Her ruhsal yolun nihai hedefi egoya hakim olmak olduğuna göre,
kişi bireysel olarak yola çıkana kadar ruhsal farkındalığa
adım atamaz. Bu da organize dinlerin, mezheplerin, toplumsal
olarak kabul görmüş inançların taleplerinden, herhangi bir
peygamberin dikte ettiklerinden ayrı olarak çalışmak demektir.
Dini katılımlarla grup kimliği oluşturulur, benzer görüşte
bir insanlar topluluğu meydana getirilir. İnsanlar
başkalarının öğretilerini ve inançlarını izlemek için bir ömür
tüketebilir ve buna rağmen kendileri için doğru olan yolu asla
bulamayabilirler.
Bu demek değildir ki kişi hiçbir dini organizasyona
katılmamalıdır. Bu organizasyonların da ortak inançları
paylaşma, topluluk aktivitelerine katılım sağlama gibi
yararları vardır. Ancak kişi, tüm dinlerin kaynağıyla daha
derin ve daha tatmin edici bir bağlantı sağlayabilmek için
kendini ruhsal arayışlara açık tutmalıdır. Grup ibadetinin
dışsal ifadeleri olan rituel ve dua, ilahi olanla kişisel
ilişkimizi yükseltmez. Kişi bir din adamına danıştığında veya
bir dinin peygamberinin vahiylerini okuduğunda da bu yükselme
gerçekleşmez. Haftada bir kez bir dinin temel ilkelerini
tekrarlamak kişiyi ilahi varoluşa yönlendirmez.
Çoğu grup dinlerinin odağı, ilahi olanın dışsal
karakterleri olmaktadır. Tanrı genelde dışarıda bir yerde
farzedilir ama kendi ruhumuzun ilahi olana olan bağlantısını
bulmak için kendi içimize bakmamız gerekir. Bu da, korunaklı
grubun güvenliğini ve onun kabul edilen inanç ve ritüellerini
en azından kendi zihnimizde terk etmek demektir.
Gerçek
içimizdedir. Kadim geçmişin tüm bilgeleri bunu söylemişlerdir.
Karşılaşmamız gereken ve varlığımızın bütününe katarak
ardından dış dünyaya yansıtabileceğimiz tüm sorunlar ve sözler
içimizdedir. İçimizde, şuurdışı/şuurötesi zihnimizde olan Tanrı ruhu,
bizimle sürekli olarak iletişim kuran ruhsal özümüzdür. Keşke
şuurlu zihnimizin bize empoze ettiği rijid düşünme modelinden
kendimizi kurtarabilsek.
Ölüm
Gölgesi Vadisi’ne Yolculuk
Herkes kendisi için
doğru olan yolu ancak kendisi bulabilir. Bu, o mitolojik
kahramanın yolculuğunu grubun (dinsel) güvenlik alanından
çıkarıp programlanmamış bir ruhsal alanda tek başına yürümesi
anlamına gelmektedir. Aynı zamanda, endişelerle, tuzaklarla,
kaybolmuşluk duygusuyla ve bazen de hayatınızın en büyük
macerasının size getirdiği üzüntülerle tek başına karşılaşmak
anlamına gelir. Bu macera ruhunuzun, “Kutsal
Kasesi” için, ilahi kaynakla
karşılaşması ve nihai birleşmesi içindir.
Yalnızken kişi
doğal olarak içe dönmektedir. Dinlerle ilgili çalışmalarda
genel bir öğrenme safhası vardır, ama gerçek öğrenme sadece
bilgiden ibaret değil, kişinin kendi kendine öğrendiklerinin
anlamının içselleştirilmesidir. İçsel arayışta, kişi şuursuz
zihninin melekleriyle ve şeytanlarıyla karşılaşmalıdır.
Bilinmeyen bir zihinsel manzaranın korkutucu yanlarıyla,
yüksek ruhsal zeminin sembolik ve soyut rehberiyle
karşılaşmamız gerekiyor.
Bu arayış, bir
yolcunun ailesinin, arkadaşlarının ve kabul ettiği toplumun
bildik formlarıyla dolu olan dağdaki kalesinin güvenliğini
bırakmasına benzetilebilir. Yolcu, dağın eteklerinden karanlık
ve ıssız vadiye doğru, yalnızlık ve belirsizlik içinde yürür.
Yol uzundur, şuurdışı/şuurötesi zihnin eterik formlarıyla doludur; bunlar
bazen tuhaf varlıklara ait görüntüler de olabilmekte, bazen
tamamen veya kısmen insan, bazen de hayvan olabilmektedir.
Burada, bu görünüşte çıldırtıcı olan ıssızlıkta yolun nereye
götüreceğinin belli olmayışıyla birlikte bilinen ve güvenli
olandan ayrılmanın yarattığı korku vardır.
Bu ıssız ve
belirsiz vadide ruhsal arayışçı, tüm zihnine ait ipuçlarıyla
ve derin anlayışlarıyla karşılaşır. Şuurlu zihin yalnızca
bilinenle, tanımlanabilen görüntülerle uğraşabilir ve bilinen
modellerden mantıklı düşünce sistemleri oluşturabilir.
Arayışçının şuurdışı/şuurötesi zihninden şuurlu zihnine
kişinin önceki, henüz olgunlaşmadığı safhada oluşan mantıklı
sistemlerini zorlayan garip imajlar ve gölgeler akın
edecektir. Bu imajlar ve duygular güzel, tuhaf, tehdit edici
ve şaşırtıcı olarak karşımıza çıkabilir. Bunlar, uyurken
ortaya çıkan korku, ölüm veya diriliş rüyaları olabileceği
gibi uyanıkken ve günlük olaylar sırasında açığa çıkan endişe
de olabilir ve bunlar kişi şuurdışı/şuurötesi zihninden gelenleri, başka bir deyişle görüntünün
ona anlatmak istediğini anlayana kadar devam edebilir. İşte o
zaman, şuurötesi olanın büyük çoğunluğu şuur tarafından kabul
edilir ve şuurla karışır, böylelikle olağan yaşama geri
dönülmüş olur.
Yaşanan
deneyim, korku ve umutsuzluk olabilir, ama bu sadece gerekli
ve geçici bir safhadır ve eski kişiliğin, bilinen, rahatı
yerinde olan egonun ölümü anlamına gelir. Ardından o insan
için geçerli olan içsel gerçeklik açığa çıkar. Ortaya çıkan
yeni kişilik artık egoya bağımlı değildir ve artık yalnız da
değildir. Tıpkı bir ilahide söylendiği gibi; “ölüm
vadisinde yürüsem de korkmuyorum artık, çünkü sen benimlesin.”
Kendini Keşfetmek
Gerçek ruhsal yalnızlığın karanlığında ego ölür. Ama ruh
asla ölmez. Ürküten vadiden gelen ve kişinin arayışına
başladığı noktadan uzaklarda tırmanışına başlayan, kendi
ruhudur. Bu, kişinin gerçekten kim olduğunun keşfi, dünyevi
kimliklerle yüzeysel bağlantılarının olmadığı, gerçek
benliğidir. Bu vadide olanlar özeldir ve her arayışçı için
kişiseldir. Zihne gelen rüyalar ve vizyonlar, mevcut halini
sürdürme ve bilinene takılma alışkanlıklarından kurtulduktan
sonra artık yenidir ve kişiyi mücadeleye davet etmektedir.
Bunlar aynı zamanda arayışta olan ruhu kendi kaderine, ruhsal
olarak kendisi için doğru olana çağırmaktadır. Bu bir yerde,
kişinin kendi mitolojisi demektir, ama gerçeğin daha sağlam
bir özünde böyledir. Kişi kendine ait görüntüsünü bulduğunda
artık şüphe, özlem ve endişe yoktur. Bu kişisel görüntünün
kucaklayışı içinde ruh kendi kaynağında kabul ve sevgiyi
bulur.
Bu yolculuk seçimle
olur, çünkü şuurdışı/şuurötesi itilim gelip insanları ruhsal
mutluluklarına çağırdığında herkes bu yalnız yolda yürümeyi
seçmemektedir. Çoğu insan vadinin üzerindeki dağda, güvenli
kalelerinde kalmayı tercih etmektedir. Çünkü eski grupları
içerisinde güvendedirler. Kendilerine geçici bir avuntu
sağlayan kutsal metinleri, ritüelleri ya da duaları her zaman
onlarladır ve güven kalelerini tehdit eden bu tetikleyiciler
ve düşünceler için her zaman için açıklamaları vardır.
Ne var ki,
kendi ruhunun çağrısını izlemeyi seçen için yolculuk,
görüntülerde saflaşmaya ve sonunda da İlahi olana karışmaya
varacaktır. İnsanın gerçek varlığı artık bunun ne olduğunu ya
da neye inanması gerektiğini anlatacak bir insan grubuna
ihtiyaç duymamaktadır çünkü bu noktada varlık kendi
kaynağından ayrı değildir. "Artık evine gelmiştir."
|