Kendini var etme
yolculuğu, belki de binlerce basamaklı bir merdivene yapılan tırmanış
gibidir. En zirvede ama buna rağmen yinede en yalın, en sade haliyle
duran gerçek benliğimize varabilmek için, bütün o basamakları tek tek ve
sırasıyla tırmanmak gerekir.
Gerçekte kim olduğunu bilmek ve asıl potansiyeline ulaşmak; ancak o
yolculuğun sonunda elde edebilecek bir bilgidir. Ve yaşam, önümüze
getirdiği olaylarla, bizi oraya doğru yavaş yavaş tırmandırırken; elde
etmeye başladığımız olgunluk, esneklik ve uyum belki de bu bilginin ilk
ipuçlarıdır.
Yaşamın bütününe baktığınız zaman, onun içinde hiçbir yerde sabit,
katı, tek taraflı, esneme payı olmayan bir duruş göremezsiniz. Aksine
olabildiğince çeşitlilik içindedir. Her renk, her ses, her oluşum, her
biçim onun içinde kendine bir yer bulmaktadır. Ve onun bu olağanüstü
esneklik ve uyumu içinde, bütün bu çeşitler bir arada bulunabilmektedir.
Çünkü ‘bütün’ denen şey böyle oluşmaktadır. Oysa bizler, dönüp şöyle bir
kendimize baktığımızda, mutlaka kendimizde taraflı bir düşünce
bulabiliriz. İyi ya da kötü, doğru ya da yanlış diye kendimize göre
ayırdığımız ve ayırdıktan sonrada doğal olarak savunuculuğunu yapmakta
olduğumuz, pek çok kalıplaşmış fikirle donatılmış bakış açılarına
sahibiz. Ve hatta, bazen bunlarda uçlaşmaktayız. Yani diğer bir görüşü
tümden reddetmekteyiz. Belki de göremediğimiz, “zaten o yanlış” diye
kabul ettiklerimizi ortadan kaldırırsak, doğrularımızın anlamını
kaybedeceğidir. Kötü olmadığında, iyi de olamayacaktır. Çünkü bunlar
ancak birbirlerinin varlığında, kendilerini oluşturabilmektedirler. Ve
evren dediğimiz şey, eksi ve artıların bir araya gelişindeki mükemmel
uyumun bir tezahürüdür. Yaşam diye adlandırdığımız bu gelişim yolculuğu,
içinde bu kadar çeşidi bir arada bulundurmasaydı; bizlerinde
olgunlaşabilmek için yeterli deneyime sahip olabilmesi pek söz konusu
olamazdı. Çünkü tüm o sonsuzluk ve genişlik, aslında çeşitlilikten
kaynaklanmaktadır. Evrenin her şekil ve biçim içinde, yeniden ve yeniden
var etme gücünden oluşmaktadır.
İşte tamda bu yüzden,kendi varlığımızın derinliklerine doğru
ilerleyebilmek için,her an yeni olaylarla karşılaşmaktayız. Ama çoğu
zaman bu gözle yaklaşamadığımız için, bizi olgunlaştırmak ve geliştirmek
üzere karşımıza gelmiş olayların anlamını çözememekteyiz.
Evrende
tesadüf yoktur. Çünkü böylesine büyük bir oluşumun tesadüflere emanet
edilebilmesi pek mümkün değildir. Bu kadar çok çeşitliliği, bunca
oluşumu kendi bünyesinde aynı an ve mekan içinde barındırabilmesi,
kusursuz bir işleyiş ile kendini var etmesi, zaten bunun en büyük
göstergesidir. O nedenle ne biz, ne de başımıza gelebilecek olaylar bir
tesadüfler zincirinin devamı olamazlar. Mutlak bir işleyişin devamı
olarak, bizim gelişimimize katkıda bulunmak üzere onlarla karşılaşmış
olduğumuz gerçeği, yaşamın asıl maksadı ile daha çok ilişkilidir.
Yaşananların, tüm o olayların, bir dili vardır aslında. Yani bize
anlatmak istediği şeyler vardır. Bize öğretmek istediği bilgiler vardır.
Tamamlamak istediği eksikliklerimiz vardır. Ve tesadüf değildirler.
Yaşamı içinde bulunduğumuz kesitten ibaret saymayıp, sonsuz tekamül ve
telafi olanaklarını kendi içinde barındırabildiğini fark ettiğimizde;
yaşadıklarımızı bir gelişim yolculuğunun sadece ‘bir’ penceresi olarak
görebiliriz. Çünkü yaşam pencerelerle doludur ve hangi anda, hangisinin
bize açılacağını önceden kestiremeyiz. Belki önemli olan, geçmişte olmuş
ya da gelecekte olabilecek şeyleri düşünmekten daha çok, içinde
bulunmakta olduğumuz an’ın bize neler öğretiyor olduğuyla meşgul
olmaktır. Çünkü çoğu zaman geçmiş ve geleceğe dair düşünceler ve yükler
içinde o kadar çok kayboluruz ki; bugün içinde bulunmakta olduğumuz
zamanı yeterince iyi değerlendiremeyiz.
Bulunduğumuz, durduğumuz yerden şöyle bir sıyrılıp, ona dışardan
bakabilirsek; yaşadıklarımızın aslında bize neler öğretiyor olduğunu
daha iyi görebiliriz. Böylece, bize anlatmaya çalıştığı şeyi gerçekten
keşfetmeye başlayabiliriz. Kendimizden, kendimize doğru tırmanmakta
olduğumuz, bu bin basamaklı merdivende, belki de gerçek bir mihenk taşı,
olayların bir dili olduğunu nihayet görmeye başlamaktır...
Çünkü ardından onları çözmeye doğru yeni bir yolculuk başlayacaktır.
Ve bu; insanın kendi gerçeğine doğru atmaya başladığı en gerçekçi adım
olacaktır. |