Enerjetik Alanlarımız (Eterik, Astral, Mantal, Kozal Bedenler)
Bu gezegende varolmaya başladığımız andan itibaren her
birimizin kendi enerjetik alanları vardır. Bu enerjetik
alanlar, fizik bedene bağlanmadan önce, büyük enerji sahibi
ruhumuzun, beden içinde yapacağı deneyim ve çalışma için
gerekli olan bütün imkanları, donanımı kendi içinde muhafaza
eder. Bu alanlar bazen oldukça geniş, bazen de küçük olabilir.
Bunlara bir tür çekim ya da anafor alanı demek mümkündür.
Bir alan birçok şeyi üzerine alır. Eğer bu tarzda alanlarımız
olmazsa, yeryüzünde bu bedenle hiçbir şey yapamayız. O alanlar
bizim için, bizim adımıza ve bizim gerçek vazife planımızla
ilişkili tüm hareketlerimize rehberlik eder, yol gösterir.
Diyebiliriz ki, bu alanlar aynı zamanda bizim rehberlerimiz,
hami varlıklarımızdır. Onları ne kadar güçlü olarak
yaratabilmişsek, bedenli faaliyetlerimizde o derecede başarılı
oluruz.
Bu güçlü alanlar öncelikle ruhsal planımızla irtibatımızı
sağlar. Planımızla irtibatımız zayıfsa, dünya üzerinde vazife
adına pek bir şey yapamayız. Hangi yönde ilerlememiz gerek?
Fizik olaylar nasıl gelişmeli ki bizler o yöne doğru
gidebilelim? Planımız onu devamlı olarak yansıtır. Yansıttığı
şeyler ise bizim enerji alanımızın içine doğrudur. Dünya
üzerinde bu alanımızla dolaşabiliriz; her yerde olabiliriz.
Eterik, astral, mantal, kozal bedenler hepsi ayrı ayrı
enerjetik alanlarımızdır.
Deneyim Alanlarımız (Ben kimim?)
Her
varlık, doğuşuyla birlikte yeryüzünde kendini garantiye alır.
Bir kontrol mekanizmasıyla birlikte doğar. Bu kontrol
mekanizması bir çeşit jiroskop gibidir. Jiroskobik bir tesir
alanıyla birlikte geliriz. Ne tarafa saparsak sapalım,
jiroskop hep aynı yönü gösterecektir. O bizim gerçek
rehberimizdir ve onu kendimiz yaratırız. Deneyimler ve olaylar
demek, bizim alanlarımızın işlevleri demektir. Dünyaya rasgele
bedenlenilmez. Her türlü programımızı, hesabımızı daha önceden
yaparız. Bir yolculuğa çıkmadan önce otomobilin bile,
hazırlıkları yapılır.
İşte bizim de teçhizatımız, donanımımız; kendi bilgilerimizle
meydana getirmiş olduğumuz çevremizdeki alanımızdır. Burada
deneyimi hazırlayan ve yapan kim? Varlığın kendisidir. Bizler
kendimizin deneyimini yaparız. Bu yüzden başımıza gelen
olaylardan dolayı, hiçbir zaman başkalarını sorumlu tutmaya
hakkımız yoktur. Çünkü o olayların ardında, olgunlaşmadan
başka bir amaç yoktur. "Ne ekersek onu biçeriz", deyiminin en
sade anlamı şudur: Senaryosunu kendimizin yazdığı yaşam
oyunumuzda yerli yerine yerleştirdiğimiz oyuncuların bize ne
anlatmaya çalıştığını görmek ve ben kimim sorusuna sahici bir
yanıt aramak. Şöyle düşünün; yaşam adını verdiğiniz bu oyun
sizin oyununuz... Senaryoyu siz yazdınız oyuncuları siz
yerleştirdiniz. Onlarda size hizmet ediyor, bunun amacı
yaşamda hangi noktada olduğunuzu görmek, ben kimim sorusunun
cevabını bulmak değimliydi?... Yaşadığınız her olay iç
dünyanızın bir yansıması olarak yaşamınızda oynanmaya
başlıyor, yani dış dünyanız iç dünyanızın bir yansıması...
Başkalarına kızdığınızı onları suçladığınızı sanıyorsunuz ama
bir tek kendinize kızıyor ve kendinizi suçluyorsunuz, burada
tek yapılması gereken bir şey var o da
“Yüksek
Farkındalık”
oluşturmaya çalışmak, An’ın getirdiklerini hissetmek ve
suçlamaktan vazgeçmek. Ne kendimizi de ne da başkalarını
suçlamaya gerek yok. FARKINDA olarak yaşamak halinde suçlama
değil eylem ve kendimize ait enerjetik alanları kadim doğu
bilgeliği metodları ile canlandırmak, aktif hale getirmek,
günlük yaşamda kullanmak var. Nefes, yoga, meditasyon, yüksek
farkındalık uygulamaları teorik ya da sözel olarak yararlı
olacak uygulamalar değil !... Ancak yaşanarak ve uygulanarak
yararlı oluyorlar…
Yaşadığımız Şeylerin Sorumlusu Kim? İnsan
yüce bir varlıktır. Otonom bir sisteme sahiptir ve kendisini
mükemmel bir şekilde yönetmektedir. Ayrıca bizlerin
deneyimlerimizi başarıyla yapabilmemiz için başka deneyim
alanları ve rehberlikler de bize yardım eder. İnsanın insanla
dayanışması evrensel bir yasadır. Yeryüzünde birbirimizi
cesaretlendirip işin sonunda ölüm yok demez miyiz? Eprövlerden
kaçmamak gerekir. Eprövler bizlere yeni deneyim alanları
sunar.
Bu gezegenin titreşimlerini yükseltmek ve pozitifleştirmek
amacıyla buradayız ve deneyimlerimiz çok kıymetli, yalnız bizi
değil bağlı olduğumuz ruhsal aileyi de çok yakından
ilgilendiriyor.
Varlıklar öncelikle kendilerine karşı sorumludurlar. Sorumluluğun temeli, bağlı olduğu ruhsal planın,
ruhsal ailenin organizasyonudur. Oradan kendine düşen payı
alır, onu uygular ve sonra yeniden planına döner.
Fizik planın realitesiyle yukarıdaki esas olan enerji arasında
çok fark vardır. O farklardan dolayı da çok büyük, değişik
olaylar oluşur. Meydana getirmiş olduğumuz o enerji alanı bizi
bağlı şuur içinde bulunduğumuz sürece korur. Ayrıca bu fizik
planın süptil bir uzantısı olan ahirete (öte aleme) geçtiğimiz
zaman da, yine aynı şekilde bizi korumaya devam eder.
Bilgiden Oluşmuş Enerji Alanı
Bedeni
bırakıp öte aleme geçtiğimiz zaman, maddenin etkisinden hemen
kurtulduğumuzu sanmamak gerekir. Öte alemdeki maddenin
etkisine gireriz. Fizik dünyada var olan kaba etkilerin çok
daha süptil olanına geçeriz. Vaktiyle yaratmış olduğumuz o
etki alanı bizi yine birçok şeyden korur ve yönlendirir.
Oradaki şaşkınlığımızın, bağlı şuurumuzun derecesine göre
hareket ettirir. Verilen bilgi tamamen ruhsal varlığın
safiyetine göredir. Ve o "bilgiden oluşmuş bir enerji
alanıdır. Dolayısıyla maddenin hangi safhasına geçersek
geçelim, o alan bizi her yerde korur."
Eterik, astral, mantal, kozal bedenler hepsi ayrı ayrı
enerjetik alanlarımızdır. Hami varlıklar da bizler tarafından
genellikle eli asalı, sakallı, uzun beyaz elbiseler giyinmiş
tarzda görülür, çünkü biz onları o şekillerde tanımlarız.
İhtiyaç duyduğumuz şekli verenler bizleriz. Alanlar her türlü
şekle girer. Bizler neden hoşlanıyorsak, bizleri ürkütmeden o
imajlarla besleniriz. Rehberliğin gönderdiği alansal etki
bizden geçerken çeşitli formlar alabilir, bu alanın etkisini
veya tesirini asla azaltmaz, sadece imaj açısından bizi
rahatlatıp o tesiri daha rahat almamızı sağlar…
Birleşik
Bilgi Alanları Şans ve kaderi insanın bizzat kendisi yaratır. Herkesin
kendisine göre oluşturduğu bir alanı vardır. Bizler kendimizi
bu alanlar aracılığıyla yönetiriz. Bunun için sonsuz derecede
özgürlüğümüz vardır. Herkes kendi korumasını yapmaktadır. Bu
yolda nelerle karşılaşacağımızı önceden biliyorduk, kendimizi
bu programa ayarlamıştık. Dünyaya bedenlenirken tam bir
program söz konusudur. Dünyadaki maddeyle bağlantıya
geçtiğimizde de her şeyi unutuyor, neden, niçin, nasıl
sorularıyla çıkış ve şans arıyoruz. Oysa insan şansını kendisi
belirler. Şans dediğimiz şeyler bizim meydana getirdiğimiz
alanlardır. Olayların hesabını daha önce yapmışızdır. Bütün
olasılıklar önceden hesaplanır ama rastgele değil. Birçok şey
bedenlenmeden önce hazırlanmış durumdadır. Çok çeşitli tesir
ve ihtiyaç alanlarının araya girme imkanı vardır. Mümkündür
ki, başkasının ihtiyacı bizden daha güçlü çıkar ve baskın
gelir. Baskın çıkan alanın beklentileri gerçekleşirken,
bizimkiler gerçekleşmeyebilir. Ama biz bunun farkında
değilizdir. O kişinin de seçme hakkı vardır, ona göre
seçmiştir. Ve çabasını da ona göre harcıyordur. Biz bir çaba
düşüklüğü göstermişizdir, seçimlerimiz etkilenir. Sonra bunun
tersi de olabilir. "Şansım döndü". deriz. Yani meydana
getirmiş olduğumuz yüksek etki alanının enerjisini
artırmışızdır. Örneğin işlerinin istediği gibi açık olmadığını
düşünen biri daha yüksek bir etki alanı yaratıp yaratmadığını
gözlerse, pek çok sorusunun yanıtının kendi eylem ve çabasında
saklı olduğunu görecektir. Çabamızla, düşüncelerimizle,
yardımlar alarak, üreterek, çalışarak, çabalayarak kendi
yolumuzu açmak, kendi şansımızı üretmek ya da o şansı
kendimize çekmek mümkündür. Yeter ki ne istediğimizi bilelim
ve gerekli çabayı gösterelim… O halde insan şansını da
şanssızlığını da kendisi yaratır. Her yerde olduğu gibi burada
da tek sebep varlığın kendisidir.
Bütünsel evren anlayışına göre uygulama yapmak isteyenler
"Birleşik
Bilgi Alanları"
hakkında daha fazla bilgi sahibi olurlarsa, bu
"Bilgi
Bankasından"
hem kendileri hem diğer varlıkların gelişimi için
yararlanabilir, evrenle olan ahenklerini, esneklik ve
uyumlarını kısacası pozitifliklerini arttırabilirler. Artan
pozitiflik huzur, neşe, sevinç, sağlık ve insanlığın ortak
enerji alanından daha fazla yararlanmak, yaşamla daha kolay
akmak demektir. Kendini diğer insanlardan ısrarla ayırmak
isteyenlerin bu konuda şanslarını azalttıklarını belirtmekte
yarar vardır. Bütünsellik ve birlik içinde diğerleriyle rahat
aktıkça şans faktörünün de arttığı görülür…
Birleşik Alanlar ve Bedenle Bağlantı Spiritüel
ve ezoterik bilgilere göre bu dünyada yaşarken bir ruh
varlığı, bedenine %100 olarak bağlı değildir. Bağlılığımızın
oranı, aşağı yukarı % 20-25 oranındadır. Ruh varlığının
enerjetik olarak bütün gücüyle bedeni etkisi allında tutması
mümkün değildir. Beden böyle bir enerjiyi taşıyamaz. Ancak
%25'lik bir oranla beden, can halinde bulunur. Ama aşağı
yukarı % 75'lik olan diğer kısım tamamen serbesttir ve kozmik
ilişkiler içerisindedir.
Carl Gustave Jung, serbest halde ruh varlığının mevcut
olduğunu ve ruhun kozmik ilişkilerini fark etmiş olan bir
psikologdur. Özellikle arşetip teorisinde bunu anlatmak
istemiştir. Arşetip teorisi ile Arkaik denen en eski, yani
insanın yeryüzünde meydana gelişi ile beraber oluşmaya
başlayan ortak imajlar mevcuttur, diyor. Nitekim insana
görmediği, deneyimini yapmadığı imajlar gelebilmektedir.
Bundan 2000-5000 yıl önceki insanların tasavvurları ile aynı
olabilen bu imajlar nereden kaynaklanıyor?
İşte bunlar, insan ruhunun kozmik ilişkiler halinde olduğunu
gösterir. Bizler her ne kadar çeşitli engeller yaratmak
suretiyle birbirimizden sevgimizi ve dostluğumuzu esirgesek
de, ruh varlıkları bu tip engelleri aşıp geçen bir
kimliktedir. Astral seyahat yapan birisi için ne duvar, ne
kale, ne de dünyanın kendisi hiçbir şey ifade etmez. O her
türlü aralıktan geçer gider. Ruhlar arasındaki irtibat da
aşağı yukarı buna benzer. Aslında bütün ruh varlıkları
birbirleriyle dosttur. Ruh varlıkları %75'lik kısmı ile kozmik
bir alan içinde birbirleriyle her türlü bilgi alışverişini
yaparlar.
Dünyanın bütün kısırlığına rağmen yine de belli bir yaşa
geldikten sonra bayağı olgunlaşmış insanlarla
karşılaşıyoruz. Ruhların birleşik bilgi alanlarında herkes
birbirinin deneyiminden yararlanır; çünkü herkes otomatik
olarak yayın yapar, yani zorla birbirinden bilgi alınmaz.
Herkes bu otomatik yayınlar nedeniyle birbirinin istasyonunu
dinleyerek bilgi ve deneyim sahibi olur. Bu bakımdan toplu
yaşayışın tekamülü hızlandırdığı bilgisi kesin doğru bir
bilgidir. Şimdiki farkındalığımız içinde bu bilgi alışverişini
bilerek ve isteyerek yaparsak yani ‘Ben’ imizi diğerlerine de
açarsak, pek çok şeyin hızlandığını ve kolayca aktığını biz
de görürüz. Boşuna dememişler: Bir elin nesi var, iki elin sesi
var!...
Mistisizm'in, Sufizm'in, Budizm'in, Zen'in, Taoizm'in temeli,
bu birleşik bilgi alanından özel olarak istifade edebilme
araştırmasıdır. Birleşik bilgi alanından özel olarak
yararlanmak için, bütün okültistler özel çalışmalar
yapmışlardır. Kimi bedenini denetlemiş, kimi şuuraltını düzene
sokmuş, kimi şuurunu temizlemeye çalışarak mümkün olduğu kadar
bu alandan fazlasıyla yararlanmanın yollarını aramışlardır.
Buna, sırrın sırrına, bilginin bilgisine, realitenin
Hakikatine kavuşmak denir. Bir reel olan görünen, bir de bunun
arkasında sebep olan vardır. Bu da sırrın sırrıdır.
|