Hem geçmiş, hem de gelecek içinde yaşadığımız an'ın içinde
vardırlar. Geçmişe bu an'ın atası dersek gelecek de çocuğu
diyebiliriz.
Dünyada tekrarlanan doğuşlar teorisi ve insan egosunun sürekli
tekamülü ışığında bizlerin şu anki koşullarımızı meydana
getirenin geçmişteki davranışlarımız olduğunu anlamak kolay.
Ayrıca, gelecekte karşılaşacaklarımız da büyük oranda şu anda
yaptıklarımızla şekillenecektir.
Her ne kadar içinde yaşadığımız koşullar tamamen geçmişin bir
sonucuysa da, hiç kimsenin fiziksel bedeninde geçmiş tekamülün
tamamı tezahür etmemekte veya ifade edilmemektedir. İnsan
egosu çok yönlüdür ve bütün bu yönlerin biraraya geldiği bir
varlıktır. Bireysel varoluşun tüm geçmişi şimdiki hayatta
odaklanmış, şimdiki hayatta gelişmeye hazırdır; ama hiçbir
zaman tamamen tezahür etmez ve tüm düzlemlerde eşzamanlı
olarak yanıt verecek bir araç için tamamen kendini hedef
haline getirmez.
Ayrıca, şu anki eylemlerimiz düşünüldüğünde gelecek her zaman
şimdinin ellerindedir. Her kişinin zihninde tekrar tekrar
güzel deneyimler yaşama isteği vardır. Sonuçta yeni, hiç ayak
basılmamış bir yol açmaktansa açılmış bir yola yönelmek daha
kolaydır. Eğer isteklere çok fazla düşkünlük gösterilirse bu
gevşekliğe ve kayıtsızlığa sebep olacaktır. Ancak bir deneyimi
şuurlu ve karar vererek tekrar yaşamak farklı bir eylemdir. Bu
durumda yapılan eylem bir tekrar değil, bilgi kazanmak için
atılan bir adımdır. Bir diğer aşama ise gelecekte yaşamaktır;
havada kaleler kurmak, gelecekteki mutlu anlarımızın
manzaralarıyla dolu duygulardan bir memnuniyet hali yaratmak,
bu da tıpkı geçmişteki hatıralarımızla mutlu olmayı sürdürmek
gibidir. Ama kişinin kendini en olanakdışı durumlarda
farzederek değeri abartılmış bir pozisyonla kendini
özdeşleştirmesi komik bir durumdur ve bu haldeyken gerçek
dünyamızla olan bağlantı yitirilir. Kabaran kin ve öfke
duygularını yansıtma eğilimi ve bu olumsuz duyguları insanların
üzerine beklemedikleri bir şekilde bize yaptıkları ama çoktan
unuttukları bir şey yüzünden boşaltmaya zihni odaklamak da
yine buna benzer bir eylemdir.
Bütün bu gündüz düşleri işe yaramaz, çöp niteliğinde ve
inciticidir. Şimdi geçmişe dönüşür. Bir daha geri dönülmezse, onu yaşama ve ondan ders alma şansımızı yitiririz.
Konsantrasyon ve gözlem eksikliğinin olmadığı şimdide-an'da yaşama
gücünün az sayıda insanda olduğu açıktır.
Kaç kişi etraflarındaki basit şeylerin farkında veya
hatırlayabiliyor ki? Örneğin odalarındaki kilimin deseninin,
masalarının durduğu pozisyonun ve hatta masalarını süsleyen
objelerin farkında olan kaç kişi vardır; ya da bir konuşmayı
her kelimeyi dikkatle dinleyerek ve söylemek istediğini
anlamak için yeterince uğraş vererek dinleyen kaç kişi vardır
ki? Ya da mükemmel bir sağlık elde etmek için kendi bedeninin
fonksiyonlarını dikkatli ve doğru olarak kim
gözlemleyebiliyor? Bu önemli fonksiyonlar önemsiz
duygulanımlar içinde dikkatsizce atlanmaktadır.
Kendi doğamızı, düşüncelerimizi ve eylemlerimizi daha yakından
gözlemleseydik, yaratılış ile ilgili bütün kitaplardan daha
fazlasını öğrenebilirdik, hatta aslında kendi bedenlerimiz,
ruhlarımız doğanın tam bir kitabı gibidir. Bilgiye dair kalıcı
olan bütün değerler Üstatların kendi içlerinde yaptıkları iç
gözlemlerle ve bu bütün bilginin toplandığı kaynakta toplanan
ilkelerin evrensel olarak uygulanmasıyla elde edilmektedir. Şu
bir gerçek ki, ancak kendimiz hakkında öğrenebildiklerimiz
ölçüsünde başkalarını değerlendirebiliriz; yani, başkalarına
ait duyguları ve düşünceleri kendi şuurumuzda geçmiş
deneyimlerimizden elde ettiğmiz bilgiyle anlayabildiğimiz
kadar yorumlayabiliriz. Bunlar sadece başkalarının ruhlarında
olup bitenler hakkında bilgi edinebilmemizi sağlayan
kıstaslardır.
Mutluluk, sevinç, üzüntü, kayıtsızlık, duygular, özlemler bir
ruh hayatının ifadesinin unsurlarıdır, bunların her birinin
deneyimlerini ne kadar derinden yaşarsak başkalarının benzer
deneyimlerine karşı da o kadar yanıt vermeye hazır olabiliriz.
Zihin öyle
yapılandırılmıştır ki geçmişin ya da geleceğin düşünceleri
şimdiki ana derinlemesine yoğunlaşmayı engeller, dolayısıyla
da özellikle geleceğin endişeleri bizi oldukça sarsar. Bu
olumsuzluğun kaynağı ise kendimizi gönülsüz bir değişime
uyumlandırmak için biraz esneklik yakalama isteğimizdir.
Alışılmış yaşam biçimine veya belirli çevrelere olan tutumumuz
az çok sabittir ve genellikle bunlara koşulların bizi
karşılaştıracağı olaylarda tutumumuzdaki bir değişiklikle
ilgili başkalarının ne düşüneceği korkusu eşlik edecektir.
Korkulan şey hiçbir zaman tam olarak düşünüldüğü gibi olmasa
da gerçekleştiği zaman ve kişi de bunun içinde yer aldığında
bunun aslında korktuğu kadar kötü olmadığını anlar.
Bunu bir kez yaşayıp
gördükten sonra gelecekle ilgili hiçbir şüphe duymaya gerek
yoktur aslında, artık çok daha az üzerinde durmalı, detaylı
bir sorun tablosu çizmelidir.
Bununla beraber,
gelecekteki olası olaylarla ilgili tedbirlilik yine de
dikkatli olmaya hakim çıkar çünkü daha önce de hep böyle
olmuştur ve geçmiş eylemlerin zorunlulukları buna neden
olmaktadır. Zorunluluklar ve görevler minimum ölçüde göz
önünde tutulmalı, sorumluluğun tüm bilgisi aktif olan
ölçülerle, aynı olaya karşı uyanık olmak için kullanılmalıdır.
Bu yapıldığında korkulan gelecek hiçbir zaman gelmeyecektir.
Hayat yüklerle doludur
çünkü biz onu geçmişin düşünceleriyle ve geleceğin
korkularıyla ağırlaştırırız. Anlık görevlerin her
yöndeki bütün detaylarına dikkat ve çaba tamamen
uygulandığında ve mevcut ana olan konsantrasyon sağlandığında
tekrarlama alışkanlığına ya da imkansız bir geleceğin
düşüncelerine teslim olmaya harcanacak zaman kalmayacaktır. Her bir anın içindeki her
görev, yeni ve daha önce hiç denenmemiş bir alan veya gözlem
sunacaktır.
Zihnin hareketliliği,
sürekli bir şeyler yapıyor olmasından kaynaklanmaktadır; bir
şey yapmak ise tekamülün mevcut periyoduna ait olan doğal bir
güçtür. Bu da kendini bir şekilde ortaya koymalıdır ve bu
gücün anlaşılabilmesi, ayrıca bunun iyi bir sonuca ulaşması
için üzerinde iyi çalışılmalıdır. Eğer bilgiyle veya ruhsal
amaçlar için yönlendirilmezse söz konusu güç denge sınırlarını
aşar ve kaçınılmaz olarak acılı deneyimlerin kaynağı olur.
Ne var ki bütün bunlar
doğanın yöntemleridir! Doğa sınırların ihlal edilmesine izin
verir ve suçu işleyene bunun geri dönüşünü yaşatarak bir
şeyler öğretir. Kendini şimdi ve burada
ifade etmekte olan geçmiş hayatlarımızın etkileri ne olursa
olsun onlar işleyişlerini sürdürmelidir ve öğretmek zorunda
oldukları dersler her ne ise ancak şu anın
değerlendirilmesiyle elde edilebilir. Bunu doğru
anlayabildiğimizde kendi gizemimizin anahtarını da bulmuş
oluruz.
|