Neden bu
gezegende bir arada yaşıyoruz? Daha az olsaydık daha iyi olmaz
mıydı? Gibi sorular sık sık sorulur.
Yanıtlar da vardır ama bir türlü tatmin edici değildir…
Neden
gerçekten?
Büyük
bir aile gibi dünya gemisi adını verdiğimiz bu biraz eski yıldız
gemisinde karşılaşmamızın bütünsel evrim açısından elbette büyük bir
önemi var. Dünyada üstündekilerle birlikte başlı
başına bir organizasyon. Biliyoruz ki, bir organizasyon içinde
çeşitli enerji alanlarının oluşturduğu bütünlükler ancak belli bir
düzen, ahenk ve amaçla hareket ederek kozmik vazifelerini yerine
getirebilirler. Yani gruplar, ortak alanlar, birlikler halinde daha
kolay evrimleşiyor. Sürekli birbirimizin deneyim ve bilgilerinden
yararlanıyoruz. Tıpkı Internet bilgi ağı
ile dünyanın öbür ucundaki bir bilgiye ulaşma imkanı gibi.
Düzensizlik ve kaos bedende kanser gibi hastalıklara,
gezegende de terör ve şiddete yol açmıyor mu? Örneğin, insan
bedeni bütün organların tam bir ahenk içinde çalıştığı bir
ortak alandır. Bir aile ortak alandır. Belli meslek
gruplarının, işyerlerinin, sanatsal işlevlerin, sportif
faaliyetlerin kendilerine has ortak alanları vardır. Ortak
alanlarımızı sevgiyle genişletebiliriz. Ülkeler de birer ortak
alandır. Ülkelerin toplamından oluşan Dünyamız daha büyük bir
ortak alandır. Samanyolu galaksisi, içinde yer alan
plânetleriyle bir ortak alandır. Nihayet milyarlarca yıldızı
ve galaksisiyle bütün evrenlerin toplamı en büyük ortak alan,
Bütünsel bir alandır.
Ortak alanın işleyişine
en iyi örnek insan bedenidir. İnsan
mikro kozmostur. Makro kozmos
olan evrenin küçük bir modelidir. Onun işleyişindeki harikulâde
dengeyi ve düzeni inceleyerek makro kozmos,
yani evren hakkında daha kapsamlı bilgiler elde edebilir
ya da bir biliş hâlinin bizde uyanmasını
sağlayabiliriz. Çünkü Tanrı ve evren ancak hissedilir. Sonsuzu
anlamaya çalışmak boşuna... Bu noktada insanoğluna verilmiş olan en
büyük hediyeyi, yani hislerimizi ve duygularımızı kullanabiliriz.
Tanrı’yı ne kadar hissediyorsak bizim için O, o kadardır. Sevgide de
aynı şey vardır. Sevgiyi kimseye öğretemezsiniz. Sevgiyi ancak
hissedersiniz, anlatamaz, dokunamazsınız ama vardır. Onu ancak
varlığın kendisi hissedebilir.
Bizi bizden alıp
kurtaracak, yani içimizdeki küçük benin ölmesine yardım edecek,
sevgiye; kozmik yasalara uygun yıldız diliyle ‘Gezegenlerin
Çekim Alanına’
bir başka adıyla
‘Sempati
Yasasına’
kendimizi bırakmamızı sağlayacak bir yol
bulabiliriz belki. Neden olmasın? Tek başına
uyanmak sanıldığı kadar kolay değil. Hele tek başına evrimin adeta
imkânsız olduğunu anladıktan sonra, ortak alanlar hâlinde
Organizasyonlara şuurlu bir şekilde katılmaya çalışmak için
cehit göstermek, aklımızı, mantığımızı,
sezgimizi bu yolda seferber etmek ne güzel olurdu…
|