Çağımızın en büyük sorunlarından biri
de iletişim yani insani ilişkiler sırasındaki davranışlar,
alınanlar-verilenler… Şikayetler, sözler, alınganlıklar,
küskünlükler. Tüm bunların hepsi birbirimizle yeterince iletişim
kuramadığımızın bir işareti. İnsan ilişkileri sırasında iletişim kurmaya çalışan kişiler, toplumun uygun
gördüğü belli nezaket ve iletişim kurallarını yerine getirmeye
kararlıysalar, bu ilişkiler dışarıdan uyumlu bir görüntü gösterebilirler,
fakat bu görünüşteki uyum mevcut bazı küskünlüklerin veya çatışmaların
yalnızca bastırılmasından ibaretse; koşulların tepki vermeye zorlayacağı
herhangi bir anda ilişkide zorluklar baş gösterecektir.
Örneğin; bir iş yerini ele alalım. İşlemler normal akışını sürdürdüğü sürece
o işin başarılı gittiğini söylemek mümkündür fakat büyümek ve hizmeti
genişletmek için gerekli olan öz kaynaklar yetersizse, bir sarsıntı
olasılığı yüksektir. Yani yüzeysel görünümler bizi yanıltabilirler. Hasta bir
kişiyi normal seviyelerde sağlıklı bir duruma getirmek, sosyal
ilişkileri uygun şekilde sürdürmek, bir iş yerinde üretime
devam etmeyi
deneyimlemek yararlı şeylerdir ama yaşamın dış
ifadelerinin geçiciliğe tabi bir düzene değil, daha kalıcı, daha gerçek bir
şeye dayandırılması gerekir.
Ruhsal Farkındalık
İnsanın herhangi bir sorununun ruhsal farkındalığa
yani bir tür neyin ne olduğunu anlama haline dayanmayan çözümü; kalıcı bir
temelden yoksun olacağı için, koşulların geçici olarak düzeltilmesinden
ileri gidemez.
Ne türden olursa olsun tüm problemlerin daha derin seviyelerinde yer alan,
uyumsuzluk yaratan ve sürdüren
nedenleri vardır. Bu problemlerin tümüyle çözümlenmesi isteniyorsa,
derinlerde saklı bu nedenlerin yok edilmeleri gerekir. Böylece gelecekte
benzer nitelikte problemlerle karşılaşılması sonucu da önlenmiş olur.
İkili İlişkiler
Toplumsal yaşamın gereği olarak başkalarıyla geçinmek için özellikle ikili
ilişkilerde epey tavizler veririz, fedakarlıklar yaparız, hele ailemizin ve
toplumun ahengini bir dereceye kadar korumak söz konusu ise: neyi neden
yaptığımızın bilincinde olmalı, sonradan yaptığımız seçimlerden tedirginlik
duymamalıyız. Seçimlerimizin bizi huzursuz etmesi depresyon ve küskünlük olasılıklarını
devreye sokacaktır. Duygusal gerginlikler, ileride ani öfke krizleri,
değişken ruh halleri, depresyon ve çeşitli bağımlılıklar, kazalar,
yıkıcılığa eğilim ve hatta fiziksel rahatsızlıklar ve ciddi hastalıklara
dahi yol açabilirler. Diğer
davranışlarımızdan tecrit edebileceğimiz ve bir dereceye kadar yaşam
biçimimizi etkilemeyecek olan tek bir şey dahi yapamayız. Yaşantımızın bir
alanındaki yalan ve gerçeği örtmeye yönelik davranış büyük bir olasılıkla
bir diğerinde de ortaya çıkar. Ve eğer dışlaşamıyorsa, psikolojik
ikilemlerin; düşüncemizi zedelediği ve duygularımızı alt üst ettiği daha
derin seviyelerde kendini gösterecektir. Yüksek ideallerimizin zıt yönünde
olanlar yani doğru olmadığını bile bile
yaptığımız şeyler bizi çelişkiye düşürebilir, suçluluk duygusuna neden
olabilir, başkalarıyla açık iletişim kurmamızı engelleyebilir ve ruhsal
büyümemizi engelleyebilir.
Mutlu insan bir
aynadır Mutlu
insanlar daha açık, daha rahat, daha verici ve yaşamla daha uyum
içindedirler. Yaşam sanki onlar için bir aynadır. Sevgi ve anlayış dolu
yüreklerinin her yere yansıdığı bir ayna… Mutsuz insanlar ise pek açık
değillerdir, sık sık gergin olurlar, içe
dönüklüğe eğilimlidirler. Daha mutlu olmanın bir yolu yaşama
kendinden bir şeyler katmayı yani vermeyi öğrenmektir. Yaşamın en
olumlu ve doğal amacı, kaynaktan almayı ve yaşamın süreçlerine neşeyle
katılarak kaynağa vermeyi öğrenmektir. Yaşama sevinci ve bereket,
‘özgürce akmak’
demektir.
Vermeyi Bilmek Kendimizi açmazsak yaşam bizim aracılığımızla nasıl cömertçe akabilir ?
Yaşamın süreçleriyle her çeşit alışverişi ve etkileşimi sürdüremediğimiz
takdirde bizi destekleyemez ki!... Peki! Ya verecek hiçbir şeyim yok ki
diyenlerdenseniz ? Biz deriz ki, kendinizi kandırmayın!
Dürüst olun. Herkesin verecek bir şeyi vardır. Parasal yardım olanağınız
yoksa o zaman sevgi ve ilgi, iyi niyet, gönüllü
hizmet, temiz bir kalp ve dualarla destekleyerek dua edin…
Evet, herkesin verecek bir şeyi vardır ve verilen her
şey de karşılıksız verilmelidir.
Bu uygulamanın anahtarı, doğru ruh ve doğru anlayışla verdiğimizde kendimizi
kaynağa daha çok açmaktır. Kozmik Benlik ya da
diğer adıyla Üstün Benlik’te tüm ihtiyaçların
kaynağı bol bol var…
İletişim Kolaylığı
İletişimin kolaylaşması için başta almak için vermek yararlı olabilir. Fakat
gerçek iletişim için vermenin daha yüksek seviyeli yolu, sahip olduğumuz
için vermektir… Özümüzün sonsuz olduğunu hissettiğimizde verirken
fakirleşmediğimizi aksine ana kaynaktan beslenip daha da zenginleştiğimizi
hissetmemek mümkün değildir… Bir
şeye şuurumuzda ‘sahip olursak’ onu neşe, mutluluk, canlılık ve vericilik
olarak dışarıya yansıtmamız çok kolaylaşır. Eğer verme alışkanlığımız yoksa,
başlamanın en iyi yolu bir tür iyilik yapma ve verme programı tasarlamak ve
bunu titizlikle uygulamaktır. Maddi gelirimiz yeterli düzeyde ise bunun bir kısmını düzenli olarak hayır
işlerine kanalize ettiğimizde elde ettiğimiz
kendimizi olumlama duygusunun yerini tutabilecek başka hiçbir duygu yoktur.
Gülümse Ayrıca kendiliğimizden ve içimizden geldiği şekliyle şuurumuzdan,
bilgimizden, sevgimizden verebilir, ilgimizle o olayı destekleyebiliriz. Her
zaman maddi imkanlarımız verici yönümüzü geliştirmeye uygun olmayabilir. Ama
her insanın diğerlerine verebileceği tek şey,
‘Gülümseme’
dir. Olumlamanın en açık, en sade, en net
ifadesi. Sıradan sıcacık bir gülümseyiş
hiç ummadığımız iyiliklere yol açıp bizi bir anda bir meleğe dönüştürebilir.
(Tabii sadece o an için sakın yanlış anlaşılmasın) Toplum
bireyleri tarafından hayalperestlik, gerçekçi olmamak
ya da saflıkla suçlansak bile neye mal olursa
olsun olumlu olmaya çalışmaktan vazgeçmemek aslında her insanın asli yaşam
görevidir… |