Yeni Dünya
anlayışı, dünyamızda hızla
yayılmakta olan küresel ilişkiler sisteminin adı. Kaynağını ruhsal
görüş ve bütünlükten alıyor; birlik, dayanışma, sevgi ve aydınlanmanın
birey olarak her insanın doğal hakkı olduğunu anlatıyor. Küresel
anlayışın en temel özelliği, bireysel faaliyete, bireysel değişime önem vermesi. Değişimin
bireyden başlayacağına inanıyor ve
"bütün" adına hepimiz birbirimizden
sorumlu olduğumuz için “bireysel
değişime” çok önem vermeliyiz diyor. Yeni Dünya
anlayışının en büyük ideali
insanlık yaşamını bütünleştirme, bütün insanlığı bir bütün
ya da dünya ailesi olarak ele alma
idealidir. Son zamanlarda, Yeni Dünya anlayışı, Küresellik, Bütünsel Düşünce
ya da Yeni Çağ
Akımı adı verilen New
Age’den söz ediliyor.
Yeni Çağ akımının başta gelen en temel
özelliği bireyin değişimini ön plâna almasıdır. Bu yüzden de New
Age akımının ana sloganlarından biri
“küresel düşünce, mahallî eylem”
dir. Yani
“bütünsel düşün ama bu bütünsel
düşünceyi bireysel olarak kendi çevrende hemen yaşama uygula.”
Şu anda dünyamız üzerinde yaşamakta olan
milyonlarca iyi niyet ve sağlam görüş sahibi insan; BİRLİK,
YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA İLKELERİNİN YAYGINLAŞTIĞI BİR ANLAYIŞA ÖZLEM
duyuyor. Sizler de bu özlemi taşıyorsunuz. Bu anlayışa duyduğumuz
özlem ve istek arttıkça da
“kritik
sayı” adı verilen bir noktaya ulaşma şansımız artıyor. Yeni Dünya Anlayışının en büyük özelliği
düşünce hayatının özgür olmasıdır. Çünkü
anlayış ve seziş kabiliyetimiz ancak özgür düşünceyle derinleşebilir,
genişleyebilir.
KÜRESELLİKTE BÜTÜNLÜK
Küresel
anlayışta bütünsellik ön plânda yer alıyor. Ve insan hem iç dünyasına
hem de dış dünyaya eşit oranda açılıyor. Bölünmüş bir dünya
anlayışı yerine daha bütünsel bir yaşam için çaba sarf ediyor. Bölünmüş bir zihnî yapıya sahip olan
insan kendisini diğer varlıklardan ayrı bir bütün olarak görür.
Kendini çevresinden, doğadan, dünyadan ve içinde bulunduğu galaksiden
ayrı bir varlıkmış gibi algılar. Oysa evrende her şey bir bütünlük arz
etmektedir. Zaten hiçbir varlık tek başına var olamaz.
İnsan, Varlığın Birliği İlkesinden
kaynaklanan evrenin özündeki, evrensel yardımlaşma ve dayanışma
yasasını uygulayamamaktan dolayı uyumsuz bir varlık oluyor ve bütünden
kopuyor. 90'lı yıllarda Stockholm’de
toplanan Ortak Sorumluluk konferanslarında
“Uluslararası Küresel Yönetim Komisyonu kurulmalı”
önerisi bildirilmişti. Ve ivedi olarak Dünya Küresel Yönetim
zirvesinin oluşturulması istenmişti. Gezegenimizde hala o noktaya
gelinmemiş olması oldukça üzücü… Gezegenin bu noktaya gelmesi için
bireysel olarak yapacağımız çok şey var…
Öncelikle davranışlarımız,
düşüncelerimiz değişmek zorunda. Yani kendimizi daha iyi tanımalıyız.
Kendimizi tanıdıkça, hem dışımızdaki diğer insanları hem doğayı hem de
evreni daha iyi anlamaya başlarız ve şikâyet ettiğimiz bu
düzensizliklerin, düşüncede meydana gelen kirliliklerin fizik dünyaya
yansımasından başka bir şey olmadığını fark ederiz. Çevrenin temizliğinden önce,
zihinlerimizde ve düşüncelerimizde meydana gelen kirliliği
temizlemeliyiz. Çünkü bazı düşüncelerimiz zarar verici ve
yıkıcıdırlar. Kendi rahatımız ve konforumuz için
çevreye zarar vermekten vazgeçmede tüm dünyada bir şeylerin
değişebileceğini ummak çok yanlış olur. İnsan, zihninde şekillendirdiği,
düşündüğü şeyleri hareketlerine yansıtır. Yani her şey ilk önce bizim
düşüncelerimizde meydana gelir. İnsan düşüncelerinden sorumludur. Bu
yüzden düşüncelerimizi kontrol etmeliyiz. Tüm ayrımcı fikirler, kendimizi üstün
ya da alçak görmeler, korkular, endişeler,
negatif düşünceler, kıskançlıklar, gurur ve nefretler zihni ve
düşünceleri kirletmektedir. Sürekli bencil istekler içinde olan
insanlar isteklerinin gerçek ihtiyaçları olup olmadığını düşünmezler.
İsteklerimizi yerine getirirken başka varlıkların yaşama hakkını
çiğniyor muyuz?
DOĞA HAVA SU KİRLENDİ
Doğa, hava, su kirlendi, hayvan nesli
tükeniyor, insan yerleşim düzenlerimiz bozuk derken, bütün bunların
sorumlusunun biz olduğumuzu nasıl unutabiliriz? Dış çevrenin temizlenmesi ve yerleşim
düzenlerinin yeniden yapılanmasıyla sorunları çözeceğimizi
zannedebiliriz, ama bu yanlıştır. Çözüm, insanın kendini tanımasında ve
düşüncelerini temizlemesindedir. Kendini bilmek; sorumluluklarının
farkına varmak, ölçüsüz isteklerin önüne geçmek,
fizikî konfor uğruna şuursuz davranışlarda bulunmamakla başlar. Sevgi, karşılıklı hoşgörü, yardımlaşma
ve dayanışma içinde olan insan, çevresine ve diğer canlılara karşı
davranışlarında daha ölçülü olmaya başlar. Bizler dünyada olgunlaşan, evrimleşen
varlıklarız. “Bana ne, bu benim
işim değil. Kimse bana
karışamaz, istediğimi yaparım.” ya
da “Herkes yapıyor ben niye yapmayayım ki” gibi
sözler insanlığa karşı sorumluluğunu hissedememiş insanın sarf edeceği
sözlerdir. Oysa bizler bu gezegende
bir arada yaşıyoruz ve şunu biliyoruz ki,
“Her koyun kendi bacağından
asılmıyor.” Düşünce ve
duygularımızın şekli konusunda tüm insanlığa ve kendimize karşı çok
büyük bir sorumluluğumuz var.
ŞEFKAT SEVGİ GÜZELLİK ve UYUM
Ürünlerimiz şefkat, sevgi, merhamet,
karşılıklı yardım, gerçekler, güzellik ve uyum gibi yüce ideler olursa
dünyanın görünen ve görünmeyen atmosferine sağlıklı katkıda bulunuruz.
Düşmanca ve kötü şekillenmiş idelerle atmosferi kirletiriz. Negatif ideler belirli bir kritik
kütleyi aşarlarsa kıyamet adını verdiğimiz büyük yıkıma neden oluruz. Pozitif idelerin belirli bir kritik
kütleyi aşması ise Yeni Çağın temel insanlık derslerinin hepimiz
tarafından çok daha kolay anlaşılır ve uygulanır olmasını
sağlayacaktır. Eğer insan hırs dolu ve kaba bir yapıya
sahipse, onun arzular bedeni diye anılan bedeni astral plânın en kaba
maddesinden oluşmakta ve rengi koyu olmaktadır. İstek ve iradenin hem
enerjetik bedenlerin hem de düşüncelerin
oluşmasında çok büyük bir önemi vardır. Örneğin, ihtiras veya çok
şiddetli nefsanî bir arzunun tezahür
edişine göre irade tarafından kirli yeşil, kırmızı, kahverengi gibi
renkler oluşturulmaktadır. Gelişmiş bir insanda ise bu beden,
astral maddenin en ince tonlarından oluşmaktadır, renkleri parlak ve
arı görünümlüdür. Arzunun egemenliği altında olan
insanların yarattıkları düşünce formları, mantal plânın, mantal
enerjinin yüksek seviyeli, berrak ve pırıl pırıl
enerjilerinden mahrumdur. Arzular, dualar, iyilik dolu pozitif
düşünceler, üzerlerine gönderdiğimiz kişilere etki ederek onların
etrafında koruyucu bir hale oluştururlar. Kötü düşüncelerimiz de aynı
etkiyi negatif yönde oluşturarak, bizim çeşitli zamanlarda hiç
ummadığımız geri dönüş şokları yaşamamıza neden olabilir.
|