Doç. Dr. Haluk Berkmen
Doğanın karmaşık yapısını yansıtma gücüne sahip olan yeni bir
bilim oluşmaktadır. Bu bilimin adı Kaos Kuramı veya
Karmaşa Kuramı’dır.
Hem görsel bir yanı bulunuşu, hem de matematik ile yakından
bağlantılı oluşu bu kurama ayrı bir çekicilik veriyor. Kuramın
temeli “Fraktal”
adı verilmiş olan birtakım matematiksel görsel yapılara
dayanıyor. Fraktaller bize doğanın dış görüntüsü hakkında
ayrıntılı bilgi veriyorlar. Aynı zamanda doğada her var olanın
kendi üstüne dönüşerek değiştiğini ve bu değişimin
süreksiz
‘iterasyonlar’
(tekrarlar) şeklinde oluştuğunu ortaya çıkarıyorlar.
Sağda görülen dünya
ve ay tamamen bilgisayarda tek bir matematik denklemden elde
edilmiştir. Resmin ortaya çıkışı kendi üzerine tekrar tekrar
dönen süreksiz adımlar sayesinde olmuştur.
İnsanlar eskiden
beri doğada gizli olan bir yasalılık ve düzen bulunduğunu,
fakat bu düzenin karmaşık bir görüntüye dönüştüğünü fark
etmişlerdir. Günümüzde
Karmaşa Kuramı
sayesinde pek çok doğa
olayı açıklanabilmektedir. Karmaşa Kuramına göre varlığın
varlığını sürdürmesi için her an kendini yok edip yeniden
oluşturması gerekmektedir. Bu oluşturma asla fotokopi gibi
olmamakta daima küçük farklar ortaya çıkmaktadır. Farkların
ortaya çıkabilmesi için kendi üstüne dönüşerek değişen
matematik fonksiyonun doğrusal olmayan bir yapıda olması
gerekmektedir. Doğadaki
var olanların oluşumunda bulunan bu doğrusal olmayan yapı
gizli bir yasa gibi görülebilir. Kendi üzerine dönüşme olayını
da varlık ile yokluk arasında bir titreşim gibi düşünebiliriz.
Böylece hem bilim hem de felsefe açısından önemli olan
varlık-yokluk
konusu çıkmaktadır. İnsan duyuları ile veya duyularına
yardımcı olan gözlem aletleri ile varlığın farkına
varmaktadır.
Var olanları tanımlamak kolaydır. Fransız kimyacı
Lavoisier’den
biliyoruz ki hiçbir şey var iken yok olamaz. Var olan bir
nesne yok olamaz ancak dönüşür. Şekil değiştirir. Şekil
değiştirmesine rağmen nesnenin içinde kalan ve şekil
değiştirmeyen, daima korunan bir varlığın bulunduğu görüşünü
ileri süren eski düşünürler
“Enerji”
kavramını üretmişlerdir. Enerji önceleri insandaki iş yapma kapasitesi olarak, daha
sonraları nesnelerin iş yapma kapasitesi (yeteneği) olarak
tanımlanmıştır. Çeşitli enerji türleri vardır. En basit iki
enerji türü potansiyel ve kinetik enerjilerdir. Potansiyel
enerji durum enerjisi ve kinetik enerji hareket enerjisi
olarak düşünülmelidir. Her nesne bulunduğu noktaya göre bir
durum enerjisine sahiptir. Buna en genel anlamda E harfi ile
tanımlarsak E = mc2
bağıntısı ile Enerjinin nesnenin kütlesi ile doğru orantılı
olduğu Albert Einstein
tarafından gösterilmiş ve deneysel olarak da kanıtlanmıştır.
Bu denklemde c ışık hızı olup sabit bir değerdir. Şu halde
cisim ne kadar fazla kütleli ise o kadar fazla iş yapma
kapasitesine sahiptir. Fakat bu kapasite sadece potansiyel,
yani atıl bir kapasitedir. Önemli olan bu kapasiteyi açığa
çıkarmak ve aktif hale getirmektir.
Modern
bilim ve özellikle Kuantum Kuramı’na göre parçacıklar birer
enerji paketinden başka bir şey değildirler. Kuantum kuramına
göre her nesne enerji olup bu enerji miktarı nesneyi oluşturan
dalganın titreşim frekansı (titreşim miktarı) ile doğru
orantılıdır. Yanı, Kuantum kuramı sadece kavramsal olarak
maddenin dalga olduğunu söylemekle kalmamış, ayrıca bu
dalganın taşıdığı enerjiyi sayısal olarak da belirtmiştir. Bu
şekilde Kuantum kuramının öngördüğü sonuçlar pratik olarak
deneylerle ölçülebilmekte sayısal olarak büyük bir kesinlikle
kanıtlanabilmektedir.
Kuantum kuramı
enerjinin asla yok olamayacağını da sayısal olarak ifade
etmiştir. Bu kurama göre enerji paketler şeklinde aktarılmakta
ve bu bölünemez en küçük enerji paketlerine de
“kuanta”
(miktar) denmektedir.
Resimde üç adet foton
görülüyor. Her biri titreşen bir dalga paketi olarak
düşünülebilir. Fotonlar bölünemez ve daha bileşenlerine
ayrılamaz. Her foton ya tüm olarak emilir veya tüm olarak
yansıtılır. Altta görülen çizim fotonları ideal olarak üç adet
tek dalga gibi göstermektedir. Üç tane foton aslında tek bir
dalgadır ve bu dalganın düğüm noktaları fotonların süreksizlik
noktalardır. Yani, sürekli sandığımız dalga bile bir var olur
bir yok olur. Hareketi süreksiz ve kesiklidir. Her türlü
harekette aynı süreksizlik özelliği vardır, fakat bizim
fizyolojik yapımız süreksizliği sürekli hale dönüştürür. Düğüm
noktalarına “yokluk
noktaları” veya “dönüşüm
noktaları” da diyebiliriz. Bu bakımdan düğüm
noktaları aynı zamanda dönüşüm noktalarıdırlar.
Dönüşüm noktaları yeni
oluşumlara olanak sağlayan
“Kritik”
noktalardır. (Bakınız:
Kritik Etki Yasası
başlıklı yazım) Yeni oluşumlar ise benzerlikler halinde
belirirler. Benzerlikler daima bir belirsizlikle birlikte
ortaya çıktıklarından dolayı, olaylar ve olgular arasında katı
nedensellik bağı değil,
olasılık (ihtimaliyet) bağı vardır. Bu belirsizlik
doğanın en
temel
ilkelerinden biri olup Kuantum Kuramında Heisenberg tarafından
“Heisenberg’in belirsizlik
ilkesi”
olarak bilime mal olmuştur. Böylece kesin nedensellik, yani bire-bir neden-sonuç ilişkisi de
geçersiz olmaktadır. Bu ilke sayesinde doğada çeşitlilik ve
yenilik oluşmakta değişim ve evrim ortaya çıkmaktadır.
İşte bu çeşitliliğin nedeni
Karmaşa kuramında bulunan çatallaşma özelliğidir.
Çatallaşma (Bifurcation)
hem cansız hem de canlı sistemleri etkileyen doğanın
matematiksel ve temel bir yapısıdır. Çatallaşma anında sistem
bize iki olanak sunar. Bu seçeneklerden birini tercih etmekle
hem cüzi irademizi kullanır, hem de belirsizlik yaratmış
oluruz. Altta yatan ve gözlere gaip olan bir yasa olmasına
rağmen, evrendeki karmaşanın ve belirsizliğin nedeni budur. |