Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

 

Devre Sonunun Genel Görünümü

Hazırlayan : Selman Gerçeksever  

 

Gelişim devreseldir. Dünyanın, üzerinde yaşanabilir özellikler kazanmasından günümüze kadar kaç gelişim devresi geçmiştir bilinmez ama içinde bulunduğumuz devrenin sonlarında bulunduğumuzu biliyoruz. Gelişimin temposu ve ivmesi artmış, zaman hızlanmış gibi algılanmaya başlanmıştır(Schuman rezonansı). Her devrenin ve dolayısıyla devre sonunun kendine özgü bir “havası” vardır. Bu hava, her şeyden önce devrenin rabbi olan Ruhsal İdare Mekanizması’nın kendi karakterini ve O’nun “damgasını” taşır. Bu tesirlilik ve onunla gelen bilgi ânidan ortaya çıkan/çıkacak bir rahmet değildir ve evrensel Tedric Yasası her zaman devrededir. Buna bağlı olarak Ruhsal İdare Mekanizması’nın devre sonuna özel tesirliliği âniden ortaya çıkmayacağı gibi, evrensel sempatizasyon ilkesine bağlı olarak kendisine uyumlanabilecek olgunluğa gelmiş varlıkları yavaş yavaş(tedrîcen) belli bir hedefe yönlendirmeye başlar(SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, syf. 625).

Bu varlıklar beşerî topluluklar içinde(“öbekleşmeler” şeklinde)(6); özverili, “yüksek” vicdanlı, yaratıcı, yol gösterici, fehim ve feraset sâhibi insanlar olarak belirginleşirler. Beşeriyetin zaman içindeki gelişimiyle, yavaş yavaş bu insanların sayısı artırmaya başlar. Başka türlü bir söylemle, vicdanının sesini ve emrini kolayca duyan insanların sayısı artmaya başlar. Bu anlamda “kurtuluş”a yönelik iyi bir “aday” olabilmek için “en az %70 vicdanı ile hareket edebilen bir insan olmak gerek”(SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, syf. 299) ama daha da iyisi “mâkul vicdan”la hereket etmek ve yaşamaktır. Mâkul vicdan, esas itibarıyla ferdin, sâdece vicdanı ile hareket etmesi, ayrıca kendi şuurunun edinimi/kazanımı(iktisabı) kadar bu bilgi ile de hareket etmesi demektir. Bu durum, vicdan kademesinin zorlayıcı hâlini aşmış, doğrudan doğruya varlığın sorumluluk alanını genişletmiştir. Bu aşamayı(gelişim düzeyini) devreden önce de tamamlamış olanlar için, en az mâkul vicdana ihtiyaç vardır. Bu düzeydeki varlıklar için söz konusu, şuurda uyandırıcı tesir büyük ve çok önemli bir rahmettir. Bir bakıma, “son rötuşlar” niteliğindeki arınma gayretlerinden sonra bu durumdaki varlıklar “kurtuluş”un eşiğine gelmiş “adaylar” olarak kabul edilebilir. Burada söz konusu “arınma”nın nesnesi durumunda olan şeyler, ufak tefek dünyasal tutkular, süptilleştirilmiş de olsa bir takım duygusallıklar vb. ki; bunlar da son bir gayretle terk edildiği zaman, “büyük kurtuluşun adayları” kendilerini dünya gelişim okulunun “çıkış kapısı”nın önünde bulacaklardır. Bu güzel durumun SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ’nde(syf. 424) şöyle betimlendiğini görüyoruz: “Şimdi öyle bir ‘açık kapı’ önündesiniz ki, eğer elinizdeki ‘oyuncakları ve parlak ışıklı âletleriniz’i terk edebilirseniz, sizlere içeride iyi rehberlerin verebileceği iyi ‘kitaplar’ olacaktır. 

Bir kısmı, otomatik gelişim düzeyinin “yarı idrakli(1) enkarnelerinden (ama çoğunluğu bunun da altındaki gelişim düzeyindeki bireylerden) oluşan beşeriyet, bu durumundan dolayı kendi gelişimini daha da ağırlaştırıcı kusurlar içine düşmemesi için, dünya beşeriyetinin bu devresinden sorumlu ruhsal organizasyon tarafından gözetilip kollanmaktadır. Beşeriyetin bu durumda oluşunun başlıca nedeni; kendinden (insanın gerçek doğasından) habersizliği nedeniyle “nefisli bir sabırsızlık(2) içinde olmasından dolayıdır. Kendini bilmez beşerin bu durumu SADIKLAR PLANI tarafından şöylece betimlenmiş: “Bu günün  beşeriyeti, nefisli  sabırsızdır; cehennemin sıcaklığını duyumsamaktadır, oraya çekildiğini de bilmektedir. Ama İbrahim’e olan ona da olacaktır; ateşe atılacak ama ateşin göbeğinde yanmayacaktır. Demek ki insan, bir noktadan ana noktaya gelinceye kadar dehşetli ıstırap içinde kalacaktır. ‘Ateşten kapı’ geçildikten sonra, serin bir yapı olacaktır. Duvarın bir yanı ateş deryası, öbür yanı  Melekût’un kendisi. Bir elin içi ve dışı gibi…

Bu anlamda olmak üzere, beşeriyet gözetilip kollanmaktadır. Bu gözetim bir bakıma Yukarı'nın “çobanlık” görevidir. SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ'nde bu durum "sürü-çoban" benzetmesiyle verilmiştir: " Dışarıda kırda bir sürü koyun var… Onları çobanlar bekler ve bu çobanlar âdil ve bilgili bir efendiye tâbidirler. Çobanlar ise; sâdık, cefakâr ve işinin ehlidir. Sizler(bu konuya hizmeti vazife bilen kimseler) buna benzersiniz; sâdıksınız, cefakârsınız ama ehil değilsiniz. Çobanlık sanatını öğreneceksiniz. Şimdilik sürüler hareketli değil; diz çökmüş, yan gelmiş yatıyorlar, geviş getiriyorlar. Bunların ürkeceği, acıkacağı , yağmurdan, doludan, fırtınadan kaçışacakları zaman da gelecektir. Ama çoban, âdil ve bilgili efendisinin dediklerini yapacaktır; sürüyü bilinen şekilde, bilinen yoldan, bilinen yere götürecektir."(Sayf. 242)

Her devrenin kendine özgü bir “havası” olduğunu yukarıda belirtmiştik. Bu “hava”, her şeyden önce devrenin rabbi olan Ruhsal İdâre Mekanizması’nın(RİM) kendi karakterini, O’nun “damgasını” taşır. Devrenin Rabbi’nden kaynaklı söz konusu tesir devrenin kapanış günlerinde en üst düzeyine(süptiliteye, tesirliliğe) ulaşır. Özellikle günümüzde olduğu gibi, bir devrenin sonuna yaklaşıldığı zamanlarda, rahman ve rahîm olan şuurda uyandırıcı (“kıyam ettirici”) tesir artar; bu tesir, bir bakıma gelişime zorlayıcı rahmet yüklü bir etkidir. Süptilitesi giderek artan bu tesir ile devre sonuna enkarne  varlıkların kendi bireysel  tesirleri arasında potansiyel farkı hızlanarak değişir: Genel gelişim düzeyleri  uygun olanlar için bu değişime ayak uydurmak konusunda bir sorun söz konusu değildir, yâni söz konusu potansiyel farkı giderek azalır, uyum artar ama gelişmişlik düzeyleri uygun olmayanlar için (herkesin kendi özel durumuna göre) potansiyel farkı giderek artar teşevvüşe girmek ve hatta çeşitli psikolojik rahatsızlıklara uğramak kaçınılmazdır.

Söz konusu gelişmişlik düzeyine ulaşmak kolay değil, enkarne varlığın durumuna göre az ya da çok teşevvüş gerektiriyor. “Teşevvüş” zâten, yeni bir durumla karşılaşılınca ya da böyle bir durumun arifesinde içine düşülen şaşkınlık ve uyumsuzluktur. Bu aşamaya ulaşmak ve bunu deneyimlemek her varlık için kendi özel durumuna göre; güç, sıkıntılı, ıstıraplı ve yoğun teşevvüşlü  sınanmalara mâl olacaktır. Burada en az zorlananlar ve söz konusu şuurda uyandırıcı, kıyam ettirici tesire uyumlananlar devre boyunca ve enkarnasyonlar olgusu içinde kendini bu son günlere hazırlamış ve belli bir şuursal olgunluğa ulaşmış olanlar olacaktır. Esâsen devre boyunca dinsel ve inisiyatik öğretilerin temel hedefi beşeriyeti böyle bir sona ve kurtuluşa hazırlamak olmuştur.

Devre sonuyla ilgili Ruhsal İdare Mekanizması’nın (bu konuyla ilgili vazifeli evrensel organizasyonun) dünyayı büyük değişime/devre sonu devrimine hazırlamak için beşeriyete sindirmeye çalışacağı tesirlerinin  varlıklarda belli bir düzeyi bulması gerekir. İşte bu denge tutturuluncaya kadar geçen zaman ise; meşakkatli, ıstıraplı ve yoğun teşevvüşlerin deneyimleneceği son evredir. Tüm bu olup bitenler dünya realitesinin gerekleri olarak RİM tarafından belirlenir ve düzenlenir. Bir olayın ortaya çıkması, kuşkusuz kısa bir aşama/evre içerisinde olup bitmez. Örneğin, dünyada ortaya çıkan ve çıkacak bir olayda pek çok yönlü ruhsal kuşakların dengelenmesi ve bazı noktalarda da ayrılması gerekir.

  "Bir doğa olayının ortaya çıkışı iki konunun bir araya gelmesiyle olur: 1- Doğa olayının ortay çıkacağı madde planındaki ruhsal tesirin kapasitesi(sığası), 2- Bu madde planı içerisinde enkarne varlıkların gelişim yönünde gösterdikleri gayret ve aldıkları tesirin türüdür. Burada “kapasite”den kasıt; her devre içerisinde o devreden nasibini alacak varlıkların, içinde içinde yüzdükleri ruhsal tesirin özellikleri değişiktir. Yâni her devrenin görüp gözeticisi, çekip çeviricisi farklı bir plandır ve her planın kendine özgü bir yöntemi, bir davranış hâli ve bir tesiri vardır.”(3). 

Bu evrede sıklaşacak ve şiddeti giderek artacak olan, insanın alışık olmadığı doğa olayları ile doğal âfetler; beşerî atâleti yenmekte, kendisine bir rahmet olarak verilmeye çalışılan kıyam ettirici tesiri almakta gösterdiği tembelliği ve beceriksizliği giderecek yardımlar olacaktır. Bu durum, gelişmişlik ve titreşim düzeyi bu tesire uyumlanabilecek düzeyde olanlar için bir rahmet ama böyle olmayanlar için bir felâkettir.

Devre sonlarına özgü yaşam koşullarının olmazsa olmaz gerekleri içinde ve ayrıca, Yukarı’nın devre sonuna özgü şuurda uyanmaya zorlayıcı tesiri altında tüm enkarne varlıklar her biri kendilerine göre belli bir aşamayı kat etmiş olacaktır. Dünyanın bu devre sonuna özgü özel durumu, bir bakıma onun, evrenin bu köşesinde “laboratuarlık görevi”nden de kaynaklanmaktadır. Şöyle ki; SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ’ne göre(syf. 598) içinde bulunduğumuz hidrojen âleminin bir çok yerinde bizimkine benzer mukadderi taşıyan mekânlar (gelişim okulları uzaysal objeler) bulunmaktadır. “Dünyanın son devresi bir laboratuar denemesini/deneyimini andırır şekilde çok karmaşık deneylerin yapıldığı bir yerdir. Evrenin birçok yerinde sizinki gibi mukadderi taşıyan mekânlar bulunmaktadır. Şunu demek istiyoruz ki, “laboratuarlık görevi” yapmak bir aşağılatıcı durum değildir. Hemen hemen her uzaysal obje bu aşamayı geçirmiş ya da geçirecektir. Dünyanın bu görevi ona uzaysal bir nitelik de kazandırmaktadır.”

Bu demektir ki, bu laboratuarda; farklı derin araştırma ve incelemelerde bulunan varlık toplulukları azar azar, kısım kısım(ceste ceste), dalga dalga büyüyüp genişleyerek âit oldukları uzaysal objelerine gidecekler ve gerçek gelişim ihtiyaçlarının ifâdesi olan gerçek deneyimlerini/deneylerini geçireceklerdir. Asıl gelişim ortamları dünya dışı uzaysal objeler olan söz konusu varlıkların, dünyanın kadîm zamanlarından beri dünyayı ziyaret ettiklerini ve çeşitli şekillerde dünya beşeriyetini gözlem altında tuttuklarını biliyoruz. (4)

Dünya gelişim okulunun bu özelliklerinden dolayı gezegendeki gelişim ağır bir şekilde ilerler çünkü şuur çok dar(1), bilgi az, etkinlikler/çalışmalar otomatiktir. Enkarne varlıklar duygusallıklarını yönetebilmeyi öğrenmek ve zorluklara dayanma güçlerini(sabır) artırmak durumundadırlar. Bununla birlikte devrenin kapanış günlerine ulaşıldığında gelişimin temposu ve ivmesi daha da artar. Dünya insanı beşer, devre sonunun son evresinde ortaya çıkacak bu “hızlanma”dan yararlanacak, kendisine verilecek olan olanakları “yüksek hayr” uğrunda ve gerçekten “Rabb’e hizmet” amacıyla(“ALLAH  rızası için”) kullanacak olursa, kuşkusuz lâyık olduğu düzeye ulaşabilecektir. Devre sonunda gelişim ve değişim, bir kısım varlıklar için şuurun tam berraklaşması ve belirginleşmesi, başka türlü bir söylemle “vicdanın nefse galebe çalması”(SADIKLAR PLANI, celse 74) şeklinde ortaya çıkacaktır. Büyük devrim niteliğindeki bu değişime uymamak söz konusu değildir ve aslında tüm beşeriyet “yarı şuurlu ve fakat idraksiz”( S.P. celse 74 ) bir şekilde bu sürece katılmış durumdadır. Bir devrenin sonunda, varlıkların kendi şuur aydınlıklarıyla hareket etmeleri gerekmektedir. Hiç kimse başka bir kimseden medet umamaz(Kur’an, Mü’min 18). Kişinin çok  uyanık(müteyakkız) bulunarak o devrede yapabileceği son düzeltmeleri yapması, ağırlıklarından kurtulması şarttır. Bu anlamdaki arınmada ne kadar başarılı olursa, devre sonunun tesirliliğine o kadar kolay uyum sağlar ve kurtuluşu kolaylaşır.

Bu anlamda kurtuluşa yakınlıkları belirginleşmiş olanlar(gelişmişlik düzeyleri bu anlamda birbirine yakın olanlar) ya da başka türlü bir söylemle, realite/mantalite benzerliği içinde olanlar yer yer “öbekleşmeler”i (küçük toplulukları) oluşturacaktır. Bu gibiler ya kendiliklerinden ya da dış uzay kökenli zeki ve yardımsever varlıkların gayretleriyle hem korunacaklar, hem de bir araya getirileceklerdir(5). Bu durum devre sonu zaman diliminin varlıklara sağladığı bir üstünlüktür/yarardır(avantajdır). Kendiliğinden “öbekleşmeler”e gelince; bunlar “çeşitli beşerî vesile ve bahânelerle”(SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, syf.483) olacaktır ama bu, dışarıdan görünüş olarak böyledir çünkü hiçbir şey rastgele kendiliğinden olmaz, şöyle ki: Bir varlığın ana tesir kuşağı, yâni mensubu olduğu tesir planı ile bağlantısı onun genel gelişim ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak(doğru yoldan sapmaması, dağılmaması, yıkılmaması için) onun durumuna uygun olan tesirleri ona göndermektedir. Bu anlamda kendisini Yukarı’nın rahman ve rahîm olan kurtarıcı tesirine uyulmayabilmiş olan varlıklar, bir bakıma; (SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ’nde ifadesini bulan şekliyle) “En az İsa’nin söyledikleri kadar, en çoğundan Muhammed’in yaptıkları kadar olması gerek. Bunun altında değil. Ancak bunları bile bile, anlaya anlaya yapabilenler devrenin sonunda özgür olabileceklerdir. Sağduyu sâhibi birey için, gittikçe yaklaşan ve gitgide bunaltan bir tesir manzumesini gözlemlemek olanaklıdır. Bu, bir bakıma; dünyaya yaklaşmakta olan  bir kuyruklu yıldızın  elektro manyetik alanlarda  oluşturduğu değişiklikler gibidir. Duyumsanır, ölçülür, belirtileri yavaş yavaş anlaşılabilir. Buna karşın çetin bir yol kat etmesi kaderi olmuştur.

Bu durumda olan varlıklar bağlı oldukları tesir planlarıyla birlikte de bir “tesir kuşağı” oluşturur ki bunların aynı mekânda bulunmaları da şart değildir. Böyle bir tesir kuşağı ile bağlantı kurabilecek titreşim düzeyinde bulunan varlıklar devre sonunun kapanış günlerinde, devre sonuyla ilgili vazife planlarının gözetiminde(kısaca devre sonuyla ilgili ruhsal idare mekanizmasının gözetiminde ve yönlendirmesinde) çeşitli beşerî vesile ve bahanelerle bir araya toplanabilir. Böyle “öbekleşme”(6) ve bir arada toplanma, İlâhî İrâde gereği; mukadder olmuşsa, beşerî vesile ve bahâneler her zaman çokluk çeşitlilik hâlinde her yerde hazırdır. Bu konuda SADIKLAR PLANI şu açıklmada bulunuyor(syf 234): ”Şuur birleşmeleri, doğrudan doğruya varlıkların, diyelim ki; yeryüzündeki insanların kendi cehitleriyle yapacakları bir şey değildir. Bu ‘birleşme’, ancak Yukarı’nın müdahelesi ve yardımı ile, daha doğrusu öbek öbek  bulunan birbirinden ayrı, ya da yarı toplu haldeki tesir şebekeleri, tesir ağları  üstün bir tesirliliğin müdahelesiyle ve aralarının doldurulmasıyla birleşecektir.”

Devrenin kapanış günlerinde beşeriyetin durumuyla ilgili görüşlerde biri yukarıdaki gibi, bir ötekisi de; dünya gezegeninden (gelişim anlamında) alacakları kalmamış ve dünya gelişim okulundan mezun olacak duruma gelmiş varlıklar, devrim nitelikli o katastrofta(7) bedenlerini terk edecekler ve yarı süptil arasatta kendilerini bulacaklardır.

 

(1)  İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 3, 50, 58, 60, 77, 101, 135, 180, 197.

(2)  SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, syf. 263

(3) SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, syf. 466

(4)  ÇAĞLAR BOYU UÇANDAİRELER, Ruh ve Madde Yayınları, GALAKTİK DİPLOMASİ, Erhan Kolbaşı,  KOZMİK DOKUNUŞ, Erhan Kolbaşı

(5)  NOVUS, Erhan Kolbaşı

(6)  NOVUS, Erhan Kolbaşı, syf. 473, Zeynep S. Adlı temasçının  açıklamaları.

(7)  İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 306

 Yayın Tarihi:02 Mayıs 2020 

 

© Astroset 2003-2020