Her
hareket bu büyük tekamül ve inkişafın tahakkuku için lüzumludur.
İnsanların aksaklık halinde gördükleri bozucu yıkıcı ve
kendilerini rahatsız edici bazı hadiselerin menfi durumları,
onların, kainattaki nizam ve ahengi teşkil eden büyük inkişaf
istikametinden ayrılmış olduklarını asla ifade etmez.
Etrafımızdaki bütün yürüyüşlerin muayyen bir
gayeye doğru gittiklerini görüyoruz. Tekamül ve inkişaf
isimleriyle adlandırdığımız bu gaye aşikar olarak; gözlerimizin
önünde cereyan edip durmaktadır. En küçüğünden en büyüğüne
kadar her şey bir inkişaf akışı içindedir. Bir bebek zayıf
ve cılız olarak doğar, büyük, kahil, kuvvetli ve verimli
bir insan halini alır, nihayet ihtiyarlar, olgunlaşır ve tecrübe
sahibi bir varlık kudretiyle dünyaya gözlerini kapar, fakat
onun yerinin daha mütekamil, daha münkeşif yeni jenerasyonlar
birbirini müteakiben doldurur. Bu arada maddelerin kaliteleri
değişir. Onları kullanma tarzları daha yüksek tertiplere
tabi tutulur, eskiden tahayyül bile edilemeyen seyyal ve mudil
madde halleri insanların elinde birer oyuncak haline girer. Her
şey, hatta ölümler, harfler, felaketler, binbir ıstırap
kaynağı olan hadiseler kendi kadroları içinde hep inkişaf
ve yükseliş halindedirler.
Bir tek hareket bile boş ve manasız değildir. Her
hareket bu büyük tekamül ve inkişafın tahakkuku için lüzumludur.
İnsanların aksaklık halinde gördükleri bozucu, yıkıcı ve
kendilerini rahatsız edici bazı hadiselerin menfi durumların,
onların kainattaki nizam ve ahengi teşkil eden büyük inkişaf
istikametinden ayrılmış olduklarını asla ifade etmez. Çünki
bu menfilik bu aksaklık, insan bilgi ve görgüsünün dar
kadrosundan taşamayan kısır bir görünüşün mahsulüdür.
Böyle olunca, büyük bir inkişaf yolundaki bütün bu
hadiseler elbette kendi kendilerine olmuş şeyler değildirler.
Çünki böyle ahenkli bir yürüyüş, nizam, tertip, program
ve bilhassa namütenahi evvellerini, namütenahi sonralarını müdrik
şuur ve kudretlere dayanan üstün bir idare işidir. Bu idare
kudretidir ki, büyük prensipler dahilinde hadiselerin
birbirine zincirleme bağlanmasını neticelendirir. Bu irade
kudretidir ki, birbirine bağlı olan hadiselerdeki İlliyet
Prensibi dediğimiz Sebep Netice Kanunu'nun tecelliyatını
temin eder. Bu irade kudretidir ki, böyle her neticenin bir
sebebe, her sebebin, bir neticeye dayanması sayesinde kainatın
nihayetsiz değişiklikler, dağınıklıklar ve rabıtasızlıklar
içinde görünen en küçüğünden en büyüğüne kadar sayısız
olaylarının koca bir bütün halinde, tam bir ahenkle tekamül
ve inkişaf hedefine doğru yol almasını sağlar. İşte bu
bakımdandır ki dünyadaki her olayın, her hareketin manası
bu idare kudretini ifade eden büyük mekanizmanın
tecellilerinde gizlenmiş olarak bulunur.
O halde bu idare kudretinden fışkıran kainatın bütün
olayları, bize bir sürü tabiat sırrını ve bu arada asıl
kendi varlığımızın hikmetini ve manasını öğretir ki,
insanlığın bugün en ziyade muhtaç olduğu ana bilgi de işte
budur. Ve bugünkü beşeriyet tam idrakine varmış olmamakla
beraber bu bilginin peşinden çırpınarak koşmaktadır. (İstanbul
5.1.1959)
|