|
MUTLULUĞUN ANLAMI YAŞAMA TÜMDEN EVET DEYİŞTİR |
En yüce mutluluk bu dünyadaki her türlü tekniğin ötesindedir. Mutluluk, salt
duygusal, zihinsel bir rahatlık ya da esenlik anlamına gelmez. Dahası
mutluluk; en derin acılarla da mücadele edebilen ruhun yaşadığı içsel bir
duyumdur. Doğu Felsefeleri en yüce mutluluğa,
“Tao’yla Uyum, Mokşa, Nirvana”
adı
verirler. Yani varlığınızın evrenle daha doğrusu önce kendinizle
bütünleştiği hissini yaşamak… İnsanın mutsuzluğu, bir bütün olarak, ‘yaşam’
veya ‘gerçeklikten’ ayrı olarak, yalıtılmış bir birey olma duyumundan gelen
endişe duygusundan kaynaklanır. |
Mutluluk |
Mutluluk; bütünlük, uyum ve birlik duyumu, en büyük
gerçek olarak; yalıtılmış, bütünden koparılmış her tür yalnızlık
duygusunun bir yanılsama olduğunun anlaşılmasıyla ortaya çıkar.
Esas olarak kendini ayrı olmakla duyuran bizim şimdiki bireysel bilincimiz,
tüm şeylerin birlikte görünüp ayırt edildiği Evrensel ve Bölünmez
gerçeklikle özdeştir. |
Yaşamı Onaylamak |
Mutluluğun
anlamı yaşama tümden evet deyiştir. Başka bir deyişle; Biz her an
yaşadığımız biziz ve bundan öte bir gerçeklik ya da olasılık yoktur.
Kusursuz insan zihnini bir ayna gibi kullanır. Bilgelik, boşu boşuna başka
bir şey olmaya çalışmaktansa ne olduğumuzu kabullenmek demektir; insan kendi
ayaklarından kaçamaz. Kabulleniş, insanın kendini kristal küreye benzetmesi
ya da iç varlığının aynasında seyir haline geçmesidir de diyebiliriz. Kendi
ayaklarınızdan kaçamıyorsanız, onların ardından koşamazsınız. Kendi
yanaklarınızı öpemezseniz; kendi gölgenizi de yakalayamazsınız.
Yaşamı her haliyle sevgi dolu bir anlayışla, masamıza bırakılan bir
sepet çiçek, bir ödül ve değerli ama çok uzun da olmayan bir zaman
aralığı gibi görebilirsek, ya da bakışımızı değiştirmek, hep şikayet
etmek yerine biraz da olayların bize gönderdiği armağanları, çiçek
buketlerini görmeye çalışırsak, bir de fark ederiz ki; hiçbir şey de
sandığımız kadar zor değilmiş.
Evetin anlamı hayırın varoluşuyla göreceli olarak vardır. Bizim
anlayacağımız, tüm evren yaşam doludur ve gerçekliktir. Her şey şimdide
yaşanır, andadır ve tümden farkındalıktır. Allan Watts,
‘bu öyle
bir gerçeklik ki, satır aralarında gizli. Satır arasında boşluk, hiçlik var’
diyor.
|
Kökendeki yönlendirici güçler |
Yirmi
birinci yüzyıl insanı kendi sınırlı bilinciyle öylesine bütünleşmiş ki,
kökeninin altında yatan yönlendirici güçlerin ayrımında değil… Ego kendi
içine bakabilse, gerçek doğasının kendisinden daha derin olduğunu,
yetilerinin ve bilinçliliğinin bireysel kişilikten daha öte bir kaynaktan
türediğini görecektir. Ego gerçekte bütünden tam anlamıyla ayrı
bir benlik değildir; sade bir anlatımla,
“Ego içsel evrenin bir işleyişidir.”
Zihinlerimizi gerçek yalınlığa
ayarlayabilirsek, egoyu daha değişik tanımlayabilir, hatta ondan yardım bile
alabiliriz. Bazı olaylarda, o konunun his ve istekle ele alınmasında egonun
rolü ve faydası büyüktür. Yeter ki, arzumuz, şiddetli isteğimiz bir başka
insana zarar vermesin. Kendisi ve toplumunun yararı için büyük işler yapan
insanlar, egolarını erdemli kullanan, çok da faydalı insanlardır..
|
Değişim fiziksel değil
ruhsaldır |
Bizi
diri ayakta tutan, anlayışımızı yükselten toleransı arttıran sevgiyi
tattıran unsur, ıstırapla mutluluğun bir aradalığıdır. Daha mükemmel olmak
isteyen insan ıstıraptan kaçmamalıdır. Istırap aynı zamanda, insan
varlığının olayları sentezleme gücünü ifade eder. Eğer mutlu olmayı hak
ettiğimizi düşünüyorsak bizi zorlayan, takatimizi en üst limit sınıra
getiren olaylardan kaçmamalıyız. “Değişim
asla fizik başkalaşım değil önce ruhsal başkalaşımdır.” Istırap veren olayların üzerinden ıstırap
zarını çıkarırsanız altından olgun mutluluk ve gelişim meyvesi çıkar. |
Hazla mutluluğu karıştırmamak |
Tüm
hazlar geçicidir. Hazların tadını çıkarmanın sırrı, her zaman nerede durmak
gerektiğini bilmede yatıyor. Bu dünyada yaşarken, zevke ve acıya karşı eşit
şekilde olumlu ve yapıcı bir tutum almak, mutluluğu ve özgürlüğü öğrenme
yetimizi arttıran en önemli yöntemdir.
Sorunun çekirdeği yaşamın karanlık yüzünün kabullenilmesinde, ama pasif
değil yaratıcı bir kabulleniş. Çünkü yaşamın kendini dışa vurum
biçimlerinde; hastalık, acı, ölüm, çılgınlık ve insanın bilerek ya da
bilmeyerek yapabileceği her şey ve korkularımız var. |
Nasreddin
Hoca’nın Paradoksu |
Paradoks
sadece dikkat çekmek için baş aşağı duran gerçektir. Kimi gerçekler farkına
varılmadan önce baş aşağı durmak zorundaydılar. Gündelik akışı içinde öyle
yalındırlar bir türlü onları algılayamayız. Aynadaki yüzümüz bir örnektir.
Gözlerimiz kendi gözlerini göremezse, gözlerin yardımıyla bakan bir şey de
kendini o denli gözlerini göremezse, gözlerin yardımıyla bakan bir şey de
kendini o denli az görebilir. Bir gün köylüler, kasabanın üzerindeki
siyah kaya yığınını sormuşlar Nasreddin Hoca’ya, ‘şu siyah kaya yığını
nedir,’ demişler. O da, ‘bostan kuyusudur’ demiş. Köylüler, ‘aaaHoca olur mu
öyle şey, bizim bildiğimiz kuyular yerin içine doğrudur, dışa doğru kuyu
olur mu?’ demişler. Hoca’da, ‘içini temizleyip kurusun diye, böyle, onların içini dışına çevirmişler, arada bir herkesin
tersini çevirmede yarar vardır’ demiş…Tersine çevrili kuyu insanın
bilinmeyen iç dünyasından başka nedir ki? |
En yüce mutluluk tinsel
(ruhsal) yaşantıdır
En yüce mutluluk ruhsal
yani tinsel yaşantıdır. Kişinin kendi benliğinin eksiksiz bir Birlikle;
yaşamla, evrenin benliğiyle ya da adlandırılabilecek her türlü ilkeyle uyum
içinde olduğunu fark fark etmesini sağlayan derin bir iç özgürlük duyumudur.
Bu tip bir iç özgürlük “farkındalıkla” başlar. Önce kendimiz, çevre, dünya,
evren diye mikrodan makro ya uzanan, bir yolculuktur bu… Evrenin
bütün gücü, ne denli küçük ve önemsiz olsa da, insanın her düşüncesinde ve
eyleminde kendini gösterir. Aslında tüm insanlar bu gerçeği yaşar. Ama
yalnızca ruhsallığı yaşayan insan; onu tanır ve anlayışıyla yaşamına bir
nitelik kazandırır. Yaptığı her şey tuhaf bir canlılık taşır. Dış
görünüşüyle hep aynı şeyi yapıyor gözükse bile yapıla her seferinde yeni bir
anlam taşır. Yeni bir anlama bürünür.
|
Vedalar
Diyor ki; “Brahman
Sonsuz olan ’dır. Ruh, Bilinç ve Zihin’dir. Yaşam ve düşlerden oluşmuştur.
Yeryüzü ve sulardır. Işık ve karanlıktır, arzu ve huzurdur, öfke ve
sevgidir. Erdem ve zaaftır. Tüm bunlara yakın şeylerdir. Tüm bunlardan uzak
şeylerdir. Bunların tümüdür.”
|
|
|