Pek çok kişi teozofiyi*
sadece zihinsel çalışmalara girmek ya da kendini kurgu ürünü
düşüncelerin içinde kaybetmek isteyenler için değerli
olan soyut bir felsefe olarak kabul ediyor. Teozofiyi bu
şekilde değerlendirenler bu alanla ilgili çok yüzeysel bir
bilgiye dayanan bir davranış sergiliyor ve bilgiye bu düzeyde
eğilmeleri de teozofinin daha derin öğretilerini öğrenmelerini
engelliyor. Teozofi, sadece teorik olmadığı gibi aksine son
derece pratik bir alan aynı zamanda ve sadece teozofi
öğrencileri bu öğretilerin ifadelerini hayatlarında
bulabildiklerinden çalışmaları onlar için son derece büyük bir
değer taşıyor.
Gerçekten
doğru davranmak, ilişkide olduğu kişilere karşı
yükümlülüklerini yerine getirmek isteyen kişi; insanların,
hatta toplumların hayatını ve karşılıklı ilişkilerini
yönlendiren yasalardan habersizse bunu yapmakta zorlanacaktır.
Teozofi, insanın ilahiliğine, ruhların yüksek benlikleriyle
birleşmelerine, bireyin tekrardoğuş ve karma yasalarına bağlı
olarak evrimleşmesine ilişkin öğretilerinde en yüksek
rehberlik yasasını öne sürmektedir. Ruhun yeniden doğduğunu ya
da kardeşliğin doğadaki bir gerçek olduğunu bilmek, kişi
rehberliğini bu bilgi üzerine temellendirmediği sürece ona
önemsiz gibi gelir. Ancak, böyle bir bilgiyle donanmış olan ve
en yüksek olanaklarını gerçekleştirmek isteyen kişi kendi
yararlı olabileceği alanının genişlediğini ve insanlığın
yararı için daha etkili bir şekilde çalışabildiğini görür.
Yararlı olabileceği alan genişlemiştir çünkü çalışmasının
düşünce ve duygu düzlemleri üzerine olduğu kadar eylem düzlemi
üzerine de temellendiği görülmektedir. Doğru düşünce çok sık
olarak ihmal edilir veya sadece doğru davranışı teşvik eden
bir unsur olarak görülür. Oysa düşünceler başlı başına önemli
unsurlardır. Düşüncelerin ifadeleri her zaman eylemlerde
görülmez ve görüldüğünde de ifadesi sınırlıdır. Düşüncelerin
hepsinin eylemlere dönüştüğü görülseydi insanların büyük
çoğunluğu yasa ihlalleri yüzünden suçlu konuma düşerdi. Bir
insan on emrin tümünü eylemlerinde uygulayabilir ama eğer
düşünceleri temiz değilse; eğer bencilse ve intikam duyguları
içindeyse kesinlikle görevini tam olarak yapmıyordur. Pek çok
insan vardır ki rehberliğin kabul edilen standartlarına
uyuyordur ama bunların en yüksek olasılıklarını yerine
getirebilenlerin sayısı çok azdır. Eğer etrafımızdaki dünyadan
daha yüksek seviyede bir hayat sürmek istiyorsak bu dünyanın
standartlarını kendimize rehber alamayız. Bizler sadece dünya
hayatındaki ya da dini yasaları ihlal ettiğimizde günah
işlemiş olmuyoruz, eylemler alanında olduğu kadar düşünce
alanında da en yüksek ideallere bağlı olarak yaşamadığımızda
da günah işliyoruz.
Bir insan yüreğinde ne düşünüyorsa odur. Kişinin
düşüncelerinin kendi karakterini oluşturduğunu kimse inkar
etmeyecektir, ama bundan da öte, bu düşünceler başkalarının
karakterinin de oluşmasında etkili olmaktadır çünkü düşünceler
sözde ya da eylemde ifadelerini bulmakta ve bu şekilde
yarattığı etkiyle daha doğrudan ve gerçek bir yolla
yayılmaktadır. Düşünceler dünyası bir okyanus gibidir. Bizler
böyle düşünceleri zihinlerimizde uygun yerlere yerleştirip
onları besler ve kendi şuurumuzu da üzerlerine yükleyerek
kendi gücümüzle onları daha da yoğunlaştırdıktan sonra dışarı
göndeririz. Bence su için uygulanan fizik kanunu düşünce
okyanusu için de geçerli olmalı. Kütleye uygulanan basınç
nerede olursa olsun tüm yönlere azalmaksızın dağılır. Bu belki
ilk bakışta bize hayali gibi geliyor ama bunun doğru olduğunun
ispatı mevcuttur. Dünyanın farklı bölgelerinde aynı konu
üzerinde çalışan ve birbirlerinden haberi bile olmayan bilim
adamlarının neredeyse aynı zamanda aynı keşifleri yaptıkları
geçmişte çok sık rastlanmış bir durumdur. Tüm dünya
uluslarının ve tüm çağların büyük şairleri hep aynı gerçeğe
ulaşmışlardır. Genelde karşılıklı konuşmakta olan iki kişiden
biri kısa bir sessizliğin ardından diğerine hep şunu söyler:
“İşte tam ben de bunu düşünüyordum”.
Bir düşünce kütlesinin etkisi bizlerin atmosfer adını
verdiğimiz ortamda yayılır. Düşünceleri temiz olan biriyle
birlikte olmak zevklidir. Onun varlığı dinlendirici ve
yükselticidir, bunla beraber karakterinde çok fazla
kıskançlık, intikam duygusu ya da aldatma davranışlarını
barındıran biri genellikle anlaşması güç biridir. Büyük
kentlerin suç semtlerinin bunaltıcı etkilerini kim
hissetmemiştir ki! Suç bölgeleri kötü düşüncelerin biriktiği
yerlerdir ama oralarda yaşayanlar bunun tek sorumluları
değildirler. Tüm kentin kötü düşünceleri orada ifade bulur,
buralar saygı duyulan bir evin ve arkadaşların bu tür
düşünceleri engelleyici etkisinin hissedilmediği yerlerdir.
Suçlu kitlelerin varlığını dengeleyen şey, saygılı bir
toplumun varlığıdır ve tüm engelleyici unsurlara rağmen
insanlık kitlesi nefsani ve bencil kalmaya devam ettiği sürece
söz konusu saygılı toplumlar da varolmaya devam edeceklerdir.
Düşünce, dünyanın motor gücüdür. Davranışların içinde
yerleşmiş olan düşünceler kesinlikle birtakım etkilere
sahiptirler. Bir buhar motorunu çubuk pistonunu ittirerek
durdurabileceğiniz gibi, bir kötü olayın aktörünü
cezalandırarak suçu da ortadan kaldırabilirsiniz. Yeniliklerin
etkili olabilmesi suçun nedeni ile ilgilenebilmesine bağlıdır.
“Ama bizler tamamen çaresiziz, bu insanlar bir suç ortamında
büyümüşler” diyebilirsiniz. Oysa bizler çaresiz değiliz.
İnsanlığın tek bir ortamı var ve onun üzerinde de herkesin
etkisi var. İnsan eğer gerçekten dünyaya yardım etmek
istiyorsa bunu yapacak gücü vardır.
Doğruyu seçmek için keskin bir tutum izlemek ve onu her ne
pahasına olursa olsun takip etmek, şuurlu olarak onu
insanlığın yararı için izlemek, iyilik yapmak için güçlü bir
potansiyele sahip olmak demektir. Bu kişi isterse hiçbir özel
olayla ilgili “ben şunu yaptım” demesin yine de insanlığın
şuur seviyesini yükseltmede etkili olacaktır.
İnsanlık
kurtarılmalıdır, ama ileride çekeceği bir eziyetten değil, şu
an çekmekte olduğu eziyetten kurtarılmalıdır. Kendi kurtuluşu
için çalışan kişi gerçek bir savaşın içinde mücadele
vermektedir. Bu savaş düşünce ve duygu düzlemindedir. Bütün bu
süreç boyunca başarılarının veya başarısızlıklarının sonucu
gücünü artıracak veya azaltacaktır. Karanlığın üstesinden
nasıl geliriz? İçi boş itilimlerle mi ışık getirerek mi?
İnsanlık için yapılan bu savaşta bizler şüpheyle, cehaletle ve
bencillikle savaşıyoruz aslında. Bunları başarılı bir şekilde
durdurmanın tek yolu, bilgiye dayanan güçlü bir güven ve
sürekli duyulan bir şefkat duygusudur.
İşte önümüzde bizi bekleyen görev budur ve öncelikle kendi
içimizde bunu gerçekleştirmemiz gerekir. Çünkü doğru olan için
şuurlu olarak savaşan tek bir ruh, gerçeği onunla yaşayarak bu
düzleme getiren, onu böylelikle yayan ve kendi hayat formu
içinde canlandıran kişi iyi olan için, bir kütüphane dolusu
cansız kuraldan daha güçlü bir unsurdur. Bizler insanın
ilahiliğine inanıyoruz; ilahi ruhlar olarak yaşamamız gerekir.
Kendi içimizde ve insanlık için de güvene sahip olmalıyız ki
gözleri kör eden cehaleti yenip doğuştan hakkımız olan
ilahiliği talep edebilelim. Kardeşliğin doğada bir gerçek
olduğuna inanıyoruz, insanlık düşüncesi bizde kendimizi
düşünmeye nazaran ağır basmaya başlayana ve kardeşlik
yaşamlarımızda bir gerçek haline gelinceye kadar bu inancın
içinde yaşamalıyız. Bu, ancak bizler sabırla ve özenle eski
alışkanlıklarımızı değiştirmek istediğimizde gerçekleşebilir.
Bu zordur, ama büyük itici unsur sözkonusudur. Yansıttığımız
her kötü, bencil ya da umutsuzluğa iten düşünce kötü olanı
daha da kötü hale getiren yıkıcı bir nefese benzediği gibi
bencillikten uzak ve sevgi dolu olan her gerçek düşünce de
dünyanın ıstırabını dindirmeye hizmet eder. İnsan Hekate gibi
oturup dünyanın en kötü insanı olmakla övünemez. Zihinsel bir
hesaplaşma içine girmeli ve doğasının üstesinden gelmesi
gereken yanlarını fark etmeli, geliştirilmesi gereken
yanlarını görmelidir. Yok etmek istediğimiz düşüncelerimizin
tekrar tekrar ortaya çıktığını görmek bizi hayal kırıklığına
uğratmamalı. Bunun nedeni zihnimizin daha önce kullandıklarını
geri çağırma alışkanlığı oluşturmasıdır. Bununla karşılaşırsak
ona karşı çalışmamızı güçlendiren bir evrensel yasayı
kullanabiliriz.
Kötü,
gereksiz ya da bayağı olan her şey iyi olana hizmet eden bir
şeyin karşı unsurunu barındırır. Bizler düşük seviyeli olma
eğilimi olan bir düşünceyi fark ettiğimizde şuurlu olarak onun
karşıtını oluşturabilir ve karşıt yönde bir davranış
geliştirerek zihnimizi buna odaklayabiliriz. Kısa bir süre
sonra iyi düşünce kötü olanla karşılaşmak için hemen ortaya
çıkmaya başlar ve bir süre sonra diğer düşünceyi tamamen
kovabilir hale gelir.
Düşünce iki türe ayrılabilir; sözel düşünce ve gerçek düşünce.
Sözel düşünce kitaplardan, karşılıklı konuşmalardan vs.
aldığımız düşüncelerdir. Bu şekilde toplanan düşünceler
hafızada tutulur ve bunlar kağıt üzerinde kolaylıkla ifadesini
bulur. Gerçek düşünce ise kişinin şuurundan kaynaklanır.
Bunlar, varolmanın bir sonucudur, kişinin varlığının bir
parçasıdır ve bu yüzden sürekliliği vardır. Her ne kadar
düşünceler eylemlerden daha zor ulaşılabilir olsalar da ve
sonuçlar yerine nedenler dünyasıyla ilgili olsalar da eylemler
hiçbir şekilde gözden kaçırılamayacağı gibi düşüncelerin
eylemlerde ifade bulma arayışı sözlere nispeten daha fazladır.
Bir düşüncenin gerçekliğini izlemek için onu eylemlere kadar
takip etmek iyi bir yöntemdir. Eyleme dönüşmeyen düşüncelerin
sözel düşünceler olduğundan kesinlikle emin olabiliriz. Kişi
ciddi bir şekilde eylemlerini yapmak istediklerine uydurmaya
çalıştığında aralarındaki çelişkiden korkacaktır. Ama eğer
niyeti temizse ve hala tekrar edip duran sayısız
başarısızlıklara rağmen ısrarla çalışmaya devam ediyorsa
eninde sonunda düşünce düzleminde bir zafere ulaşacak ve bu da
onu bağlayan karmadan kurtulduğunda parlak bir eylemle ifade
bulacaktır.
*Teozofi:
Tanrı Bilim.
Teozofi
(theosophy)
Yunanca’da
tanrı, usluluk, bilgi, bilgelik sözcüğü
birleştirilerek türetilmiştir. Günümüzde teozofi denildiğinde,
öncelikle, kaynağını esas olarak Hint mistisizminden alan,
insan evren ve Tanrı arasındaki ilişkileri açıklayan Hint
teozofisi akla gelmekle birlikte, Batı teozofisi de.kurucusu
H. P. Blavatsky sayesinde hayli yaygındır. Batı teozofisi bir
yandan okült tradisyon, diğer yandan Doğu tradisyonları
üzerine kurulmuş, ezoterik bilgilerden yararlanan felsefi bir
sistemdir. |