Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

 

Düşünce - Varlığın Şuur Etkinliği

Haszırlayan: Selman GERÇEKSEVER

  Düşünme; mümkün olan / olmayan, gerçek ya da gerçek dışı, olası ya da rastlantı olan (anlamlı rastlaşma)hemen tüm alanları kuşatır. Bununla birlikte, düşünmenin de tamamen kuşatmadığı anlamlar vardır. Örneğin, Mutlak Varlık alanı, düşünmeden daha çok, inanmanın alanına girer. Düşünme çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Düşünme yeni bir durumu hemen kavrarsa, düşünmenin bu şekline “zekâ” ; belli problemleri tasarlar, onları açık seçik anlatıp açıklarsa buna “akıl” denir. Eğer düşünme bir şeyi ya da bir durumu bir takım kavramlara gerek duymadan hissederse (duyumsarsa), onun bu şekline ise “sezgi” (intuition) denir. Hiçbir kayıt ve koşula bağlı bulunmadan ortaya çıkan düşünme şekli de “hayal” dir.

  Tüm bunlara ek olarak, bir şeyi düşünebiliyorsak; o ne kadar soyut olursa olsun, bir yerlerde var demektir. Düşündüğünüz şey / konu bizim bulunduğumuz çevrede hatta dünyada olmasa bile, evrende bir yerlerde var demektir. Çünkü var olmayan bir şey düşünülemeyeceği gibi, kavramla da ifâdeye konamaz. Düşünce söz konusu olunca; “doğru düşünmek” ya da “yanlış düşünmek” kavramları akla gelir: “Pozitif düşünmek gerek…” deriz. İsa Peygamber, “Düşüncelerinizden de sorumlusunuz” demiştir. İlk Çağ filozoflarından ünlü Parmanides’e göre, doğru düşünmek, var olanı düşünmektir. Ona göre varlık vardır ve var olmayan şey yoktur, vb.vb.

  Düşünme, “önermeler arasında bağlantı kurup, bunların birbiriyle olan ilişkilerini ortaya çıkarmak  ve bunlardan hareketle başka bir sonuç elde etmektir.”  Düşünme konumuz olan bilgiyi bilgi ile sınamak ve bilgiden bilgi elde etmek düşünmekle olasıdır. Her şey gibi bilgi de bir gelişim aracıdır ve onu işletip / işleyip ondan yararlanmak düşünmekle oluyor. Biliyoruz ki, düşünmek, zihnin çalışması ve aklın işletilmesiyle olası. Durum böyle olunca; düşünmeye, özgürce düşünmeye önem vermedikten sonra, bilgi artamaz. Düşünmek, bilgiyi kullanmaktır ve bilgi de kullanılıp uygulansın diye vardır zaten… Kullanılan bilgi çoğalır, paylaştıkça artar ve genişler. Böyle yapıldığı zaman bilgi kendini bireysel iç zeminlerde ve mekânlarda kendini “inşa eder ve kök salar”. Tüm bunlar düşünme, daha da iyisi isâbetli ve becerikli bir kavrayış ile olur.

  Düşünce, düşünülmüş ve ortaya konmuş bir fikirdir; düşünme ise, bir eylemdir; aklın eylem durumunda, işler durumda olmasıdır. Bu durumda düşünce, düşünme işinin bir ürünüdür. Düşünerek yararlı / doğru düşünceler üretmek, bildiğini sorgulamakla, bilgiyi bilgi ile sınamakla olasıdır. Bu makbul durum da, aklın; sürekli eylem durumunda, işler durumda olmasıyla olanaklıdır ve esâsen ALLAH da bizden, aklımızı bu şekilde kullanmamızı ısrarla istiyor. Çünkü gelişim açısından, içine girip çıktığımız olguları ve yaşam sınavlarını halletmemiz bakımından çok önemli. İsâbet ve becerikli bir kavrayış ile kullanılan akıl, sağlıklı düşünmek başta olmak üzere; ibret ve öğüt almak, cehâlet içinde kalmamak, (gönül yönünden) kör ve sağır olmamak ve hidâyete ermek bakımından kişiye yarar sağlar. Görülüyor ki, aklı isâbetli ve becerikli bir şekilde kullanmak, her iki âlemde de işlerin en ulusu ve hayırlısıdır. Hz. Muhammed’den rivâyet edilen şu hadis de; aklın hem dünyadaki, hem de öte âlemdeki önemini en güzel şekilde vurgulamaktadır: “Cebrail’e, insanlarda ululuğun önderliği neyle olduğunu sordum, ‘Akılla’ dedi.” (Abdurraûf Al Munâvi: Künûz Al Hakayık Fi Hadîsi Hayr Al Halâyık)

  Birey zihnini çalıştırma ve aklını isâbetli ve becerikli bir şekilde kullanma duyarlılığı içinde yaşarsa (ki bu düşünce eylemdir); bu duyarlı tutumu onu gerçeklerin keşfine yönlendirir. Bundan dolayı, Kur’an’daki birçok âyette ek olarak; sâdece Hz. Muhammed değil, Hz. Ali de aklın ve akıllıca hareketin erdemini ve “doğru yolu” un akılla bulunabileceğini, aklı bir kenara koyarak, yalnızca imânla hareket etmenin makbul olmadığını ve her vesileyle anlatmaya çalışmışlardır. ALLAH bizden böyle olmamızı istiyor ve belki de “ALLAH’a yakın olmanın güzelliği” (Ali İmran 14) buradadır.

  Aklı çalıştırmayıp, inanç / imân durumunda kalmak, atâlet sözcüğünde anlamını bulan tembelliktir ki, câhillik (câhiliye) döneminden kalma Araplar, Peygamberin tüm uyarılarına karşın atalarından kendilerine aktarılmış bulunan bilgilerin onları irdelemeden, doğruluk derecelerini anlama zahmetine girmeden uygulamakta ısrar etmişler ve sonunda kaybeden kendileri olmuştur.

  Ataların bu şekilde tartışmasız kabul edilerek putlaştırılması (ecdatperestlik); sâdece Müslümanlık’ta değil, Hristiyanlık’ta da insanları körü körüne taklitçiliğe sevk ederek, gelişim açısından ağır bedeller ödemelerine neden olmuştur. Bu, iyiyi kötüden ayırt etme (temyiz) yoksunluğundan kurtulmak için sıkıntılı yaşam sınavları vermek zorunda kalmışlardır. Akıllarını kullanıp, Peygamber’in uyarı ve öğütlerine uymuş olsalardı, bu sıkıntılara ve ıstıraplı eprövlere gerek kalmayacaktı. Örneğin, eğer Mekke müşrikleri akıllarını isâbetle ve becerikli bir şekilde kullanabilen temyiz sâhibi kimseler olmuş olsalardı, atalarını körü körüne taklit etmenin, insanı aşağılatan sefâletine asla düşmemiş; taklit ettikleri şeyin kökenini araştırarak atalardan kalma inançlarını irdeleyerek, taklidin aslında kendilerini yavaş yavaş ALLAH’tan nasıl ulaştırmış olduğunu idrak etmiş olacaklardı. 

  Aklın isâbetle ve (gelişim açısından) olumlu yönde kullanılmaması, vicdan yoksunluğunu ve akıl fukaralığını da beraberinde getirdiğinden; sâdece İslamiyet’te değil, İslamiyet öncesinde de aşikâr ve gizli şirk yaşanmıştır. Bu durum, ne kadar kötü bir talihsizlik ise; aklı, yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız şekilde işletmek ve kullanmak da o kadar makbul ve erdemli bilge insanlara özgü bir durumdur. Ünlü İslam filozofu Kindî’den öğrendiğimiz kadarıyla, İlkçağ filozoflarından Eflatun akıl gücü üstün gelen insanı meleğe benzetmiştir. Ünlü filozofun bu konudaki söyleminin tamamı şöyledir: “Açgözlülük / doymazlık gücü kendisine üstün gelen kimse; domuz, öfke gücü üstün gelen köpek, akıl gücü üstün gelen ise melektir.” Nefsin egemenliğinden kurtarılmış böyle bir akıl ile kişi birçok şeyi idrak etmekle kalmaz, kendisinin bir yaratılmış olduğunu ve dolayısıyla bir yaratıcının da olması gerektiğini anlar ki, bunlar “inanıp sâlih amellerde bulunan” (İnşikak 25) kimselere özgü ya da buna aday bireye yaraşır güzel durumlardır. Akıllarını isâbetle ve gelişim yönünde beceriklilikle kullanabilen gönül akıl sâhiplerinden beklenen de budur.

  Zihin çalışması ve aklın işletilmesi demek de olan düşünmenin önemine çeşitli açılardan buraya değin değindikten sonra, düşüncenin ve düşünmenin biraz da teknik yanına bakarak yazımızı sonlandıralım: Düşünce, enkarne varlığın aşkın şuurunun; mekânı, zamanı ve realitesidir. Varlığın aşkın şuurunun zamanı, mekânı ve realitesi arasında yaptığı gidiş gelişler (sirkülasyon, cevelan) onun “düşünce hareketleri”ni oluşturur. Bedene bağlı öz şahsiyetimizin bedendeki tavırlarından biri düşünce (ler) şeklinde kendini gösterir. İnsan düşünürken bir enerji etkinliği içindedir. Bu enerji, öz şahsiyetimizin şuur enerjisidir. Görülüyor ki, düşünce, şuurun, enerjetik etkinliklerinden biridir ve bedende görünen şeklidir. Şuur enerjisi, enkarne varlığın aksiyon alanının gerektirdiği tüm koşullara göre bedende düşünce olarak ortaya çıkar.

  Varlığın şuurunun söz konusu enerjetik etkinliği, dünyadaki bedenini terk ettikten sonra da (spatyomda) sürüp gider. Ancak, şuur enerjisinin bu tavırlanması / etkinliği değişik bir şekilde oluşur; o tavır doğrudan doğruya şuur enerjisinin tavrıdır artık.

  Tüm bunlardan anlaşılıyor ki, düşüncenin kaynaklandığı yer beyin değil, beşerin aşkın yanının şuur etkinliğidir. Enkarne durumundayken özbenliğimizin şuuru, başka enerji mekânları ile bağlantılıdır. Bundan dolayı, ilham alırız, vahy alırız, ruh planlarının lütfettikleri enerjileri alırız.

 

YARARLANILAN KAYNAKLAR

KUR’AN

SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ

İSLAM FELSEFESİ, Prof. Dr. Necip TAYLAN

CEHÂLETİN TAHSİLİ, Prof.Dr. Hüseyin ATAY

İSLAM’da AKLIN ÖNEMİ, Prof. Dr. Ahmet Y.ÖZEMRE

İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, Dr. Bedri RUHSELMAN

http://www.astroset.com/bireyselgelisim/gun/g63.htm

 Yayın Tarihi:08 Kasım 2015 

 

© Astroset 2003-2015