İnsan fizikle fizik ötesi arasındaki aracılık ve iletkenlik
gücünü yasaları tanımak, uygulamakla elde ediyor. Kendi
içimizdeki tanrısallığı ne kadar çok fark eder, vicdanımızın
sesini ne kadar çok duyarsak, yardımlaşmanın ve hoşgörünün
önemli bir yasa olduğunu da o kadar iyi anlarız. Vicdanın
sesini duymak için, mikro kozmos
olan bedenin tutku ve duyumları kontrol altına alınırsa, doğru
düşünceden kaynaklanan sezgisel akışların algılarımıza
sızmasına izin vermiş oluruz. Akıl
yürütme ve analitik düşünce maddî ortamın gerekli işlerinde
kullanılmalı, ama algılamalarımızı ve vicdan sesimizi
örtmemeli…
Fizikle fizik ötesi arasında iletken olan insan, duyular üstü
bir dünyanın ruhsal bilgi kapılarını ancak doğru düşünce ve
saf sezgiyle açabilir. Algılamalardaki artış bu iki duyunun
gelişimine bağlı ve onlar geliştikçe tüm fizik duyuların da
tümüyle bize hizmet etmek üzere arıtılması söz konusudur.
Sadece analitik düşünceyle içimizdeki ışığa kavuşamayız. Bu
mükemmelliğe ulaşmak isteyen kişi, birisine
ya da bir şeye bağlanmamalı… Bağlı
olduğu her şeyi gerektiği anda bırakıp gidecek ve her şeye
yeniden başlayacak gücü olmalı ki, ruhsallığımı da maddi
dünyanın şartlarını da doya doya
yaşıyorum diyebilsin. Herhangi bir şeye bağlanmak ilâhî
kudretin ışığını zayıflatır. Bağımlılık yaratmadan da çok
güzel birliktelikler paylaşılabilir. Ne geçmiş ne gelecek ne
de şimdinin endişesini taşımadan hem içimizdeki ışığın
arayıcısı olabilir hem de çevremizde olup biteni tam hakkını
vererek yaşayabiliriz ki bu gerçek
farkındalıktır.
Ölüm-doğum çemberine tâbi olarak bir tür yanılgılar ve
illüzyonlar âleminde yaşayan bizler bu yanılgının dışına ancak
farkındalık ve anın getirdiklerini
doğru değerlendirmekle çıkabiliriz. Yani günlük yaşamın,
aklın, mantığın, sezgilerin, algıların, rüyaların sentezinden
oluşan bir zihin yapısıyla elde edilen bir kimya
ya da isterseniz buna simya
diyelim bu karışım, bu sentez evrimleşmenin temel
basamağıdır.
YENİ ANLAYIŞ BİZDEN NE İSTİYOR?
Yeni bir düşünce sistemine, yeni bir görüşe, farklı bir
algılayışa nasıl da susadık değil mi? Bu dar kalıplardan çok
sıkıldık, bir bunaltı, bir daralmadır gidiyor. Nedeni de tıpkı
bir simyacının laboratuarında
çeşitli elementlerden altın elde etme çabası gibi bu bileşimi,
önce düşüncede bu sentezi bir türlü yakalayamamak…
Yeni anlayış, yeni çağ bizden,hem eril hem dişil yönlerimizi
kullanmamızı, hem ruhsallığı yaşayıp hem maddi dünyanın da tüm
gereklerini yerine getirmemizi yani günlük yaşam dilinde
söyleyecek olursak; hem popüler hem ciddi, hem renkli hem sade,
hem statükocu hem her yeniliğe
alabildiğine açık, hem ağırbaşlı hem neşeli, hem
prestijli hem iddiasız, hem basit
hem gizemli olmamızı bekliyor.
İşte bu anlayış,”Yeni
Çağın Başarı
Simyasının” formülünü içeriyor. Kolaylık ve
zorluğu aynı anda kendinde barındırarak. Tıpkı atom altı
kozmosunun kuantum parçacıkları gibi. Her
şey aynı anda iç içe saklı, gözlemeyenin tercihine göre
bazen parçacık bazen de dalga oluveriyor. Tercih bizim…
Ama bu çok zor demeyelim, bu bilgi bizim
atom altı parçacık düzeyinde zaten var.
DNA'larımız, hücrelerimiz bu
bilgiyi sessizce kullanıp duruyor… Tek yapacağımız şey fark
etmek ve bizde var olanı, sevgiyle, istekle, neşeyle, coşkuyla
harekete geçirmek…
BİLİMSEL ARAŞTIRMALAR
Yeni yapılan bilimsel araştırmalar evrenin birleşik, bütün ve
kendi kendine enerji sağlayan otonom bir sistemden oluştuğunu
gösteriyor ve kendi kendini yaratan bir bütünlükten söz
ediyor. Bu bütünlüğün parçaları temelde ayrı değil, sadece o
bütünlüğü oluşturan birbiri için gerekli unsurlardan meydana
gelmiş. Evrende büyük bir denge var ve her olay diğer tüm
olayların toplam sonucu. Özellikle 19. yüzyılın sonlarında William
Hamilton ile
Karl Gustav
Jacobi,
“birbirleriyle etkileşim hâlindeki dalgalardan oluşan bir
evren kavramını” ileri sürdüler. Yüz yıldan
fazla süreden beri bilinen bu kavram bilim adamları tarafından
yeni yeni ciddîye alınmaktadır. Hamilton-Jacobi
evreninde şeyler
ve olaylar ayrı realiteler değil, birbiri içinden bağlantılı
bir bütünde birbirleriyle etkileşen dalgaların sonucudur. Bu
nedenle bireysel olaylar uçsuz bucaksız bir deniz üzerindeki
küçük teknelere benzerler. Onların hareketleri o denizi saran
tüm dalgaların birbirlerine karıştıkları noktalar tarafından
belirlenmektedir.
Günümüzde evrenin bu bütünselliği yeniden keşfedilmiş durumda.
Bütünün üstünlüğü yeni kozmolojide temel önem taşıyor.
Sezgi, ruhsal şuur, kozmik iletişim kavramları Yeni Çağ
insanının temel kavramları olacak… İnsan bu gerçeklerin
farkına vardıkça yaşamında bir denge meydana gelir. Hem
dünyasal şartların tam hakkını veren hem de ruhsal şuurluluğu
olan bir varlık özgürdür. Çünkü kendi içindeki Evrensel Tanrı
Enerjisini ya da Tanrı Kudretini
kendi kapasitesi oranında tanımaya ve kullanmaya başlamıştır.
Bu uygulamanın halk dilindeki tanımı,
‘Her
işinin rast
gitmesi’
şeklinde olmuştur…
|