Neşeli bir kadının söylediği şu sözü ne zaman birilerine
anlatsam kahkaha atmadan duramıyorum; “Unutmamda bir sorun yok
ki, benim hafızamın iyileşmesi gerekiyor!”
Gerçekten
öyle mi? Kendimizi bir an için dikkatle ve dürüstçe
inceleyelim. O zaman çoğumuz şunu kabul etmek durumunda
kalacağız; istediğimiz zaman hatırlamakta zorlansak bile asıl
istediğimiz zaman unutmayı gerçekleştirmek daha zor, hatta
imkansızdır.
Hatırlamak alışkın olduğumuz bir şeydir çünkü
unutmayı gerçekleştiremeyiz veya tam tersi, unuturuz çünkü
hatırlayamayız. Hatırlamak ve unutmak nadiren iradeye bağlı
olarak hareket ederler. Bu en çok da unutma konusunda
geçerlidir çünkü çoğu zaman istediğimiz şey; anlaşılmaz ve acı
veren geçmişin hoş olmayan anılarını silmektir. İstenmeyen
anıları silmeye ihtiyacımız vardır ve aslında silmeye olan
ihtiyacımız gerçektir. Silmek, hatırlama eylemindeki fiziksel
varoluşun yüksek sesli çağrısı şeklinde bizi devamlı baskı
altında tutmaz.
Dünyayla iyi geçinmek ve
endişeleri unutmak istiyorsak hatırlamaya ihtiyacımız vardır
diye düşünürüz, oysa kalbimiz dinlenmek ve unutmak
isteyecektir. Böylece her zaman olduğu gibi dışsal olanın sert
ısrarı içsel olanın yumuşak savunmasını boğar. Tek yanlı
gelişim çabalarımıza takılır ve tüm tek yanlı büyümelerin,
içlerinde kendilerini tahrip etme potansiyeli taşıdıklarını
unuturuz.
İşinde mükemmel biri olan bay A’ya özlemle bakarız; bütün
girişimlerinin her bir detayının aklında oluşuna ve tüm
eylemleri üzerinde sahip olduğu olağanüstü kontrolüne gıptayla
bakarız; çünkü onun harikulade hatırası bize bunu
hatırlatmaktadır. Kontrol! Zavallı Bay A! Aslında kendisinin
dünyadaki en büyük köle olduğunu bizden daha fazla göremiyor
ne yazık ki!
İşini kontrol etmek mi? Bu kontrol
değil! Gerçekte iş onu kontrol ediyor ve sanki kötü bir deha
onu gece gündüz taciz ediyor. Ofisinin kapısını kapattıktan
sonra bile işi onunla birlikte eve geliyor. Akşam yemeğini
onunla yiyor ve yemekten sonra kendini sakinleştirmeyi umarak
bir sigara içerse de sigaranın dumanı ona Bay B’yle yeni bir
iş teklifi görüşürken içtikleri sigarayı hatırlatıyor ve
yorgun beyni tekrar tekrar eski detayların ve hesapların
üzerinden geçiyor. Belki de yatağına yattıktan sonra bile
saatler boyunca tartışıyor, hesaplıyor, planlıyor ve en
sonunda gözleri hayal kurmaya devam eden beynini susturuyor.
Yine de ertesi gün ofiste kendisine gıptayla yapılan iltifatı
hak ettiğinden emin bir şekilde kabul ediyor. Öyle değil mi?
Ailesine, unutkanlığını sorduğunuzda ise eşi eğer aile
meseleleriyle ilgili çok ketum değilse size önemli günleri ona
hep hatırlatmak zorunda kaldığını, bir mektubu postaya vermek
ya da bunun gibi bir iş için ona güvenmenin asla güvenli
olmadığını, kesinlikle unutacağını söyleyecektir. Başka bir
deyişle bu adamın hemen hiç hafızası yoktur. İş hafızası
olarak görünen ise sadece işle ilgili konuları unutabilme
yetersizliğidir, çünkü bunlar o adamın tüm doğasını ele
geçirmişlerdir. İş ruhu o adamı ele geçirmiş ve iş detaylarına
ilişkin hafıza gibi görünen şey de gerçekte işle ilgili
meseleleri unutabilme yetersizliğidir.
Oysa iş hayatı pek
çok zorlukla doludur! Aynı koşullar hemen tüm insanlar için
geçerlidir. Örneğin Bay C’yi ele alalım, mesleği müzisyenlik
olsun. Dalgın zihinli oluşunun onun dehasından kaynaklandığını
düşünürüz. “Harika bir müzik hafızası var” deriz. Aslında
böyle bir yeteneği hiç yoktur. O da en az diğer işadamının işi
tarafından kontrol edildiği kadar müziği tarafından kontrol
edilmekte, müzik onu bırakmamaktadır ve diğer adamın hesap
defterlerinin gece gündüz onu rahat bırakmaması gibi
bırakmayacaktır. Bu adam müziği hatırlıyor değil, onu
unutamıyordur. İsterseniz deneyin. Tek bir küçük melodiyi
zihninden uzaklaştırmasını isteyin ondan. O melodi bütün gece
kulaklarında çınlayacaktır.
Hepimiz için aynı şey geçerlidir, ister iş adamı, bilim adamı,
müzisyen ya da modacı olalım biz sadece bizi ele geçiren
şeyleri hatırlarız. Beyin hücreleri değişir ve hareket eder,
açılır-kapanır ve yakın veya uzak geçmişe ait sahneleri bir
bir zihnimize getirir, bizse mecburen oturup izleriz, izlerken
de geçmişin üzüntüleri için yeniden ıstırap çeker ya da
geçmişin sevinçlerine öykünür ama yine de izlemeye devam
ederiz. Yine de bizler önümüze konulan etkilere uysalca tabi
olacak makineler miyiz? Hayır, bizler özgür irade adı verilen
ilahi armağana sahip ruh varlıklarıyız ve hepimiz tekamülümüzü
(evrimimizi) kendi tasarladığımız şekilde ve kendi
yarattığımız çabayla sürdürme gibi bir misyona sahibiz. Ama
evrim daha iyi olana doğru gelişmek anlamına gelir ve daha iyi
olmak değişim demektir, dolayısıyla da şu sözü söyleyenin bunu
neden söylediğini anlayabiliyoruz: “Hafıza
okült gelişimin en büyük düşmanıdır”.
Burada kastedilen gerçek hafıza ya da hatırlama yeteneği
değil, sahte hafıza ve unutma yetersizliğidir. İçsel bir amaç
için kasıtlı olarak geçmişe ait olanları düşünmekten değil,
otomatik ve genellikle de geçmişe yönelik istenmeyen
düşüncelerden söz ediyoruz. Kasıtlı olarak üretilen düşünce
genellikle faydalıdır çünkü bu durumda kendi irademizi ve
şuurumuzu kullanırız ve bundan bir şey öğrenme şansımız vardır
ama otomatik olarak geçmişi düşünmek bize o anki benliğimizi
kaybettirir ve geçmişe ait duyguların ve tutkuların biraz daha
oyuncağı haline geliriz ve bu da büyümemizi geciktirir.
Hiçbirimiz bizi kızdıracak ya da üzecek olan tanıdığımız o
adamı kasti olarak aramayız. Yine de sessizce oturur ve
uyanıkken rüya gördüğümüz hayal dünyamıza ait o insanların
tekrar tekrar önümüzde canlanmasına izin verir ve sürekli
olarak, hiçbir yeni neden olmadığı halde o insanların gerçekte
geçmişte bizde yarattığı üzüntüyü veya kızgınlığı yeniden
uyandırırız. Geçmişte olanlara çok kızgınızdır (belki bizim
hak ettiğimiz ya da İlahi Yasalara uyamadıkları için onların
neden olduğu bir olayla ilgili olarak) ve kendi içimizde
sürekli olarak onları cezalandırır dururuz; tıpkı kendi
kuyruğunu ısıran ve kızgınlıkla tekrar tekrar kendi kuyruğuna
saldıran bir kedi yavrusu gibi. Ya da sürekli içimizde
canlandırdığımız geçmişe ait bir mutluluk hissi de yine aynı
etkiyi yaratabilir. Biz o geçmişi kendisine ait olmayan bir
parıltıyla çevrelediğimizden, onun hatırası sevinç yerine
üzüntü getirecek, mevcut anın bize boş ve keyifsiz görünmesine
neden olacaktır. Böylelikle rüya dünyamızı (Hayal-İmajinasyon
dünyamızı) mecburen canlandırdığımızda kendimizi mevcut an
içinde zayıflatmış oluruz.
“Unutma
Sanatına”
hakim olamıyoruz çünkü beyin hücrelerini, sadece kendi
verdiğimiz emirlere göre davranmalarını sağlayacak etkiler
yaratmak suretiyle tam olarak kontrol etmeyi bilmiyoruz ve
beyni yeniden programlayacak, ona düşünceyi kontrol etmeyi
ifade edecek
“Gerçek
Hafıza Sanatının”
olduğunun farkına varamıyoruz. Bu kolayca fark edilebilecek
bir gerçektir çünkü istediği zaman istediği şeyi
hatırlayamayan insan genellikle aynı zamanda unutamayan
insandır, başka bir deyişle beyni kendi kontrolünde olmayan
insandır.
Bu materyalist bir düşünce de değildir
çünkü teozofide mümkün olmayan bir şey yoktur. Beyin
hücrelerinin kontrolü, tüm bedene ait hücrelerde olduğu gibi
mümkündür çünkü onlar kör birer madde değil, şuurlu,
gelişebilen hücrelerdir ve bu yüzden de yüksek zihnimize ve
şuurumuza ve irademize yanıt verebilirler.
Evrimin
büyük merdiveninde aşağı eğilip daha düşük zekaların
gelişmesine yardım etmek görevlerimizden biridir ve
dolayısıyla telafi yasası mükemmel şekilde işler tüm doğanın
bağımsızlığı çok kesindir ve bizler de ancak böylelikle
kendimizi geliştirebiliriz.
Geçmiş, tüm geçmiş, ister yakın ister uzak olsun
unutulmalıdır. Bilerek ve isteyerek bu uygulama yapılabilir
aksi taktirde geçmiş anılar için acı çeker veya sevinç
duyarsak, şimdi geçmişe dönüşür ve bizler bundan hiçbir şey
elde edemeyiz.
Peki bu şekilde geçmişi unuttuğumuzda edindiğimiz tecrübeleri
de kaybeder miyiz?
Kaybetmek? Gerçekten bize ait
olan hiçbirşeyi kaybetmeyiz. Unutmak geçmişi silmek demek
değildir çünkü bu yapılamaz, sadece geçmişin kayıtlarının
saklandığı odanın kapıları kapatılabilir. Hiçbir izlenim
silinemez, tıpkı ölüm vizyonlarında ve çocukluktaki
gevezeliğin ortaya çıktığı yaşlanma döneminin bunama
aşamasında görüldüğü gibi. Hayatta edinilen derslerle ilgili
olarak ise, onları öğrenmek entelektüel olarak fark
edilmelerinde değil, onlara asimile olmakla (sindirmekte) ve
kendi doğamızın bir parçası haline getirmekle mümkün olur. Bu
gerçek olmasaydı, Yasalar, geçmiş hayatlarımızın üzerine bir
örtü örtüp bizi her bir yeni enkarnasyona temiz sayfalarla
yollamazdı. Bizler de kendi seçimimizle bu hayatımızın kısa
geçmişi için, geçip giden çağlar boyunca bizim için yapılanı
yapalım;
“Unutalım”.
Gelişimimizde bize yardım etmesinin yanı sıra “Unutma
Sanatının” bize
başkalarıyla olan ilişkilerimizde de epeyce yardımı olacaktır.
Bazen birinin bize gelip zamanın, mekanın etkileriyle ve kendi
geçici olarak zayıflamış iradesiyle daha güçlü bir haldeyken
söylemeyeceği şeyleri söylediği oluyor mu? Size böyle
yapıldığı zaman söylenenleri unutun! Bunu yapabilirsiniz. Eğer
biz bunu yapmazsak o da unutmayacak ve eğer anlayışlı biri de
değilse kendinden duyduğu utanç bizden hoşlanmamaya
dönüşecektir. Bizim olanı unutmamız ona da bu olanı unutmada
yardımcı olacaktır. Bu durumda şahit olduğumuz şey bir
zayıflık, yanlış ya da aptalca bir davranış mıdır? Siz unutun
ki olayı yaşayan da unutsun. Eğer unutmazsak o da önce utanç,
sonra kızgınlık hissedecek ve kendini bize kapatacak ve
böylece bizler de ona yardımda çok zorlanacağız.
Kendi eylemlerimizle ilgili olarak da
“Unutma Sanatını”
uygulamak başkalarıyla olan ilişkilerimizde gereklidir.
Geçmişimizi hatırladığımız sürece, onlar da hatırlayacaktır.
Ama eğer unutmak için gereken güce ve cesarete sahipsek, hem
iyi hem de kötü olanı, başarıları ve başarısızlıkları,
geçmişin üzüntüleri ve şöhretleri üzerinde durmazsak, geçmişte
olanları arkadaşlarımız da unutacak ve bizi iyi ya da kötü,
olduğumuz gibi, anlamaları gerektiği gibi anlayacaklardır.
Bizi çevreleyen bu insan yürekleri kendi derinliklerinde
yaşamayı sürdürürler ve şu sözle söylenmek istenenleri kabul
etmeye hazırdırlar:
“Geçmiş mi! O da ne?
Hiçbirşey. Bitmiştir artık. Kovun onu. Siz kendi kendinizin
geçmişisiniz. Dolayısıyla o sizi böyle düşünmüyor. O sadece
sizi şu anda olduğunuz gibi kabul ediyor. Şimdide varolduğunuz
sürece tüm geçmiş varlığını şimdide sürdürmektedir”.