Evrenin bir tesirler
örüntüsü olduğunu, varlıkların; hem tesir alan, hem de
çevrelerine tesir yayan bir durumda olduklarını biliyoruz.
Ayrıca, tek bir varlığı ele aldığımızda, bu varlığın
düşeyden ve yataydan gelen iki ana tesir altında bulunduğunu
da Önder Plan’ın(1) verdiği bilgilerden öğrenmiş durumdayız.
Bu durumda, tesirler konusunun önemi bir kat daha
artmaktadır. Maddesel ortamda her birim düalitenin manyetik
alanı vardır. Varlıklar birbirini manyetik alanları
üzerinden etkiler ve etkileşirler. Ruh ve madde ilişkisi de
böylece tesirleşmeler şeklinde sürüp gider. Ruhların tekâmül
ihtiyaçları birer gereklilik(îcap) olduğu gibi,
maddenin(varlığın) ruhun ihtiyaçlarına tepki/yanıt vermesi
de bir gerekliliktir. Ancak bu etkileyiş ve etkileniş
doğrudan değil, çok dolaylıdır; çünkü bu ikisi cevher olarak
birbirinden tamâmen farklıdır. Ancak, genel anlamda ruh ve
madde arasındaki etkileşim, her ikisini de tesirliliği
altında bulunduran Aslî İlke’nin kudreti tarafından
sağlanır(2). Genel anlamda, bir tesirin kendi işlevini
yerine getirmesi demek, Aslî İlke’nin gereklerinin
maddelerde gerçekleşmesi demektir ki, bu da “değer
farklanması mekanizması” ile olur(3).
Aslî İlke’nin gerekleri
kapsamında evrende tezâhür eden tesirler ile ruhların
tekâmül ihtiyaçları karşılanır. Varlıklar, tesirleri
kullanarak evren cevherinin sonsuz hareket olanaklarını
ruhların tekâmül ihtiyaçları için değerlendirirler. Tüm
bilgilerimizin ve sezgilerimizin dışında kalan ve
erişilmezlerin erişilmezi olan Aslî İlke, kudretiyle;
ruhların tüm tekâmül ihtiyaçlarını evren cevherine ve evren
cevherinin bu ihtiyaçlara verdikleri tepkileri yeniden
ruhlara yansıtır(4). Aslî İlke’nin kudreti sâyesinde, her
biri birer birim düalite olan maddesel formlar ruhların
hizmetine sokulmuş durumdadır. Aslî İlke’nin gerekleri
olarak evrende tezâhür eden tesirler, aşkın(müteal)
gerekleri de bünyelerinde taşıyarak evrenin en küçük
zerresine kadar nüfûz eder ve işlevlerini gerçekleştirirler.
Tesirlerin işlevlerine göre madde cevheri
şekillenir(formasyonlar, deformasyonlar, transformasyonlar),
değişir ve gelişir. Bu şekilde evrenin tüm parçacıkları
ruhların ihtiyaçlarına göre değerlendirilir, yönetilir ve
yönlendirilir.
Ruhlarla evrenler arasındaki
ilişkiyi ve etkileşimi kuran tesirler iki ana grupta
toplanabilir ama bunların her biri de sanki 2 farklı tesir
içerir(toplam 4 grup tesir). “Aslî tesirler”
dediğimiz birincil tesirlerin evren içindeki kısımları,
maddeyi de hareketlendiren tesirlerdir. Aslî kaynaktan gelen
tesirlerin evren dışında kalan kısmı evren sâkinleri için
bilinmez(gayb) durumdadır. Bu birinci grup tesirler;
ruhların ihtiyaçlarını evrene, (bu tesirler karşısında)
maddesel formların tepkilerini de yeniden ruhlara
yansıtırlar ki, kısaca bunlar ruhlarla ilgili (ruhlara âit)
tesirlerdir(5).
İkinci grup tesirlere
gelince, bunlar evrende toplumsal(mâşerî) etkileşimin ve
gelişimin zorunluluğu olan maddenin değişimleri için Aslî
İlke’den gelen tesirlerdir ki, bunlar Aslî İlke’nin
gerekleri kapsamında varlıktan varlığa yönelik işleri
gerçekleştirir. Ruhlardan kaynaklanarak evrene giren
birincil tesirler(gene Aslî İlke’den gelmekle berâber)
elbette ruhların “davranışlarının” ve de
ihtiyaçlarının birer ifâdesidir. Bu birincil tesirlerin
işlevi, ruhlarla evrenleri birbirine yansıtmaktır. Bu
tesirler, varlıkların ve onların bedenlerinin belirli yapı
ve mekanizmalarına da katılırlar. Yine bu tesirler, “varlıklar,
gereklilikler(icaplar) ve idrakler birliği(vahdeti) olan
Ünite”den evrene girer ve Ünite’den âyarlanmış
olarak hedef vasattaki bir bedene yönelirler. Bu tesirler
aynı zamanda, ruhlarla varlıklar arasındaki bağlantıyı
sağladıklarından, bunlara “tekâmül değerleri”
de deniyor. Ruhların tekâmül ihtiyaçlarını karşılamak ve
evrendeki maddesel formları şekillendirmek ve değiştirmek
için Aslî İlke kaynaklı kudrete gelince, bu da gene; evrenin
dışından Ünite’ye girerek, oradan âlemleri, onların içindeki
varlıkları, uzaysal objeleri toplumsal/mâşerî gelişimin
gereklerine göre yönetmek ve yönlendirmek üzere evrenin tüm
bileşenlerine dağılırlar ki, bunlara da “yüksek/esâsi
tesirler(esâsi değerler)” denir.
Yukarıda değinip
geçtiğimiz Aslî tesirin birinci kısmındaki tesirler;
ruhların tekâmül ihtiyaçlarını evrene, onların evrendeki
tepkilerini de ruhlara yansıtan tesirlerdir ki, bunlar aslî
tesirin ruhlarla ilgili cephesidir. Asli tesirin ikinci
kısmındakiler ise evrenle/maddeyle ilgili
cephesidir(veçhesidir). Bunlar evren maddesinin(varlıkların
bireysel/toplumsal gelişim zorunluluklarına göre)
değişimleri için gerekli olan tesirlerdir(6). Asli tesirin
ruhlarla ilgili cephesini oluşturan bu tesirler aynı zamanda
ruhların davranışlarının ve tekâmül ihtiyaçlarının birer
ifadesidir. Ruhlarla evrenleri birbirine yansıtmak ve bu
şekilde ruhların tekâmülünü ve maddenin gelişimini sağlamak
için Aslî İlke’nin kudretinin evrendeki (tesirler şeklinde)
tezâhürü, evren dışından gelen asli tesirlerin ikinci kısmıdır.
Bu tür tesirler ruhların hizmetindeki varlıkların (ve
onların tezâhür uzantısı olan bedensel benlerin) belirli
yapı ve mekanizmalarına da katılırlar. Yukarıda sözü edilen
Aslî İlke kaynaklı “kudretler”, Ünite’den
süzülerek evrene girip, ruhların tekâmül ihtiyaçlarına göre;
evrende âlemleri, genel anlamda tüm uzaysal objeleri
bireysel/toplumsal gelişimin gereklerine göre hazırlamak
üzere evrenin her yanına dağılan esâsi /yüksek tesirlerdir.
Aslî İlke’nin kudretinin evrendeki tezâhürü olan esâsi /
yüksek tesirler maddesel yapıların/formların yaratılışında
da(“imalat” anlamında) kullanılan tesirlerdir.
Esâsi/yüksek tesirlerin işlevi, herhangi bir madde vasatında
o vasatın bileşenlerini biraya toplayarak maddesel oluşumlar
ortaya çıkarmak ve bunlardan, varlıkların gelişim
ihtiyaçlarına göre irili ufaklı(çeşitli büyüklükteki uzaysal
objeler şeklinde) varlıklar için gelişim ortamları
yaratmaktır(îmalat anlamında).
Aslî tesirlerin üçüncü
kısım tesirlerine
gelince; bunlar gene Aslî İlke’nin gerekleri kapsamında
olmak üzere, evren içindeki belirli gelişim aşamalarında
bulunan varlıklardan çevreye yansıyan tesirler grubudur.
Bunlar, varlıklar tarafından kullanılan esâsi/yüksek
tesirlerin kullanımından sonra çevreye yansıyan/yansıtılan
2.derece(tâli) tesirlerdir. Bu tesirler
yöneltildikleri/yansıtıldıkları hedeflere göre şiddetleri
ayarlanmış tesirlerdir. Beşerî iletişim ve etkileşim
kapsamında toplumun bireylerinin birbirine gönderdikleri
tesirler de bu kapsamdadır.
Dördüncü
derecedeki tesirler ise, yüksek(“esâsî”)tesirlerin
bir madde formunda kullanıldıktan sonra, tamâmen değilse
bile büyük ölçüde değişmiş olarak depo edilen tesirlerdir.
Örneğin, madde formlarının manyetik alanları bu tesirlerin
kapsamına girer. Belli bir sistem içinde otomatik
etkinliklerin yapılması da depolanmış bu kaba tesirlerle
yapılır(7).
|
(1) İLÂHÎ NİZAM ve
KÂİNAT
adlı eseri oluşturan bilgiler.
(2)
syf. 62
(3)
syf. 22, 23, 26, 27, 36, 48, 61, 66, 82, 98,
104, 139, 166, 298, 303, 304.
(4)
syf. 63
(5)
syf. 64
(6)
syf. 63+64
(7)
syf. 65 |