İçsel
insandaki eyleme neden olan merkezler, pek çok öğrenci için hep derin bir gizem
olmuştur. Bir yanıyla insanın içsel yanı olarak da
tanımlanabilen bu merkezlere zihnin bedeni de
denilebilir. Bunlar, zihnin fiziksel sinir sistemi üzerinde
doğrudan etkili olduğu düşüncesine karşıt unsurlardır. Bir
eylem aracı, maddenin ince bir düzenine ait kaba bedeni
etkileyebilecek ve aynı zamanda da zihnin ya da egonun
güçlerinden de etkilenecek birer eterik beden oldukları
söylenebilir. Bununla beraber, “The Ocean of Theosophy,
Septenary Man” ve benzer çalışmaları referans vererek bu
içsel insanın varolup olmadığına, doğasına dair tartışmalar ve
kanıtlar için onun varolduğunu ve aynı zamanda bu içsel
insanın iyi tanımlanmış birer eylem merkezi olduğunu da
göstermek durumundayım. Bu eylem
merkezleri *Tattva’larla
(*Tattva,
Sanskritçe bir sözcük olup ilke, gerçeklik ya da gerçek gibi
anlamları ifade eder) yakından ilişkilidir,
Tattvalar bazen “süptil (ince, yüksek seviyeli) unsurlar”
olarak tanımlanırlar ve bu güçlerle ilişkilendirilmek için ego
tarafından meydana getirilirler. Bu güçlerin tamamı ise
tezahür etmiş kozmosu meydana getirir. Bunlar, egonun belirli
bazı etkileri ondan ya da onun dışından çekip aldığı ve
kendisini o doğrultuda yönlendirdiği telgraf istasyonları
olarak düşünülebilirler. Gelen bu etkiler bize, alışkın
olduğumuz duyular vasıtasıyla ulaşmamaktadır. İçimizden gelen
bu etkiler “doğanın ince güçleridir” ve bu güçler öyle
önemlidir ki öğrenci bunların farkına varmalı ve kontrol
etmelidir.
Örneğin bize
fiziksel olarak kuyruksokumu bölgesinden sunulan ve buradan
bedenin tüm bölümlerine yayılan ve en çok mide ve böbrekleri
etkilediği istekler merkezini ele alalım. İsteklerin fiziksel
temsilini, fonksiyonunu ve görevini bedende bulması gerçektir.
Bu istekler, doğada İstek Prensibi’yle ilişki kurarlar veya
onu tüm istek duyan varlıklarla uyumlu, onlarla gerçek bir
ilişki içine yerleştirirler. Bu evrensel isteğin büyük bir
bölümü kendi organizması vasıtasıyla ifade bulduğu için onun
içinde gelişecek ve onun tarafından tezahür ettirilecektir.
Bu, bahsettiğimiz merkezin eylemlerine karşı yükselen tamamen
otomatik bir etkidir. Tıpkı bir elektrik akımının elektrik
devresini tamamlaması gibi gerçekleşir. Bu merkezi tetikleyen
kişi, istekleri kendisininkiyle aynı düzlemde olan ve istek
duyan tüm varlıklardan akan güçleri alır.
Bu, doğanın
süptil güçlerinden birini meydana getirir ve onun eylem
biçimini gösterir. Ayrıca bu güçler etkileri bakımından
olağanüstüdürler. Örneğin, bir başkasıyla küçük bir tartışma
yaşayan bir adamı ele alalım. Adamın kendini beğenmiş hali
diğer kişinin çıkışıyla bozuluyor, bunun üzerine kızıyor ve bu
davranışıyla bağlantı kurmuş olduğu tüm varlıkların yıkıcı
etkilerine kendini açmış oluyor. Normalde böyle bir eylemi
gerçekleştirmesi imkansız olsa bile, bu güç onu etkisi altına
almakta ve sonuçta ona suç işleterek ruhunu
lekeletmektedir.
Hiçbirşey
sebepsiz değildir. Böyle bir insanın istek merkezi kanalıyla
fonksiyon gören güçler bir dinamitin patlayışıyla açığa çıkan
enerjiden daha güçlü ve en az onun kadar gerçektir. Bu güçler
bir süreliğine tüm diğer merkezlere hakim olmuş ve diğer
merkezlerin çalışmalarını bir süreliğine durdurmuşlardır.
İstek merkezinin bu şekilde tetiklenmesinden ego tek başına
sorumlu olmasa da yapılan eylemlerin kaçınılmaz sonuçlarına
tabi olacaktır. Egonun bu eylemle olan bağlantısı, olumsuz
çağrının merkezin eylemlerine akışını önlenmekte başarısız
oluşuyla gerçekleşir.
Bu merkezlerin
otomatik aksiyonu bir kez tamamen fark edildiğinde ve insan o
ana kadar “kendini bilmeyi” öğrenebildiğinde sorumluluğu yüz
kat artar. Öğrenci bedenine karşı en küçük bir
dikkatsizliğinin kendisini tehlikelere maruz bırakacağı,
kontrol altında tutulması gereken ve kısmen evcilleştirilmiş
bir hayvan gözüyle bakmalıdır. Kızgınlığın yaklaştığını
hissettiğimizde sabırlı düşüncelerin zihnimize hakim olmasını
sağlamalıyız çünkü aksi takdirde fiziksel mekanizmanın mekanik
bir kısmı yersiz bir eylem olarak açığa çıkacaktır ve kişi bu
yersiz eylemden kendini sabırsız bir atın aniden korkup
fırlamasını engellercesine telaşsız ve planlı bir biçimde
ayırmalıdır.
Bu merkezler,
benzer şekilde Egoyu tüm Kozmosla ilişkilendirir. Kurulan
iletişimse doğada en yüksek prensiplerle olabildiği gibi,
isteklerle yüklü varlıklar ile de gerçekleşmiş olabilir. Ego,
kendi kompleks makinesinden hangi oranlarda yararlanacağını
seçme hakkına sahiptir. Düşünme merkezi bir kez eylem halinde
ortaya çıktıktan sonra otomatik olarak hareket etmeye başlar.
Beyin en az kalp kadar belirli bir eyleme yönelik olarak
mekanik hareket eden bir mekanizmadır.
Beyin Zihni, egonun
kullandığı daha güçlü bir araçtır ve sempati duyduğu daha ince
güçler bu zihne hakim olabilir, aynı tavırla olmasa da tıpkı
suç işlendiğinde istek merkezinin tamamen hakim duruma
geçmesi gibi.
Düşünce, istekten daha da güçlü bir biçimde
kontrol edilmelidir, düşüncenin gücü isteğe göre daha da
süptildir ve kötü etkileri o kadar çabuk ortaya çıkmaz.
Sıradan rüyalarımızda onun otomatik etkisinin tamamen açığa
çıktığını görürüz. Öyleyse her öğrenci düşünce merkezinin
benzer merkezlerden akan tesirlerle nasıl ilişkilendiğine
dikkat etmelidir. Hayatın pek çok dürüst öğrencisi
materyalizmin batağına düşmüştür çünkü kendi çağının tüm
materyalistik zihinlerinin birleşmiş güçlerini davet etmiştir.
Aynı şekilde uyandırılan yüksek seviyeli, süptil güçler ise
güçlü bir etkiye sahiptir ve bir dinamit kadar gerçektir.
Her bir
öğrencinin alışıldığı şekliyle kendini bu merkezlerden ayrı
düşündüğünü farzedelim. Kendini bu ilahi bir biçimde bedenini
oluşturan bu karmaşık merkezler vasıtasıyla kendi kozmosuyla
bağlantıya sokan gizemli ego, sonsuz olanın bir ışınıdır. Bu
merkezlerin hepsi hizmetkarlardır, hiçbirisi onun kendisi
değildir. Bunların hepsi kullanılmalı ama aynı zamanda da
kontrol edilmelidir.
Bunlar kişiye
hizmet etme konumunda olmalı ama bir Üstat fonksiyonunu ele
geçirmelerine izin verilmemelidir. İstek merkezi olmadan Ego
kendinde ve diğerlerinde bulunan tüm istek bilgisinden
koparılmış olur, peki bu durumda nasıl olup da içindeki
şefkati geliştirebilecektir? Bu, bütün merkezler için
geçerlidir. Bu merkezler ilkel içgüdüler tarafından veya
yararsız oldukları halde meydana getirilmemişlerdir. Hepsi
ilahidir ve hepsi de mükemmelleşmiş varlığın ahengini
tamamlamak için gereklidir. Onlar üzerinde
çalışılması sağlanmalı, öğrencinin onları ve onların eylem
şekillerini fark etmeyi, merkezler olarak yerlerini, otomatik
doğalarını öğrenmelerine izin verilmelidir; öğrenciler
böylelikle onları Varlığın Gizemlerinin harekete geçirildiği
mabedin eşiğindeki açık kapı olarak bulacaklardır.
|