Bana kısa bir
süre önce yazılan bir mektupta
“Günlük yaşamda ruhsallığın
yararı nedir? Bunun bize dünyasal sorunlarda nasıl bir yardımı
olabilir ki? Bizim eyleme ihtiyacımız var, meditasyona değil”
denmişti. Bu
alışılmadık bir soru değil. Her zaman olmasa bile çoğu zaman
ruhsal öğretmenler bunu zaman zaman sormaktadır. Bu yersiz bir
soru da değildir. Bizler her şeyden önce pratik bir türüz ve
yalnızca her şeyin nasıl işlediğini değil, bizim için nasıl
işlediğini ve bundan bizim yararımızın ne olduğunu da bilmek
istiyoruz. Yukarıda bahsedilen soru ruhsallığın hayali bir iş
olduğuna dair yaygın bir yanlış anlamanın devamı niteliğinde
olurken ve de meditasyon da ruhsallıkla ilgili bir konu
olduğundan, sözkonusu soru aslında dünyanın ve diğer
insanların iyiliğini gerçek bir önemseme hissini de içinde
barındırmaktadır. Bu soru aynı zamanda
endüstriyel, teknolojik ve güçlü bir materyalist kültürde
yetişen, ne var ki iklim değişikliği, nükleer yayılım, zengin
ve fakir uluslar arasındaki sosyal ve ekonomik eşitsizliğin
artması ile böyle bir kültürün yan ürünü olan ancak tamamen
endüstriyel, teknolojik veya materyalist çözümlere yanıt
vermeyen terörizm gibi problemlerle karşılaşan insanın
yaşadığı zihin karışıklığını da ortaya koyuyor.
Stres
üretmenin kolay olduğu zamanlardayız ve doğal olarak da bu
stresimizden mümkün olduğu kadar çabuk kurtulmak istiyoruz, ki
bu da hızlı çözümler üretmeyi istemek demek. Teknolojik
işlemlerin hızı bir tür sihir gibi hayatımıza girerek bizleri
sabırsız, hemen çözüm isteyen, memnun olmak için acele eden
kısa süreler içinde düşünmeye alışkın kişiler haline getirdi.
Bilgisayarlarımız bir internet sitesine girmek için bizi beş
yerine otuz saniye bekletse bunun bizi ne kadar çok
sinirlendireceğini düşünün. Ruhsallığa gelince, eğer eğer ben
bunu bir haftasonu kursunun sonunda öğrenemez ve yapamazsam
bunun faydası ne olabilir acaba?
Ancak ruhsallık asla kısa dönemli deneyimlerle ya da
çözümlerle ilgili bir konu olmamıştır. Ruhsallık, insan
deneyiminin ve büyümesinin “uzun
dalgasının” bir bölümüdür. Bir
başka deyişle bu, çözümlerle değil ama çözümlere ulaşma
işlemiyle, nasıl düşündüğümüzle, nasıl hissettiğimizle, nasıl
gördüğümüzle, nasıl bütünleşebildiğimizle ilgilidir.
Ruhsallığın
“yapmaktan”
çok
“olmakla”
ilgili olduğu
düşüncesi
yaygındır. Ancak bu oldukça yapay ve konuşulanlardan
etkilenilerek ortaya çıkan bir ayrım. Ben bir eylemde
bulunduğumda bunu kendi varlığımla yaparım ve eylemde
bulunabilirim çünkü bir varlığım var. Ama aynı zamanda şunu da
söyleyebiliriz; bizler eylemlerimizle varoluruz ve o varoluş
da kendi başına bir eylemdir.
Ben enkarnasyonu, dünya ile olan ilişkimizde ve onunla
bütünleşmemizde süregelen bir
“irade”
eylemi olarak düşünüyorum. Dolayısıyla
ruhsallık “olmakla” ilgili olduğu kadar “yapmakla” da
ilgilidir.
Aslına bakarsanız, ruhsallığın ve
ruhsal uygulamaların varolmanın ve yapmanın görünüşteki
ayrılıklarını aktif bir varoluş bütünselliğinde
birleştirmesiyle ilgili olduğunu söyleyebilirim.
Bir grup insanın bir odada
elsanatlarıyla ilgili bir proje için bir araya geldiğini
düşünün. Kimi örgü örüyor, kimi dantel örüyor, kimi iğne oyası
yapıyor ve kimiyse dikiş dikiyor. Bunların her biri ayrı işler
ve özel beceri gerektiren, birbirinden ayrı sanatlar ve her
biri yapmanın farklı birer
şekli. Ama bu işlerin her biri el ve göz koordinasyonu ve el
işini etkileyen ince kasların hareket kabiliyetini
gerektiriyor. Eğer beceriksizsem hangi sanatı yapmaya
çalıştığım fark etmez, sonuçlar en iyi ihtimalle alelade
olacaktır. Hatta tamamen başarısız bile olabilirim. Ama pratik
yaparak, örgü şişlerini, tığı ya da iğne-ipliği ustalıkla
kullanmak için gereken kas hareketlerine ve koordinasyona
hakim olabilirim. Yaptıkça, yaratmaya çalıştığım örneğe; ki bu
bir kazak, resim, elbise ya da bir yorgan olabilir, daha da
fazla konsantre olurken, parmaklarımın doğru işi yapmasına
giderek daha daha da az konsantre olabilirim.
Bu örnekte, ruhsallık örgü
örmek veya dikiş dikmek gibi bir teknik
olarak
değil, bütün bu el sanatlarının uygulanmasını mümkün kılan
el-göz koordinasyonu ile ince hareket kasları becerisi olarak
görülmelidir. Başka bir deyişle, ruhsallık mecazi olarak bu
sanatların yapılabilmesini mümkün kılan ve işin içinde gizli
olarak bulunan beceridir, sanatın kendisi değildir. Ruhsallık
iyi uyumlanmanın eşitidir denilebilir. Bu, o anda
parmaklarımın doğru işi yapabilme yeteneğidir. Bu, ördüğüm
örgünün veya diktiğim dikişin karşılığını veren doğru eylemin
“el alışkanlığı”, birlikte çalıştığım “daha büyük bir örnek”,
elsanatının ruhu ve bu sanata katılmaktan ötürü duyduğum
sevinç denilebilir.
Peki günlük yaşantımızda ne anlama geliyor? “Ruhsal” olarak
adlandırdığımız nitelikleri veya eylemleri düşünelim. Bunların
ortak noktaları neler? Sevgiyi, şefkati, korumayı, affedici
olmayı, barışçı olmayı, bütünselliği, uyumluluğu düşünün.
Bunlar ne yapar? Bütün bunları
“Ben/el” koordinasyonu olarak
düşünün, yani, “ben kendi
dünyamla nasıl uyumlanır, bağlantı kurar ve bütünleşirim?...”
Sevgi dolu veya şefkatli olmak beni hayalci biri yapmaz. Bu
bana iletişim, işbirliği, anlayış ve itibar sahibi olabilmek
gibi insan ilişkilerimle ilgili becerilerimde gelişme
sağlayacaktır. Ruhsal yeteneklerin herhangi biri insan
kumaşını daha yakından örmeme veya dikmeme olanak sağlar.
Ayrıca eğer kendi
içimde huzuru sağlayabilmişsem, insanlığın ve kutsal olanın
daha geniş modellerine, etrafımdaki her şeyin ve dünyanın
bütünselliğine odaklanabilme yeteneğim, parmaklarımla belli
bir tekniğe hakim olmaya çalışmaya odaklanabilmeme göre daha
gelişmiştir.
Pek
çok gezegensel sorunla karşılaştığımız kesinlikle söylenebilir
çünkü dünya, doğamız, insanlarımız gibi konularda “beceriksiz”
kaldık. Uyumlu değiliz. Her yerde kaçan ilmekler, kopan
iplikler, kaybedilen bağlantılar ve bozulan modelleriz.
Hayatın beceriksiz arayışçılarıyız.
Ruhsal uygulama ve
teknikler; meditasyon ve duadan ritüele ve *tefekküre
(*derin düşünme),
uyumlanma becerimizi geliştirebilmemiz için gereken parmak
egzersizleridir. Sevgi uyumlandırır. Huzur uyumlandırır.
Şefkat ve affedicilik uyumlandırır. Bunlar iyi insan
ilişkilerinin ince hareket kasları becerileridir. Doğayla
ahenk yaratmak uyumlandırır ve bu iyi çevre ilişkilerinin ince
hareket kasları becerisidir. Evet, kişi sadece parmak
egzersizlerini yaparak kaybolabilir ve asla iğne ipliği eline
almayabilir. Ama basitçe eylemde bulunmaya çalışmak; daha çok
dikmek, daha çok örmek, daha çok tığ işi yapmak; daha çok
uyumlanamıyorsak sorunu çözmeyecek, aksine zaten var olan
sorunumuzu daha da karmaşık hale getirecektir.
|