Metafizik / New Age

 

ÜÇ NİTELİK

F.Hartmann
Çeviren:Işık UÇKUN
Yayın Tarihi:10.Ekim.2008
http://www.theosociety.org

  İyilik” “İstek” ve “Cehalet
   Bunlar, doğa’dan kaynaklanan ve ebedi ruhu cisim kazanmış bedene bağlayan üç niteliktir.

                                                                                                                                   -Bagavat Gita

  Her gün, sanki baktığımız noktanın diğer açılardan farklı göründüğü ve bu yüzden de her ters görüşün kendi açısından doğru olduğu gerçek değilmiş gibi, değerler ve ahlakla ilgili problemlerin birbirine çok ters bakış açılarından tartışılması ve birbiriyle uzlaştırılamayan farklı görüşlerle sonuçlanması ile ilgili sorularla ve yanıtlarla karşılaşıyoruz. Bu da şunu gösteriyor ki; bir şey hakkında doğru hüküm vermek için onu sadece bir ya da iki yanıyla değil, tüm yönleriyle birlikte ele almak bilgece bir tutum olacaktır.
  Dolayısıyla, örneğin eğer bir yoginin kendi dünyasını ilgilendiren konulara kayıtsız bir bakış açısıyla yaklaştığı söyleniyorsa, bir kişi böyle bir yogiyi sığınağı içinde aptalca bir kayıtsızlık içinde, dünyada olup bitenlerden tamamen habersiz ve herhangi bir şekilde haberdar olmayı da istemeyen biri gibi düşünecektir. Yogiler hakkında bir diğer hayal ürünü olan konu da şudur; yogiler tüm dünyadan daha üstün olduklarını düşünecek kadar kendini beğenmiş insanlardır ve o derecede kendini beğenmiştirler ki kendilerinden başka hiç kimseyi umursamazlar. Bir diğer kişi ise kendi zihninde yogiyi cennete gitme şansını kaybetme korkusundan dolayı bu dünyada şiddetli bir yalnızlık işkencesine katlanan ve bütün acıları ve endişeleri için öbür dünyada mükafatlandırılmayı bekleyen kişi olarak görecektir.

  Bu tür konular hakkındaki tüm spekülasyonlar ve bu tür düşünceler bütün düşünce yöntemleri ve insanların bütün eylemleri Bagavat Gita’da öğretildiği gibi bir ya da daha fazla Gunas’dan ya da itici güçten kaynaklanır. Bu durumda bu dünyaya ait olanlara karşı kayıtsızlık hem Sattwa’dan “iyilikten”, Rajas’tan, “istekten” veya Tamas’tan, “karanlıktan” veya “cehaletten” kaynaklanıyor olabilir ve böyle bir kayıtsızlık kaynağına göre övülmeye değer olabileceği gibi gülünç veya aptalca olabilir.

  Sattwa, özveriyi ve gerçeğin fark edilişini ifade eden “iyilik” olarak çevrilir, çünkü bu iki nitelik olmadan hiçbir şey gerçekten iyi olmaz. Aptallıktan kaynaklanan ya da kökeni bencilce bir istek olan iyilik tavsiye edilmez. Bu yüzden belki de sattwa’yı “bilgelik” yani gerçeğin fark edilmesi olarak açıklamak daha iyi olacak.

  Rajas, “tutku” anlamına gelir; kişinin bir şeyi elde etmek isteği ya da hırsı demektir ve dolayısıyla da bencilliğin ürünüdür.

 Tamas, “karanlık” ya da cehalet anlamına gelir. Kişinin nasıl kötülük yapılacağını bilmediği için kötülük yapmaması hayranlık duyulacak bir durum değildir ve bu yüzden de bir fazilet sayılmaz. Onun eylemsizliğinin nedeni “cehalettir” ve cehalet de olumlu bir durum değildir. Kötülük yapmaktan sakınan kişi iyidir, hatta bunu yapmak ona kâr sağladığı için bunu yapıyor olsa bile ya da iyiliği sevdiği için iyilik yapıyorsa veya kötülüğün gerçek doğasını fark ettiği için bunu yapıyorsa bile bu iyidir. İnsan düşüncelerini ve eylemlerini, değer ve kötülüklerini bu üç veçhe altında düşünecek olursak, neyin tavsiye edildiğini ve neyin edilmediğini görebiliriz ve böylelikle arayan kişiye sorun oluşturan pek çok zorluktan kaçınabiliriz.

  Bir an için insanın içindeki en büyük itici güçlerden birini düşünelim, örneğin “sevgiyi” üç yönden ele alalım.

  Tamas gerçeği, güzelliği ve iyiyi fark etmekteki yetersizliği, işaret eder. Bu yetersizlikten ise vesvese, çarpık hüküm ve delilik doğar. Tamas’tan kaynaklanan “sevgi” bu yüzden sevilmeye değer olmayan ya da itici olan, iyi olan yolda hata olan bir şeyi sevmek demektir. Örneğin bir kadın sadece üzerinde “soylu” yaftası olduğu için ya da ceketinin üzerindeki pirinç düğmelerin hesabını yaparak aptal bir adamla evleniyorsa böyle bir evlilik Tamas’ın sonucudur, çünkü ünvan ya da adamın pirinçten düğmeleri için onunla evlenerek hata yapıyordur.

  Rajas’tan kaynaklanan sevgi ise sahip olma arzusundan kaynaklanandır. Bu, herhangi birşeye sahip olmayı isteyen benliktir ve böyle bir sevginin gerçek ucu, her ne kadar farklı bir itilimi olan daha yüksek bir tür sevgi ile sık sık karıştırılsa da aslında kişisel çıkarlardır. Dolayısıyla, eğer bir adam bir kadınla kendini rahat ettirmek için evleniyorsa, bunun nedeni o kadına karşı ayrıca belli bir ölçüde bencilce olmayan bir sevgi hissediyorsa bile, onun her şeyden önce kendi rahatını seviyor olmasıdır ve eğer kendini sonradan onun tarafından hayal kırıklığına uğramış bulduğunda da sevgisine karışmış olan büyük bir oranda Tamas’ın olduğunu bilir.

  Sattwa’dan kaynaklanan “sevgi”, yani gerçeğin fark edilmesinden kaynaklanan sevgi ise oldukça farklıdır. Eğer bu tür sevgide sadece Sattwa varsa, sahip olma isteği sözkonusu bile olmayacaktır. İstek, arzu uyandıran bir obje anlayışından doğar, saf sevginin oluşumu ise kendindendir ve kendi kendini var eder, varoluşu için kendi varlığından başka bir objeye gereksinim duymaz. Tıpkı güneşin ışığını saçacağı bir objeye gereksinim duymaksızın parlamaya devam etmesi gibi, “ruhsal sevgi” de kendi kendine yeterlidir. Bu sevginin dışsal yayılımı için bir nesne gerekecektir ama burada sevginin nüfuz etmesine ihtiyacı olan nesnedir, sevginin kendi içinde nesneye gereksinimi yoktur. Gerçeğin farkedilmesinden kaynaklanan sevgi kendiliğinden bilgiyle özdeştir, çünkü varlığı kendinden olan bilgi en yüksek bilgidir. Varlığı kendinden olan bilgi, kendi varlığından başka bir nesneye gereksinim duymaz ama evrendeki her şeyi kapsar. Dolayısıyla “gerçek sevgi” her şeyi kucaklayan kendi ilahi varlığı için, “sevginin sevgisidir” ve onun varlığında ne kadar küçük olursa olsun gerçek bir varoluşa sahip hiçbirşeye karşı kayıtsızlık yoktur.

  Bu ışıkta bakıldığında yukarıda bahsettiğimiz yogi oldukça farklı bir görüntü kazanacaktır. Sevgi tesiri altında olmasa yogi olamazdı ama onun sevgisi bilgelikten kaynaklanır, cehaletten ya da açgözlülükten değil. Hiçbirşeyi sevmemek ya da sadece kendini seviyor olmak yerine o, herhangi bir gerçek varoluşa sahip olan her şeyi sever ve kendini bundan alıkoyamaz çünkü o her şeyin içindeki ebedi gerçekliğin birliğini fark eder ve dolayısıyla da her ayrı bireyin özünü kendi varlığı gibi algılar. Yogi, hayal ürünü olan ve gerçek bir varoluşa sahip olmayandan başka hiçbirşeye kayıtsız değildir ve buna karşı kayıtsız olmaktan başka bir şey de yapamaz çünkü o hayali olanın (gerçek dışı olanın) üzerindedir ve gerçek olmayanın hiçliğini fark etmektedir.

  Gerçek bir okültist, eşine, ailesine ya da hayatındaki insanlara, insan ya da hayvan soyuna veya herhangi bir şeye karşı kayıtsız değildir. O, kederli bakışlarla sinsi sinsi dolaşan bir sahte sofu, bir huysuz adam olmadığı gibi, kalbi yüksek varlığının kurtuluşunun korkusuyla, zihni hoşnutsuzluklarla dolu, ağzından yapmacık dindarlıklar saçılan biri değildir. O, her şeyi evlenmek üzere olan birinin gelinini sevdiği gibi sevebilen dürüst bir karakterdir. Onun sevgisinin yangını öyle güçlüdür ki sadece yöneltildiği nesneleri doldurmakla kalmaz, aynı zamanda onların ötesine de geçer, yeryüzüyle gökyüzünü kucaklar ve hatta yüce olanın tahtına da uzanır.

  Bu şekilde üç Gunas’ı ya da tüm zihinsel hallerin kökenini aldığı üç niteliği dikkate alarak her erdemi inceleyebilir ve onları üç farklı yanıyla gözlemleyebiliriz. Bu, herkesin kendi üzerinde deneyebileceği son derece eğitici bir uygulamadır.

 
 

© Astroset 2004-2010