Makale

WWW.ASTROSET.COM

2012 ve İnsanlığın Kaderi

Dünyanın sonu mu, yoksa Bilinç Devrimi mi?

Dr. Stanislav Grof

  Jose Arguelles'in '' Maya Faktörü: Teknolojinin Ötesindeki Yol '' kitabının basımı, M.Ö. 11 Ağustos 3114'te başlayıp M.S. 21 Aralık 2012'de sona eren Maya Takvimi ile ilgili eski kehanete geniş kitlelerin dikkatini çekmiş ve sonrasında bu olay pek çok makale, kitap, konferans ve "2012" adlı bir filme de konu olmuştur. Büyük Devrenin sonuna dair benzer kehanetlere Hopiler, Navajolar, Çerokiler, Apaçiler, Iroquois Konfederasyonu, eski Mısırlılar, Kabalistler, Esseniler, Peru'nun Quero yaşlıları, Dogon Kabilesi ve Avusturalya Aborijinleri gibi pek çok kültürel ve dini grupta da rastlanabilmektedir.
  Birkaç istisna dışında, kozmik devrenin sonuyla, beşinci dünyayla ilgili Maya kehaneti muhafazakar hristiyanların yorumladığı (ya da yanlış yorumladığı) apokalips terimine benzer şekilde insanlığın ve maddesel dünyanın fiziksel olarak yıkımı (destrüksiyon) şeklinde algılanmıştır.

  Öyle ki, milyonlarca Amerikalı Hristiyan bu küresel yıkım sırasında vecde dalıp İsa ile bir olacaklarına inanmaktadırlar. Bu şekilde düşünen insanlar apokalips (Yunanca Apokalypsis) teriminin orijinal ve gerçek anlamının "yıkım" değil, "örtüyü açmak", "açığa çıkarmak" olduğu gerçeğinin farkında değillerdir. Bu durum, insanlığın büyük bir çoğunluğundan gizli tutulan bazı sırların belirli seçkin kişilere açıklanmış olması ile ilgilidir. Bu sözcüğün yanlış yorumlanmasına muhtemelen, "devrin sonunda açığa çıkış" anlamına gelen apokalypsis eschaton ifadesi neden olmuştur.

  Bu makalenin amacı, dizginlenemez bir şiddet, doyumsuz bir açgözlülük, değerlerin egoistçe hiyerarşisi, yozlaşan kurum ve kuruluşlar, dinler arasında uzlaşmanın mümkün olmadığı, savaşların egemen olduğu, bildiğimiz şu dünyanın sona erişine atıfta bulunan söz konusu Maya kehanetine radikal bir şekilde farklı ve daha iyimser bir yorum getirmektir. Bu Maya kehaneti maddesel dünyanın fiziksel yıkımını öngörmek yerine ölüme, tekrardoğuşa ve insanlığın büyük içsel dönüşümüne atıfta bulunuyor olabilir. Bu fikri incelemek için iki önemli soruyu yanıtlamak zorundayız. Birincisi, kadim Mayalar nasıl olup da binlerce yıl önce, 21. yüzyılda insanlığın içinde bulunacağı durumu tahmin edebilmişlerdi ? Ve ikincisi, modern toplumun, özellikle de endüstriyel uygarlığın büyük bir psikospiritüel dönüşümün eşiğinde olduğuna dair belirtiler görülmekte midir'? Makalemde bu soruları yanıtlamaya çalışacağım.

  2012 kış gündönümü ile ilgili Maya kehaneti önemli bir astronomik boyuta sahiptir. 2000 küsur yıl önce kadim Mayalar çok derin bir galaktik kozmoloji formüle etmişlerdi. Gökyüzünün mükemmel gözlemcileri olan Mayalar, kış gündönümü durumunda güneşin yavaş bir şekilde galaktik yörünge ile aynı hizaya doğru kaymakta olduğunu fark ettiler. Bu hareket dünyanın yörünge ekseninin "presesyon" diye adlandırılan yalpalanmasından kaynaklanmaktadır. Mayalar kozmik orantılardaki büyük değişimlerin solar/galaktik hizalanmalar esnasında olduğu sonucuna varmışlardı.

  Bu durum, ekinoksun 12 zodyak burcunun tümünü dolaşması için gereken süre olan 25.920 yılda bir geçekleşmektedir. C. G. Jung "Aion" adlı kitabında ve diğer makalelerinde, bahar ekinoksu noktasının yıldızlar zodyağında bir takım yıldızı geçme süresi (yaklaşık 2160 yıl) için "Platonik Ay" terimini; tüm zodyak döngüsünü tamamlama süresi için ise "Platonik Yıl" terimini kullanmıştır.
  Klasik öncesi Maya kültürünün İzapa Medeniyeti olarak adlandırılan astronomları, 13 baktundan oluşan Maya takvimini kozmik hizalanmanın maksimuma çıkacağı zaman olan M.S. 2012 Aralık ayını hedef alacak biçimde oluşturmuşlardır. Kadim Mayaların kültürel mirası, bu kutlu hizalanma olayına ilişkin kehanet ile ilgili resimleri oyma gliflerin içinde aktaran taş anıtları içermektedir.

  Son elli yıldır benim ilgi alanım olağandışı bilinç hallerinin araştırılması ya da daha spesifik şekilde ifade etmek gerekirse, bu hallerin önemli bir alt kategorisi olarak "holotropik" terimi ile adlandırdığım hallerdir. Bu bileşik kelime, harfi harfine "bütünlüğe doğru yönelmiş olmak" ya da "bütünlük yönünde ilerlemek" (Yunanca holos bütün, trepein ise bir şeye doğru ya da onun yönünde hareket etmek demektir.) anlamına gelmektedir. Bu haller çömez şamanların ilk inisiyasyon törenlerinde deneyimledikleri ve daha sonra da kendi danışanlarına uyguladıkları hallerdir. Kadim ve yerli kültürler bu halleri geçiş ayinlerinde ve şifa törenlerinde kullanmışlardır. Çağlar boyu mistikler ve inisiyeler tarafından da ölüm ve tekrardoğuş hakkındaki kadim gizemlerde tarif edilmişlerdir.

  Dünyanın büyük dinleri Hinduizm, Budizm, Taoizm, İslamiyet, Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da bu halleri meydana getiren çeşitli interniere yer verilmiştir. Daha az belirgin olup biraz daha çok açıklama gerektiren konu, holotropik hallerden elde edilen deneyimlerin ve özlemlerin Maya kehaneti sorununa neden ve nasıl yeni bir ışık tutabileceği konusudur. Bu konudaki anahtar görüşe göre güçlü bilinç genişletici prosedürler (kutsal teknoloji) Maya kültüründe bütüncül ve asli bir rol oynamıştır. Mayaların taş anıtlarında, heykellerinde ve seramiklerinde, Meksika peyote kaktüslerini (Lophophora williamsii), sihirli mantarları (Psilocybe mexicana ya da kızılderililerce Xibalba okoks veya toenanakat olarak bilinen seorulesenler) ve Bufo Marinus Kurbağasının cilt salgılarını kullandıklarına ait pek çok resimli kanıta sahibiz. Ayrıca İspanyollar öncesi dönemde Orta Amerika'da adlanılan diğer bitkiler yerliler tarafından ololiukui olarak bilinen sabah ışığı tohumları (Ipomoea violacea), kahinin adaçayı olarak da bilinen Salvia Divinatorum, yabani tütün (Nicotiana rustica) ve (Lonchocarpus longistylus ağacı ve baldan yapılan damıtılmış bir içecek olan) balş'tır.

  Özellikle Mayaların kullandığı güçlü bir zihin değiştirici yöntem ise çakmak taşı, obsidyen ya da sivri kemiklerle dili, kulak memelerini ve üreme organlarını yaralayarak büyük miktarda kan akıtma tekniğidir. Kan akıtma ritüeli biyolojik ölümden önce, normalde erişilmesi mümkün olmayan deneysel bir alanın açılmasını sağlamıştır. Mayalar yılan sembolünü, kan kaybı ve şok ile yaşanan deneyimler için kullanmışlardır. Bu sembol insanların gündelik dünyası ile doğaüstü alemlere ait vizyonlarda görülmesi beklenen tanrıların ve kutsal atalarının dünyası arasındaki bağlantıyı temsil etmektedir. Sivri kemikler çok büyük bir güce sahip olan kutsal bir obje olarak görülmekte ve Delici Tanrı formunda kişileştirilmekteydiler.

  Bu "kutsal teknolojilerin" Maya kültüründe sahip olduğu olağanüstü önemden yola çıkarak onların etkisi ile görülebilmiş vizyonların, 2012 hakkındaki kehanete ilham kaynağı olduğu ve onun ortaya konmasında önemli rol oynadığını söylemek oldukça makul olacaktır. Bu kehanete, modern bilinç araştırmalarının keşifleri doğrultusunda bakmak son derece uygundur.
  Holotropik bilinç hallerinde, gündelik imgeleme sınırlarımızın çok ötesinde bir büyüklüğe sahip kozmik zeka tarafından tasarlanmış olan evrenin master planı ile ilgili çok derin bilgiler elde edilmesi mümkündür.

  Psikedelik halleri deneyimleyen bireyler, ben de dahil, çoğunlukla kozmosun yaratıcı dinamikleri ile ilgili çok derin ve aydınlatıcı iç görüler elde ettiklerini ifade etmişlerdir. Daha spesifik olarak ifade etmek gerekirse, psikedeliklerin öncülerinden olan Terrence Mc Kenna, John Major Jenkings’in Maya Kozmogenetiği 2012 adlı kitabına yazdığı önsözde, mantar seanslarında 2012 ile ilgili iç görüler elde ettiğini belirtmiştir.

  Bu şekilde, aydınlatıcı kozmik vizyonlar edinen bireyler, maddesel dünyada olan şeylerin gündelik bilincimizle ulaşılamayan bir gerçeklik boyutunda var olan arşetipik ilkeler, varlıklar ve olaylar tarafından biçimlendirildiğini ve onlar tarafından bilgilendirildiğini anlamışlardır, Ayrıca, arşetipik dünyanın dinamiklerinin gezegenlerin hareketleri, açısal ilişkileri ve yıldızlara göre konumları ile sistematik korelasyon içinde olduğunu da anlamışlardır. Bu ise astrolojiye, onun kaynağına ve büyük önemine ilişkin olarak da tamamen yeni bir anlayışın doğmasına yol açmıştır.   Astrolojinin kaynağının gökcisimleri ve dünyadaki olaylar arasındaki ilişkiler hakkındaki bireysel gözlemlerin birikimi değil, kozmosun çalışmasına yönelik küresel kapsayıcı vizyonlar olduğu açık bir hale gelmiştir.

  Richard Tarnas, otuz yıldan aşkın süredir arşetipik dünya, göksel dinamikler ve psikolojik ve tarihi süreçler arasındaki bağlantılarla ilgili etkileyici ve inandırıcı kanıtlar elde etmiş ve bunları, paradigmaları yıkan kitabı Kozmos ve Psişe'de (Cosmos and Psyche) sunmuştur. Tarnas'ın astrolojik araştırmaları, öncelikli olarak gezegenlerin hareketleri arasındaki ilişkilere yoğunlaşmaktadır, ancak ayrıca, sabit yıldızlara büyük önem veren astrolojik sistemler de vardır. Holotropik hallerde yaşanan deneyimler de aynı şekilde açıklayıcı anlayışlar sağlayabilir.

  Holotropik hallerde yaşanan deneyimlerin önemli bir unsuru, doğrusal zamanı aşması ve evrendeki olayları kozmik astronomik bir ölçekten görmeyi mümkün kılmasıdır. Tüm ihtişamına rağmen, uzun zamanı kapsayan Maya takvimi ya da diğer adıyla Büyük veya Platonik Yıl takvimi, vizyoner deneyimlerden ilham alan çeşitli bilgilerle karşılaştırıldığında çok mütevazi kalmaktadır. Bunlara örnek olarak, evrenin yaşının milyarlarca yıl olarak hesaplandığı tantrik bilimi (modern kozmologların tahminine yakın bir sayıdır) ya da Hindu dini ve mitolojisinde yer alan milyarlarca yıllık Kalpa'lar veya Brahman Günü gibi kavramları verebiliriz. Kadim Maya kahinlerinin vizyonları, kutsal teknolojilerin de sayesinde, gelecekteki yüzyıllara kolayca ulaşabilmekteydi.

  Galaktik hizalanma ile ilgili Maya kehaneti, astrolojik gözlemler ve astrolojik tahminler ile sınırlı değildir; mitolojiyle, C.G Jung'un ifadesi ile kolektif bilincin arşetip alanıyla yakından bağlantılıdır. Örneğin, Maya kahinleri Aralık gündönümü güneşine "Kozmik Baba" ve Samanyolu'na da "Kozmik Ana" demişlerdir. Galaksinin merkezini, modern astronominin dev bir kara delik yerleştirdiği alanı, onun yaratıcı ve yok edici rahmi olarak görmüşlerdir. Galaktik hizalanma zamanı da böylelikle kozmik hieros gamos, yani Dişil ile Eril arasındaki kutsal evlilik olarak görülmüştür.

  2012 yılında Güneş, Samanyolu boyunca uzanan ve ışığını ikiye bölermiş gibi görünen ve Büyük Kara yarık olarak bilinen bir kozmik toz bulutunun kenarına kadar gelmiş olacaktır. Mayalar bu kara yarığı Xibalba Be (ruhlar diyarına açılan yol) diye adlandırırlardı ve onu bir doğum ölüm ve doğum yeri olarak görürlerdi. Onlar için bu, Kozmik Ana Kreatrix'in 2012 yılında Aralık gündönümü güneşinin yeniden doğacağı doğum kanalıydı. Aynı anda da ölüm yeriydi çünkü ruhlar diyarına, ölülerin ve doğmamışların dünyasına açılan kapıydı. Açıktır ki bu tanımlamalar Mayaların gökyüzüne dair günlük hayal güçleri ve imajinasyonlarının ürünü değildi, bunlar Mayaların arşetipik dünya, gezegenler ve süreçler hakkındaki çok derin doğrudan kavrayışlarının ürünüydü.

  Maya kehanetinin Kahraman İkizler Hunahpu ve Xblanque'nın hikayesi ile de mitolojik olarak bağlantısı vardı. Hikayeye göre ikizler ölü tanrılar tarafından ruhlar diyarı Xibalba'ya top oyunu oynamaya davet edilirler. Xibalba Tanrıları onları bir çok işkencelerden geçirir ve kardeşler bunların hepsinin üstesinden gelirler, sonunda ölürler ve güneş ve ay olarak yeniden doğarlar (bazı anlatımlara göre Güneş ve Venüs olarak ) Hikayenin konumuzla de ilgili olan kısmı ikizlerin iblis Vucub-Caquix (Yedi Papağan) ile olan savaşıdır. O kendisini daha önce yaratılmış olan dünya ve günümüz dünyası arasındaki alacakaranlık dünyanın güneşi ve ayı olarak gören kibirli, bencil ve itici bir hükümdardır, Döngünün sonunda baskın hale gelen Ego arşetipinin bir temsilcisi olarak görülmektedir. Yedi Papağan ile Yeni Ahitte yer alan zamanın sonu hükümdarı, canavar ya da deccal ile arşetipik bir parelleliği vardır.

  Hunahpu ve Xbalanque yedi papağanı yenmiş, (şiddet aracı olan) dişlerini sökmüş, zenginliğini ve gücünü ondan almışlardır. Bunu yaparak, kişiye ait olmayan holistik ilahi bilinci temsil eden, tüm varlıkları önemseyen, politik kararları gelecek nesillere göre (Amerikalı yerlilerinin deyimi ile, sonraki yedi nesli nasıl etkileyeceğini dikkate alarak) veren adil bir hükümdar olan babalarının, Hun-Hunahpu'nun dirilişini sağlamışlardır.

  Holotropik hallerin araştırılması, psikedelik (hayal gördüren) terapi, holotropik nefes çalışması ve ruhsal yetenekleri olan insanlarla çalışmalar mitoloji anlayışına büyük katkılarda bulunmuştur. Mitler genellikle modern vurgu yazarlarının hikayelerindekine benzer şekilde insan fantezisi ve imajinasyonunun ürünü olarak değerlendirilmiştir. J.G. Jung ve Joseph Campbell'in çalışmaları ise mitolojiye kökten yeni bir anlayış getirmiştir. Bu düşünüre göre, mitler varolmayan ülkelerdeki hayali kahramanların kurgu hikayeleri, bireylerin uydurduğu fanteziler olmayıp tam aksine, insanlığın kolektif bilinçdışından kaynaklanan ve Jung'un arşetip olarak adlandırdığı, fiziğin ve kozmozun ilksel düzenleyici prensiplerinin tezahürleridir.

Kaynak; Ruh ve Madde Dergisi - Sayı 610

 

© Astroset 2003-2012