Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

EGO

David Spangler
Çeviren: Işık UÇKUN

  “Bütünsellik yaratmak” anlamına gelen holopoiesis’i tanımlayabilmek için ayrı bir dile ihtiyaç olduğunu düşünüyorum ve böyle bir dilin ego üzerinde çalışmak konusunda kulağa nasıl geldiğiyle ilgili doğrusu daha yoğun bir araştırma yapmayı isterdim.
  Eğer egomuz yüzleşmemiz gereken bir yanımızsa, bunu ayrımcı değil de bütünsel bir tavırla nasıl yapabiliriz?

   Ego kelimesi nasıl kullanıldığına ve kimin kullandığına bağlı olarak farklı anlamlara gelir. “”Ben” ya da “Benlik”in niteliği anlamına gelen Latin bir kökene sahiptir. Psikolojide sağlıklı olmak, sağlıklı bir zihinsel akışa sahip olmak için gerekli olan belirli zihinsel fonksiyonları tanımlamak için kullanılır. Bazı ezoterik öğretilerde ego; kişiliğin, bedenlenmenin ve bireyselleşmenin vasıtasıdır. Diğer felsefelerdeyse bizlerin bölen, aldatan, kontrol etmeye çalışan ve ruhsal olmayan, olumsuz davranan yanımızı ifade eder.
  Ego bizim “hileci-benliğimiz”, “küçük-benliğimiz”, “bencil-benliğimiz”, kendine yontan, kendi istediği uğruna başkalarını feda eden, içimizdeki, kendimizle ve yaşamlarımızla ilgili negatif olan her şeyin barındığı, korkudan ve kuruntudan beslenen yerdir.
  Dolayısıyla, bizim nasıl tanımladığımıza bağlı olarak ego, psikolojik ve ruhsal sağlığımız ve gelişimimiz için gereken, insanlığımızın ve kimliğimizin vazgeçilmez bir parçasıdır, ya da tam tersine, büyümemiz, sağlığımız için bir engel ya da daha da kötüsü, insanlığı kuşatan kötülüklerin kaynağıdır.

  Ego düşüncesinin ardında kendimizi anlama çabası yatar, “neden böyle davranıyoruz?” sorusu yatar. Üzerinde çalışarak sadeleştirilmesinde ise duyarlılık, huzur vardır, öyle ki, hastalıkların kökeninde kendi kendimize ya da diğerlerinin bize ne yaptığı gibi basit bir neden vardır. Kendimizden çıkarıp atabileceğimiz ya da iyileştirebileceğimiz zarar gören bir tarafımız mutlaka vardır ve bunu yaptığımızda her şey iyi olacaktır. Ama ya eğer bütünsel dünya görüşünün öne sürdüğü gibi her şey bundan daha karmaşıksa?

  Golf oyununu ele alalım. Golf, tanımlaması basit bir spordur. Küçük bir topu bir sopayla en az sayıdaki vuruşla birkaç metre uzaklıktaki bir başlangıç noktasından, yerdeki bir deliğe sokmaya çalışırsınız. Golf, eğer bütün yapılması gereken bir sopayı sallayıp topa vurmak olsa basit bir spor olurdu. Ama her golfçü, bu oyunda iyi bir skor elde etmenin, bedenin nasıl hareket ettiğine ve çevreyle nasıl etkileştiğine bağlı olduğunu iyi bilir. Başarılı bir oyun çıkarmanın anahtarı vuruşunuzdur, gittiği yeri kontrol edebilmek için topa nasıl vurduğunuzdur.

  Bu vuruş; görüş yeteneği, duruş, adale yapısı, sopanın yapısı, sopayı nasıl tuttuğunuz, topun pozisyonu, oynadığınız arazinin yapısı, nem, rüzgar koşulları, gürültü gibi çevresel etkenler ile zihinsel ve duygusal durumunuz gibi koşulların hepsinin birbirleriyle karmaşık bir etkileşimiyle gerçekleşmektedir. Topu golfçünün istediği noktaya yönlendirmede başarı, golfçünün bu unsurları bir bütünselliğe ulaştırabilmesindeki becerisine bağlıdır. Topa vuruşun topun delikle ve üzerinde bulunduğu arazinin yapısıyla bağlantılı olan pozisyonlarına bağlı olan değişik noktalara yönelmesinin anlaşılabilmesi ve geliştirilmesi üzerine çalışan başı başına bir sektör gelişmiştir.
  Her şey bir araya geldiğinde bir topun zarif bir şekilde yükselip golfçünün yönlendirdiği noktada yere düştüğünü, hatta tek
bir vuruşta deliğe girdiğini görürüz. Bu olmadığında ise topunuzu aramak için kum kapanlarına koşturur ya da çimenli yola yakın alanlarda topunuzun peşine düşersiniz. Ya da topun nereye gittiğini merak ettiğinizde ve yere bakıp olduğu yerde durduğunu gördüğünüzde muhtemelen golf sopanız rüzgarda uçarken sizi de bir titreme almıştır.

  Bu olduğunda, amatör bir golfçü durumunu kurtaracak bahaneler aramaya başlayabilir. Bunun sopalardan kaynaklandığını söyleyip onları bir kenara atabilir. Ya da gözlerinin bozukluğundan veya kollarındaki adalelerden ya da başka bir nedenden kaynaklandığını iddia edebilir. Ayrıca haklı olması da olasıdır. Bu iş için yanlış sopayı seçmiş olabilir ya da daha iyi görebilmek için gözlüğe ihtiyacı olabilir. Ama başarısız vuruşlarının sopayı tutuşu, duruşu, sopayı sallarkenki devinimi ve bunun gibi bir dizi nedenin bir kombinasyonu olması ihtimali daha yüksektir. İyi bir golf profesyoneli ya da öğretmeni bu problemi, golfçünün oynayışındaki tüm özelliklerini dikkate alarak tanımlayacaktır. Örneğin şöyle aptalca bir cümleyi sarfetmesi olasılığı oldukça düşüktür, “Senin ellerin sopayı yanlış kavrıyor, neden onları kesip atmıyorsun?”

  Benzer bir deneyime yazma konusunda da sahibim. Bazen bir paragraf üzerinde çalışıyorum ve söylemek istediğimi ifade etmenin en doğru yolunu bulmaya çalışırken, bir kitaptaki basit bir bölümü tatmin olmadan önce belki yirmi kez tekrar yazdığım bilinir. Bazen de bir akış gelir (yazarlık alanında) ve kelimeler birden beliriverir. Her şey aynı anda akar ve tek seferde bir bölümü yazıveririm. Ama bu olmadığında (ki çoğu zaman böyledir) ben tutup “Hımm, benim kötü bir yanım var ve bu yanım sürekli zihnime yanlış düşünceler getirip duruyor” demem.
  Bunlar gerçek olsa güzel olurdu çünkü durumu kolaylaştırırdı ama gerçekte yazılarımın neden belirli zamanlarda akmadığının nedenleri çok sayıda ve karmaşıktır, bunlara fiziksel ve zihinsel yorgunluk, o iş için gerekli ve uygun kelimelerin eksikliği, çevresel dikkat dağıtıcı etkenler (daha çok dışarıda, güneşin altında yazmayı tercih ederim
!), düşüncelerimde belirsizliklerin olması ve bunun gibi nedenler dahildir.

  Her iki durumda da, bahsettiğimiz şey beceridir, bir golfçü olarak beceriklilik ve benim bir yazar olarak sahip olduğum beceri; bunların her ikisi de bir dizi etkenin arasındaki karmaşık ve dinamik ilişkilerden meydana gelmiştir.

  Bütünsel bir bakış açısı hayatla olan etkileşimlerimizi de bir beceri olarak görmektedir. Her şey iyi gittiğinde bu, doğru kelimeleri bulmak ya da mükemmel vuruşu yapmak gibidir. İşler iyi gitmediğindeyse, vuruşu yapıp deliği kaçırdığımızda olasılıkla bunun bir dizi nedeni vardır, içimizdeki “ego” adı verilen tek bir kötü kaynak değil. Sorunlarımızın kaynağı olarak egoya (ya da herhangi bir şeye) odaklanmak durumun karmaşıklığını ve sahip olduğumuz (ya da olmadığımız) yeteneklerimizi gerçekten ayırd edebilme şansımızı azaltır. Eğer kötü olan skorumun golf sopalarımdan kaynaklandığını söylersem, olasılıkla iyi bir vuruşu sağlayan diğer fiziksel, psikolojik ve çevresel etkenlerin hiçbirine bakmayacağım için asla gelişemeyeceğim demektir.

  Ama tabii golf sopalarımı bir kenara fırlatmak ve yeni bir çift sopa almak daha kolay ve bu bana daha az sorumluluk yükleyecektir. Oyunumun asla gerçekten gelişmeyeceği kimin umurunda? Golf benim için sürekli bir şeyler satın alıp yeni sopaları deneyerek mükemmel driver’ı, mükemmel *irons’ı (*Golfte çimenlik alandaki topların vuruşu için kullanılan ve farklı açılara, dolayısıyla farklı numaralara sahip olan sopalardır.) ve mükemmel *putter’ı (*Golfte çimenlik alanın sonundaki özel çim adacıklardaki topun vuruşu için kullanılan sopa) bulmayı umut ettiğim bir spor olacaktır.

  Benzer şekilde, ruhsallığın onlar için “egolarıyla ilgilenmekten” ibaret olduğu insanlarla tanıştım, oysa kendilerine sorun yaratmaya devam eden ki insanlarla olan ilişkilerinde ve tavırlarında becerilerinin eksikliğine karşı kördüler. Kendilerinin sadece tek bir yanlarına odaklanmış, o yanlarının yanlış ya da kırılmış olup olmadığıyla ve ondan kurtulurlarsa ya da onarırlarsa her şeyin çok güzel olacağını düşünüyorlardı. Onu bir kez onardılar mı ya da ondan kurtuldular mı, tıpkı sopalarını suçlayan golfçü gibi onlar da kendi sorunları için suçlayacak bir yanlarını bulacaklardı. Öyleyse daha çok onarmalıyız! Ondan daha çabuk kurtulmalıyız!

  Bu da bizi baştaki soruya getiriyor; "İnsan bütünsel bakış açısını koruyarak egosu üzerinde nasıl çalışır?"
 
Ne onu kendimizden ayrı bir parça olarak görerek olabilir bu, ne de sorunlarımızdan dolayı onu (ne de hayatımızdaki başka herhangi bir unsuru) suçlayarak. Kendimizi bir bütün sistem olarak görmeliyiz, tıpkı büyük bir golfçünün kendini bütün bir ortamla etkileşim içine giren bütün bir varlık olarak görmesi gibi. Ayrıca bizler hayatla olan etkileşimlerimizi dikkat ve pratik gerektiren bir beceri olarak görmeliyiz. İhtiyaçlarımızı, başkalarının ihtiyaçlarını, kendimizi bulduğumuz ortamların ihtiyaçlarını ve parçası olduğumuz daha yüksek bir enerji alanının ve ruhsal çevrenin ihtiyaçlarını giderme konusundaki dinamik dengeyi bulmak, dans etmeyi öğrenmek veya bir golf topuna vurmak ya da iyi yazmak ya da buzda dans edebilmek gibidir. Bu bir beceridir ve anın özelliklerine göre şekillenmeyi gerektirir. Profesyonel bir golfçünün dehası, değişen ortamlara uyumlanabilmesinde yatar. Eğer vuruşu başarısızsa ve top istediği yere gitmiyorsa şöyle diyecektir, “Ah vuruşum kötüydü”. Daha açık, net davranacaktır. “Bu kötü bir vuruştu çünkü…” o anda zihninde o anki koşullarda olanları yeniden canlandıracaktır.

  Benzer şekilde, benim için “Ah bu benim egom yüzündendi” demek yaşayışıma dair becerikliliğimi geliştirmek adına bana hiçbirşey ifade etmeyecektir. Bu koşullar altında ego ne anlama gelmektedir? Bu gerçekten bencil ve ben-merkezci olduğum anlamına mı geliyor? Öyleyse şöyle demeliyim, “Ah bencilce davranıyordum çünkü dikkatim ve isteğim ihtiyaçlarıma odaklıydı, başkasınınkine değil. Bu, becerimi geliştirmek için söyleyebileceğim çok özel bir ifade. Bu bana kendimi tanımak için ne yapabileceğimi anlatıyor. Kendime “egomdan kurtulmam gerekiyor” demek yerine “bu durumda başkalarına daha fazla özen göstermem ve kendi ihtiyaçlarımın karşılanıp karşılanmaması ile ilgili fazla endişelenmemem gerekiyor” demeliyim.

  Ya da belki de korkuyorumdur. Korkunun bir ego koşulu olduğunu söylemek yerine korkuyu inceleyebilirim. Bu korku mu? Endişe mi? Ne tür bir korku peki? Nereden geldi? Bazı korkular bana hayatta kalabilmem için önemli bilgiler verir ve çevreyle ilgili gerçek tehditlerden kaynaklanır. Söz konusu olan bu tür bir korku muydu? Ya da geçmiş bir anıya dayanan temelsiz bir endişe miydi sadece? Bu korku her nereden geldiyse bende nasıl bir reaksiyon oluşturdu? Enerjimi sıkıştırdı mı? Panikledim mi? Diğerlerini soyutlayacak şekilde kendime mi odaklandım? Spesifik olarak ne oldu? Golfte vuruşumun kumkapanına isabet etmesine neden olan doğası neydi?

  Kendime özgü niteliklerim, olayın doğasını, olduğu varsayılan kötü, yanlış ya da eksik yanlarıma odaklanan halimden, ilişkilerimde ve farkındalığımda daha çok ya da az beceri gösterdiğimin göstergesi unsurlar olan eylem ve davranışlarıma odaklanmamı sağlayacak şekilde değiştirecektir. Böylece kendimi ve başkalarını daha az suçlar hale gelebilir, kendimi geliştirme yeteneğimin daha çok farkına varabilirim. Bu bana öğrenmenin kapısını açacaktır.

 Belki de "holopoietic" dilin en büyük farkı, kendimi nasıl tanımladığım ve kendimle ilgili nasıl konuştuğum konusunda kendimi parçalara bölmeyi reddedişimdir. Yani “bu benim egom yüzünden” demek yerine sadece “bu benim” demiş oluyorum. Bütünümü ele alıyorum, sadece bir parçamı değil. Olanlar yüzünden bir bütün olarak ben sorumluyum, sadece bir parçam değil. Bir parçamı kesip ayırarak ya da ondan kurtularak bu sorumluluğu marifetmiş gibi göstermeyi reddediyorum. Holistik bakış açısı hayatın ameliyatlar değil, uygulamalar bütünü olduğunu ifade eder.

Yayın Tarihi: 06.06.2008

 

© Astroset 2004-2010