Başlıkta
“mucize” sözcüğünü kullandık ama tezâhürat ortamında,
“nasıl olduğu bilinmez” lik anlamında mucize diye bir
olgu olmadığını çok iyi biliyoruz. Bilgisayar diliyle,
“doğal ve sâbit disk”imiz olan beyin, 1000’den fazla müzik
konseri büyüklüğünde veriyi depolayabilecek genişlikte hafıza
kapasitesine sâhiptir. Beşerî beyindeki (özellikle de karmaşık
düşüncelerde payı olduğu düşünülen) “gliyal” hücrelerinin
sayısı, nöronların sayısından(en az) 10 kat daha fazladır.
Söz konusu “gliyal” hücrelerin ilginç işlevlerinden biri
de, aksonların çevresinde “miyelin” adı verilen kılıfı
oluşturmaktır.
Bu miyelin kılıf, elektrik
sinyalleri taşıyan aksonların dış yüzlerini izole ederken;
uç noktalarda da iletgenliği artırarak, bilginin en az kayıp
ile ve çok yüksek hızla öteki beyin hücrelerine geçmesini
sağlamaktır. (kaynak:www.cocukhayat.com)
Bu arada,
sinirsel uyaranları ileten bu aksonların, dünyanın çevresini
4 kez dolaşacak(160.000 Km.) uzunlukta olduğunu anımsayalım…
Beyin hücrelerinin, aralarında haberleşmek için elektrik
sinyalleri gönderdiği uzun zamandır biliniyor. Bu iletişim
şekli, günümüzde; elektrotlardan, manyetik rezonanslı tarayıcılara(MR)
kadar farklı teknolojilerle kaydedilebilmektedir ama bu
verilerin yorumlanması henüz becerilemiyor. Bu bilinmezlik
(Kur’an diliyle) henüz “Gayb” durumunda...
Bu birkaç satır not, beşeri beynin bilinen en ilginç
yanlarından sadece birkaç örnek ama onun elbette ki
bilinmeyen yanları bilinenlerden daha çok. Bu bilinmeyenlerin
bir kısmı İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT bilgileriyle bilinir
duruma geldi. Örneğin, bir aileye bebek olarak gelecek varlığın
beyin hücrelerini oluşturan varlıklar spatyomdayken bir arada
bulunurlar. Bunları bir arada tutan etmen, o beyin aracılığıyla
bir ömür boyu yönetilecek organizmanın (dünya bedeninin) asıl
sâhibi olan evren varlığıdır. Başka türlü bir söylem
ile, spatyomdaki beyin hücreleri topluluğunun manyetik alanları,
enkarne olacak varlığın tesirliliği (müessiriyeti) altındaydı
bebek doğmadan önce(85)(*).
Yani kısacası iş, fizik dünyada
görünür duruma gelmeden çok önce spatyomda başlıyor. Bu
da demektir ki, günümüz maddeci bilimi için “gayb”
durumunda olan bilginin bir kısmı “gayb” olmaktan çıkmıştır…Dünyaya
yeniden enkarne olacak varlık dünyada bir ömür boyu
kullanacağı bedeni oluşturma aşamasının başlangıcında;
anne ile babanın erkek ve dişi hücrelerinin birleşmesiyle
oluşan “aşılanmış yumurta ile bağlantı kurar” (85).
O bedenin asıl sâhibi varlık, daha spatyomdayken etkisi altında
tuttuğu beyin hücreleri varlıkların manyetik alanlarına
etki ederek aşılanmış yumurtanın ruşeymin beyin hücreleri
topluluğunun oluşumunu başlatır.
Ruşeym oluşunca, beyin hücreleri varlıkları insan
varlığının tesir ve yardımıyla kendi bedenlerini beyin hücrelerini
kurarlar; yani bu şekilde oluşan beyin aracılığıyla varlık,
sinir sisteminin kalan kısımlarını ve bedenin tüm öteki
organlarını oluşturur. Ruşeymin ilk devrelerinde beyin hücreleri
topluluğuna ancak gerektiği kadar tesir gönderilir. Ruşeymin
oluşumu, fetusun gelişimi ve sonunda insan bebeğinin doğumu
anlarında, ihtiyaca göre, onun; beyin hücrelerinden oluşan
manyetik alana göndereceği ve bağlayacağı tesirlerin miktarı
da artar. Bebek doğduğu anda o bedenin asıl sâhibi olan varlığın
tesirlerinin önemli bir kısmı (8’de 7’si) bebek bedene bağlanmış
olur (86).
“Beyin ölümü” denen olayda da, bu oluşun hemen
hemen tersi olur: Bu da, beyindeki hücre varlıklarının
bedenlerini terk etmeye başlamalarıyla gerçekleşir. Beyin hücrelerine
enkarne olmuş varlıkların bedenleri olan bu hücreleri terk
edişleri, bu hücreler topluluğunun manyetik alanlarına
egemen olan varlığın bedenle olan ilgisini kesmesi demektir.
Görüldüğü gibi “doğum” denen enkarnasyon ve “ölüm”
denen dezenkarnasyon; ruhsal varlığın, bir organizmaya
tesirini bağlaması ve “ömür” denen sürenin sonunda da
tesirliliğini sonlandırmasından başka bir şey değildir.
Biz yukarıda bir bedenin yöneticisi durumunda olan beynin oluşumunu
“fizik ötesi” (**) görünümünden başlayarak gözden geçirdik.
Esasen döllenmeden ve ruşeym oluşumundan başlayarak
dokuz aylık süre boyunca beyin oluşumunun evrelerini, bu
arada sâdece; temporal, parietol ve frontal lobların oluşumunu
değil serebral korteksin, limbik sistemin ve beyinciğin ortaya
çıkışını ayrıntılı bir şekilde günümüz maddeci tıp
biliminden öğreniyoruz. Sâdece bir tek organın oluşumu bu
kadar hayret verici ve muhteşem bir olgu iken pek çok organdan
oluşan o küçük yavru bedenin tamamının tam bir uyum içinde
oluşması ve bilinen süre içinde kıpır kıpır bir canlı
olarak annenin kucağındaki yerini alması özellikle ruhçuluk
kültürü olmayanlarımız için başlı başına ilâhi bir
“mucize” değil midir? Bir tek hücrenin içindeki düzen, işleyiş
ve bu hücrenin başka hücreler ve çeşitli moleküllerle
etkileşimi bizleri bu kadar hayran bırakırken milyarlarca hücreden
oluşan bedenin tamamının bir ömür boyu canlı kalması
ortamla etkileşimi ve bağlı olduğu ruh varlığına hizmeti
için “mikro evren” sözcüğü azdır bile….
|