Daha önce size diğer hayat fenomeninden bahsetmiş ve benim
bakış açıma göre neden her şeyin canlı olduğunu anlatmaya
çalışmıştım. Cansız objelerin içinde ve etrafında hayatın ve
duyarlılığın nasıl tezahür ettiğine dair düşüncelerimi
kanepemi örnek vererek anlatmıştım. Kanepenin etrafını saran
(tıpkı her şeyi sardıkları gibi) farklı katmanlarda
organizasyonlar ve enerjiler olduğundan söz etmiştim ve bunu
anlatmaya kendi kendine canlı ya da organize olmayan ama
normal eylemlerimizden dökülüp düşen ve saç kepeğine benzeyen
enerjetik ve psişik döküntüleri toplayan bir tür psişik keçeye
benzeyen bir enerji alanı ile başlamıştım. Bu psişik
döküntüler tıpkı bir yatağın altındaki tozlar gibi ya da
döşemenin çatlağındaki kirler gibi birikebilir ve psişik
hassasiyeti olan bir kişi buna uyumlanarak size bunların ait
olduğu kişiler hakkında bilgi verebilir. Bunun büyük
çoğunluğundan sıradan bir temizlikle kurtulmak mümkün ama
sözkonusu tesirlerin tam olarak temizlenmesini sağlayan enerji
hijyen ölçütleri de var.
Bu basit enerji
alanının diğer sınırında hayatın derin katmanı ve Kutsal
olduğunu düşündüğüm varlık; tam olarak Tüm Varoluşun temeli
yeralıyor. Bu katmana dokunmak, her şeyi birleştiren birliğe;
yaradılışı kapsayan Tek Hayata dokunmak anlamına geliyor.
Bununla birlikte bu iki katman arasında bir yerde, başka bir
şey de oluşabilir, sadece bir psişik keçe oluşumu değil,
evrensel bir varlık ya da güç olmayan bir enerji organizasyonu
olabilir. Bir enkarnasyon hakkında benim düşüncem bu.
Enkarnasyon, ne kadar basit olursa olsun bir niyeti ve bir
kimliği cisimleştirmektir. Kendisini tanımlayan ve çevresinden
ayırt edilmesini sağlayan sınırlara sahiptir; ayrıca
çevresiyle karşılıklı etkileşim yoluyla bağlantı kurar ve
birleşir ve bu işlemden bir kendi kendine varolabilen bir
enerji modeli, yeterli bir bütünleşme, uyumluluk ve
karmaşıklık ortaya çıkarak sezgiselliğe nüfuz eder. Ben bu
enerji organizasyonunu canlı olarak deneyimliyorum. Enerji,
şuur ve ruh gerçekliklerinde belli bir derecede farkındalık,
sorumluluk ve tekamül kapasiteleriyle varolur.
Bu çok basit bir hayat
olabilir ve benim kanepemin etrafındaki hayat da kesinlikle
basit, ama yine de bu bir hayat. Bu bir sezgisellik alanı.
Öyleyse bu ne demek oluyor?
Bunun ifade etmediği şey
şu; kanepem birden kalkıp odanın içinde oynamaya başlamayacak
elbette. Bir sabah kalkıp kanepemle iskemlemin ilişkileri
olduğunu ve şimdi gurur duydukları bir pufun anne babası
olduklarını öğrenecek değilim. Burada bahsettiğimiz biyolojik
bir gerçeklik değil. Neden bahsettiğimizi netleştirebilmek
adına hayatı biraz daha ileri bir aşamada tanımlamama izin
verin.
Hayatı;
gelişmek, ifade etmek ve varolmak için sezgiye ve şuura geçit
veren bir enerji organizasyonu olarak tanımlıyorum.
Bizler şuurun hayattan oluştuğunu düşünürüz (biyolojik hayatın
varolan tek hayat türü olduğunu düşünürüz ki bu açık olmak
gerekirse sadece bir biyoşövenizmdir), ama ruhsal anlayış bize
bunun tam tersini söyler, yani yaşamın şuurdan ve
sezgisellikten oluştuğunu. Bizim günlük yaşamlarımızda “şuur”
dediğimiz olasılıkla; mistiklerin ve diğerlerinin “şuur” adını
verdiği ve yaratılışın kökenindeki temel yaratıcı sırrın
belirsiz bir tezahürü olmaktadır ama bu ancak başka bir
makalede ele alacağımız bir konu olabilir.
Ben hayatı yeterli bir
karmaşıklığın, uyumun, bütünleşmenin, akışın ve sezginin
tezahür edebileceği ve böylelikle şuurun açığa çıkacağı
çevreyle karşılıklı etkileşimin dinamik bir enerji
organizasyonu olarak düşünüyorum.
Etrafıma, kendi dünyamdaki şeylere baktığımda ve “her
şey canlı” dediğimde gerçekten
söylediğim, bir tekamül işleyişinde her şeyin şuur olduğudur.
Tıpkı evrim biyologlarının insana bakıp “milyonlarca yıl önce
sen sadece denizde yüzen tek bir hücreydin” demeleri gibi ben
de kendime bakıp “milyonlarca yıl önce benim şuurum bir
uzaylının salonunda bir kanepeydi” diyebilirim. Hem kim bilir,
uzak gelecekte belki de David Spangler’ın şuursal tekamülünü
benim şimdiki koltuğum olarak başlatırım belki?
Bu elbette gerçekçi değil,
ama asıl söylemek istediğim de hayal ürünü değil.
Bizler,
kendine dair farkındalığı olmayan rüya halindeki en titrek
sezgiden, müthiş ve inanılmaz karmaşık ve ışıklı, hayatları
bütün galaksileri kucaklayan kozmik varlıklara kadar, sürekli
gelişmekte olan bir şuur evreninin paylaşımcılarıyız. Ayrıca
her yaptığımız bu tekamülü etkilemekte, en azından kendi
çevremizdeki ortama tesir etmektedir.
İçsel
çalışmalarım sırasında öyle varlıklarla karşılaştım ki,
yanlarında benim şuur kapasitem kanepemin sezgiselliği gibi
kalırdı. Onların bana yanıtı ise her zaman sevgi dolu,
koruyucu, nazik ve olması gerektiği gibiydi. Tıpkı
tekamüllerinin hayatın ve enerjinin engin derinliklerine
uzandığı şuur önderi gibiydiler. Sezgiselliğimin ışığı onlarla
karşılaştırıldığında gölge gibi kalıyordu, yine de eğilimleri
gelişmeye yönelikti, tıpkı kendi varlık alanlarına dahil olan
milyonlarca, milyarlarca hayatı ve şuuru, sanki onlar
yaratılışın en parlak, en değerli aleviymişlercesine
yönlendirdikleri gibi.
Bu, her şeyin canlı
olduğunu söylemenin gerçek bir uygulamasıdır. Bizler her
birimiz etrafımızda gelişmekte olan şuura hizmet edenleriz,
özellikle de kendimizden daha az karmaşık ve daha düşük
kapasiteli olanlar için. Doğrusu kanepemin gerçek bir
koruyucusu olduğumu söyleyebilirim!
Bununla ne demek istediğimi
açıklayabilmek için size daha önce anlatmaya başladığım
incelememe devam etmeme izin verin lütfen.
Kanepemin içindeki ve
etrafındaki, bir miktar sezgisellik kapasitesine sahip olan
enerjetik organizasyon düzeyine (kanepemin içindeki hayat
olarak algıladığım enerjetik organizasyon düzeyi)
uyumlandığımda orada bir varlığın olduğunu fark ederim. Bu çok
kompleks veya farkındalığı olan bir varlık değildir. Tek bir
hücrenin farkındalığı bu varlıktan daha fazladır. Ama ne zaman
dikkatimi ona yöneltsem ve sevgimi göndersem, onun da buna
yanıt verdiğini fark ediyorum. Bu tıpkı bir kömüre bir süre
üflediğinizde alev aldığını görmeniz gibidir. Gönderdiğim
sevgiyi içine çekmiş ve kendi organizasyonu içinde o enerjiyi
dönüştürmüştür. Böylelikle daha aktif, biraz daha karmaşık bir
hale dönüşmüştür. Bir deyişle “hızlanmıştır”. Eğer bunu uzun
süre düzenli bir egzersiz gibi yaparsam kanepemin içindeki
enerjetik hayatın farkındalığı artar, kendi varlık alanında
daha aktif bir hale gelir. Etrafındaki enerjetik hayata daha
fazla katılım sağlaması mümkün olur. Bu basit duyarlılık
giderek gelişir ve daha çabuk yanıt verir bir hal alır.
Aslında,
enerjim, şuurum, dikkatim bu basit hayat düzeyinin enerjetik
ortamını ve organizasyonunu şekillendirir. Sevgimle ve
farkındalığımla onun gelişimini yükseltebilir veya daha
negatif duygularla titreşimini azaltabilirim. Ne zaman onun
alanını sevgimle beslesem ve yükseltsem, bu hayatın
farkındalığının arttığını ve sevgiyi, enerjiyi geri
gönderebildiğini keşfediyorum. Bu oldukça pratik olabilir.
Etrafımdaki şeyleri severek onları, içlerindeki hayatın bana
da sevgi dolu olarak döneceği şekilde uyandırıyorum. Gerçekte,
onlara sevgiyi ve nasıl sevileceğini öğretiyorum ve bunu
herhangi bir felsefi yöntemle değil, bir etki etme ve tepki
verme şeklinde yapıyorum.
Eşyalarımın
sahip olduğu hayat bir insanın, örneğin benim sunduğum sevgi
enerjisinin karmaşık titreşimlerine maruz kaldığında bu onun
yanıt verme kapasitesinde birikir. Enerjetik organizasyonuna
ve farkındalık düzeyine bağlı olarak yapabildiği ölçüde hayat
ve şuur, enerjiyi ve sevgiyi bana geri gönderebilir. Burada bir
bitkinin, bir hayvanın veya bir insanın bana sunabileceği bir
enerjinin ve sevginin derinliğinden veya karmaşıklığından
bahsetmiyorum; ama bu her ne kadar basit olursa olsun yine de
sevgidir ve bir şekilde bir işe yarıyordur. Örneğin günlük
hayatımın anlamlı bir parçası haline gelebilir ya da enerjetik
çevremin besleyici bir parçası haline dönüşebilir.
Eşyalarımızın çoğundaki
şuur düzeyinin çok temel düzeyde olmasına rağmen ve ışığı
küçük bir kıvılcımdan ibaret olduğu halde, insanın
yaratıcılığı, iradesi, çabası ve sevgisi yaradılışına sindiyse
söz konusu eşya daha gelişmiş bir enerji organizasyonuna ve
böylelikle de normalden daha fazla canlılığa ve şuura sahip
olabilir. El yapımı eşyaları ve güzel sanatları, makine ürünü
kopyalarından ya da kitlesel olarak üretilen eşyalardan ayıran
da budur. Neyi algıladığımızı bilemesek bile bunu
hissedebiliriz.
Organizasyon enerjisi ve
hayat yeterince kompleks hale geldiği taktirde, başka bir
fenomen meydana gelebilir. Nesne bir tür iletişim noktasına
dönüşebilir ya da bir tür kısmi enkarnasyona, çünkü onunla
iletişim kuranın, bir fizikdışı varlık olarak oldukça ileri ve
farkındalığa sahip olması mümkündür. Eğer kanepeme olan da
buysa ben ona uyumlandığımda kendimi benimle iletişim
kurabilme kapasitesi oldukça gelişmiş bir varlıkla iletişim
içinde bulabilirim.
İlk
çocuğum beş yaşlarındayken Disneyland’e gittik ve ona bir
oyuncak hayvan aldım. Bu bir bumblelion’du, yarısı arı,
yarısı aslan olan bir yaratıktı ve o zamanın popüler çizgi film
dizisinin bir yıldızıydı. Çok ilginç ve sevimli bir yaratıktı
bu, öyle ki ona karşı koyamıyordum ve John Michael da ona aşık
oldu. Heryere onunla gidiyor, onunla uyuyor, onunla yemek
yiyor, onunla oynuyordu.
Bir gün Bumbleion’u
elimde tutarken etrafında bir varlığın olduğunu hisettim.
Derken bunun eğlenceli bir ruh olduğu kadar kısmen de koruyucu
bir varlık olduğunun farkına vardım. Çocuklarla sürekli olarak
arkadaşlık kuruyordu. Bu varlık kendini bumbleion’un
enerjisine bağlamıştı. Johnny bu cansız hayvana o kadar çok
sevgi yüklemişti ki oyuncağın kendi enerji organizasyonu
yeterince komleks bir hale gelmiş, yeterince yükselmişti ve
böylece bu içsel varlık bunu görebilir ve bağlanabilir hale
gelmişti. Varlık, bu cansız oyuncağı, kendi sevgi dolu ve
koruyucu enerjilerinin akabileceği bizim dünyamızla bağlantı
kurabileceği bir nokta olarak kullanıyordu.
Bundan sonra, ne zaman
çocuklarımdan birine ya da arkadaşlarımın çocuklarına cansız
bir hayvan alacak olsam onu sevgiyle enerji yükleyip bu
varlıklardan birine uzanarak oyuncağı, onu kullanacak olan
çocuğun daha da kutsal bir enerji tarafından korunması ve bu
enerjiyle temas etmesi için davet etmeye başladım.
Bu formdaki varlıklar,
bizlerin insan enerjileriyle daha yakın ilişkiler kurabilmek
için eşyalarımızla ilişkiler kuruyorlar. Onlar da gelişiyorlar
ve aynı zamanda sevgi dolu farkındalığımızdan da
yararlanıyorlar. Verdikleri yanıt ise kendi şuurumuzun
gelişiminde bizlere yardımcı olabilecek cinsten.
Eşyaların gizli dünyasının
farkında olmak, (bir arkadaşımın dediği gibi her şey gerçekten
birisidir) bana parçası olduğumuz topluluğun ne kadar büyük
olduğunu gösteriyor. Ama kendi çevremize sevgi yaymak için bu
farkındalığa sahip olmamız gerekmiyor. Kanepemin ya da başka
bir eşya parçasının herhangi bir düzeyindeki hayattan tamamen
habersiz olabilir ve yine de ona sevgi aktarabilirim ve bu
hissedilecek, bir etkide bulunacaktır. Koyunları göremesem
bile bir şuur çobanı olabilirim.
|