektronlar da birbirlerini
etkilemez. Bunun nedeni onların “kuantum sayıları” ile
tanımlanmış olan özel yapılarıdır. Bu kuantum sayıları
arasında “spin” adı verilen ve kabaca dönme yönünü tanımlayan
bir sayı en küçük yörüngeyi iki elektronla sınırlar. Üçüncü
bir elektron geldiğinde aynı yörüngede kalamaz ve yeni bir
yörüngede dönmeye başlar.
- Fotonlar
(Işınlar), atomlar, neden titreşim (frekans) yaparak
gidiyorlar? Evrende her var olan titreşim yaparak varlığını sürdürür.
Hatta
evrenin tümü de aynı şekilde varlığını sürdürür. Yukarıda
belirttim. Bu durum aynen “nefes alıp-verme” durumuna benzer.
Titreşim hareketinin bir diğer görüntüsü döngüsel harekettir.
Evrenin en küçük sistemleri olan atomlardan güneş
sistemlerine, hatta gök adalarına kadar her boyutta döngüsel
bir hareketin varlığını gözlemliyoruz.
- Bir atom
etrafındaki atomların en fazla 6 tanesi ile bileşik yapabilir
: Bunun sebebi nedir? Bunun
nedeni en dış elektron bandı olan
valans bandında en
fazla 6 elektron alıp verebildiğidir. Daha fazla bağ
kurmasının mümkün olmayışı belki de 3-boyut ile sınırlı oluşu
olabilir. Bu durumu şöyle göz önüne getirebiliriz. Bir zarın
altı yüzü var ve her yüzüne bir atom bağlanırsa en fazla 6
atom ile bileşik kurabilir.
- Karanlık
Madde ve Karanlık Enerji nedir? Bu konu
halen tartışma konusudur ve bu konuda benim düşüncemi şu
şekilde özetleyebilirim:
Evrenin bir ilk patlamadan
ortaya çıktığı ve genişlemekte olduğu görüşü hâkimdir. Oysaki
her var olanın varlığını sürdürmesi için kendi üzerine
dönüşümlü tekrarlanan hareketler yapması gerekir. Canlılarda
var oluş, canlılıklarının sürmesi, hep tekrar hareketleri ile
olur. Nefes alıp verme, kalbin sürekli açılıp kapanması, kan
dolaşımı gibi temel özellikler tekrara dayanırlar. Evren de
aynı şekilde var olmak zorundadır. Dolayısıyla, evrende de
sürekli bir açılıp kapanma hareketi vardır. Bu açılıp kapanma
hareketi yaradılışın asıl nedenidir.
Fakat açılıp kapanma hareketini
sağlayan bir itici ve ardından çekici merkez bulunması
gerekir. En genel anlamda evreni yaratan Tanrı da bu hareketi
sağlayan güç olarak düşünülebilir. Şu halde varlığın
oluşumunda hem açık, aşikâr, belirgin ve görünen bir özellik
bulunmakta, hem de gizli olan, gayb olan, yani görüntüden
kaybolan bir özellik de bulunmaktadır. Maddenin görünen kısmı
çekici özelliğe sahiptir. “Gravitasyon” adı verilmiş olan ve
her maddede bulunan çekici kuvveti hepimiz biliyoruz.
Bir de görünmeyen madde vardır ki
ona “Karanlık madde” denmektedir. Karanlık madde
doğrudan görülmese de dolaylı olarak haritası çıkarılmıştır.
Karanlık maddenin önemli bir
özelliği itici oluşudur. Yani, anti-gravitasyon
diyebileceğimiz itici bir kuvvet içermektedir. Bu itici
kuvvete “Karanlık Enerji” de denebilir. Bir bakıma
karanlık maddeden türeyen karanlık enerjiye evrenin iskeleti
olarak bakabiliriz. Çünkü karanlık enerji sayesinde evren
genişlemekte ve karanlık maddeden türeyen karanlık enerji
sayesinde galaksiler bir araya toplanıp büyük bir kütle
oluşturmaları engellenmektedir. Gökte gördüğümüz yıldızlar ki
her biri milyonlarca yıldız içeren gök adalarıdır,
serpiştirilmiş olarak görülüyorlarsa karanlık madde ve
karanlık enerji sayesindedir. Bu görülen resim
Gravitasyon
Mercek denilen özellik sayesinde oluşturulmuştur. Resim
göğün sadece belli bir bölgesini içermektedir.
Şu halde evrendeki düzenli yapıyı
oluşturan simetrik ve gizli bir yapı, itici ve çekici bir güç
bulunmaktadır. Her boyutta ve her bölgede bu gizli simetri
mevcuttur. Ancak, düzgün bir çizgisellik (doğrusallık)
içermeyen bu bakışıklı özellik kendi üzerine dönerek
çoğaldığında, temelde bulunan belirsizliğin sonucu olarak
karmaşa ortaya çıkmaktadır. Demek ki, Kozmostan Kaosa ve
Kaostan Kozmosa sürekli bir geçiş bulunmaktadır. Eğer bu geçiş
olmasa ne çeşitlilik ne de gelişim olabilirdi. Kozmos düzeni,
Kaos ise karmaşayı simgelediğinden düzen kaçınılmaz olarak
karmaşaya dönüşecek ve bu karmaşa kaçınılmaz olarak yeni bir
düzenin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
Bu düzen-karmaşa ilişkisi ve
döngüsü sadece cansız varlıklar için değil, aynı zamanda her
tür canlı sistemler ve insan toplumları için de geçerlidir.
|