Ruhların
ilk yaratılışları hakkında ne bir bilgimiz, ne de bir
tahminimiz vardır. (Ruh
konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. RUH ve KÂİNAT, Cilt
1, sayfalar 91-194) Yalnız bazı yüksek tebliğlere ve
ruhun sürekli tekâmül aşmalarına bakarak, genel tekâmül
konusunda ruhun maddeyle olan ilişkilerine ait bazı çıkarımlarda
bulunabiliriz.
Ruhlar
madde evreninde doğdukları zaman, tüm melekelerine
sahiptirler ve her bir fert olarak birer şahsiyet
sahibiydiler. Ancak bunlar, kendilerinde noksan olan görgü
ve deneyimlerini artırmak için maddelere bağlandıkları
zaman, melekeleri doğal olarak kararıyordu.
İşte madde dünyasında tezahürlerinin gittikçe
arttığını gördüğümüz ruhun melekeleri, onun tekâmül
vetiresiyle
maddesel bağlarından
kurtulması oranında, yavaş yavaş kendilerine tezâhür
zemini bulabilmelerinden ileri gelmektedir.
Demek
ki ruhun “geriliği”ni nitelendiren şey; bilgisizlikleri ya da fena doğada
olmaları gibi, yanlış hükümlere bağlı görece
nitelikler değil, görgü ve deneyimlerindeki noksanlıktır.
Bu noksanlık da onların maddelerle karşılaşmalarından
ileri gelmiştir. Nasıl ki, bu noksan yanlarını gidermek için
maddeler evrenine girmişler ve maddelere ilk zamanlar bu görgü
ve deneyimsizlikleri yüzünden bağlandıkları için de,
melekelerinin birçoklarından geçici olarak mahrum kalmışlardır.
Ruhların evrenimizdeki ilk durumlarıyla ilgili Üstad ’tan
aldığımız bazı bilgileri sunuyoruz:
“Ruhlar
ilk yaratılışlarında, ferdi olarak ayrı ayrı birer şahsiyet
sahibi olmakla beraber, başka bazı konular bakımından aynı
düzeydeydiler. Onlar ilk zamanlarda kendilerine ve çevrelerine
ait bilgileri vardı ve aktif idiler. Fakat onların
deneyimleri ve görgüleri yoktu. Ruhun ‘geriliği’,
deneyim ve görgü eksikliğindendir. Görgü ve deneyim ancak
onları ortaya çıkarmaya hizmet eden araçlar sâyesinde
kolayca olur.”
Evrenimizde
ruhlar maddelerden kurtulamazlar. Bu durum doğa yasalarının
bir gereğidir. Daha önce aktardığımız bir ruhsal tebliğde
de belirtildiği gibi, madde ruhun, ondan ayrılmayan bir yanı
olmasına karşın, ruhun bulunduğu yer olması bakımından,
ondan ayrılamaz(1). Ruh ancak maddesel araçlarla,
bu evrende tesirlilik gücünü gösterir ve bu gücü geliştirebilir.
Şu halde, ruhlar evrenlerde maddesel araçlarıyla, yani
perisprileriyle(2) beraber
enkarne oluşlardır, diyebiliriz. İşte daha önce de söylediğimiz gibi, bu düşünce bizi, “giysi değiştirir” gibi; sürekli olarak, beden değiştirdikleri
konusuyla ilgili olan teozofik iddialardan ayırmaktadır.
Çünkü esasen, var oluş nedeni; ruha araç olmakta bulunan
bu maddelerin tekâmüldeki rolü, ruhların onlarla olan ilişkilerini
geliştirmelerinde görülmektedir. Uzun lafın kısası,
ruhlar madde âlemine tekâmül etmek için girerler. Üstad
bu konuda şunları söylüyor:
"Ruhun tekâmülü, doğa yasası
gereği olarak maddelerin içinde olmasıyla olasıdır. Ruh tüm
maddesel etkilerini yerine getirmek için ve bu etkiler
sayesinde tekâmül edebilmek için madde âleminde bir süre
bulunur."
Ruh
varlığından ayrılmayan perispiri, ruhsal etkinlikler ile
gittikçe seyyalleşerek(3) ve
ruhun elinde gittikçe daha elverişli bir araç hâline
gelerek, onun evrendeki tesirlilik kudretinin daha büyük
tezahürat olanaklarına zemin hazırlar. Daha önceki bölümlerde
ruh varlığı ile perispirinin ilişkileri, onun perispiri üzerinde
tesirlilik gücü ve ruhsal tekâmül ile "perispirinin
seyyalleşmesi"(3) hakkında Üstad’dan tebliğler yazmıştık(4).
O tebliğlerin, bu satırları okurken de anımsanmasında
yarar olabilir.
(http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/newage/rk3.htm)
Tüm
bunlardan anlaşılıyor ki, ruhlar madde evreninde doğuşlarından
itibaren bağlı bulundukları perispirinin daha yoğun madde
âleminde bir süre geçirerek onları daha “hafif”
bir duruma getirerek, bu şekilde tesirliliğini artırmaya çalışırlar.
İşte bu nedenle, bir ruh varlığının evrene ilk girişi
ile, tekâmül aşamalarında ilerledikten sonraki
etkinlikleri arasında çok büyük farklar vardır. Üstad aşağıdaki
sözleriyle bunu belirtmeye çalışıyor:
“Ruhun
ilk zamanlarlarda ki etkinliği ile tekâmül ettikten sonra
ki etkenliği arasında çok fark vardır ve bu fark tekâmülün
ürünüdür. Ruh varlığını tekâmüle ulaştıran tüm
araçlar onun tesirliliğini onaylar.”
Madde
evrenindeki ruhların tekâmülleri çok değişik aşamalardan
ve kademelerden geçerek oluşur. Bu “yükseliş”
son derece düzgün ve hep “yukarı” doğrudur. Fakat ruhların, bizim dünyamıza
gelinceye kadar geçirdikleri tekâmül aşamaları hakkında
bizlerin hiçbir bilgimiz yoktur. Dünyamızda “bitki içindeki“
(bitki
bedeniyle bağlantılı olarak) yaşamıyla başlayan ruhun
tekâmül aşaması onun, bizim görebildiğimiz en geri düzeyli
maddesel varlığını oluşturur.
Yalnız, yine Üstadımızdan
öğrendiğimize göre, henüz bitki durumunda olmayan ruh
varlığının dünyamızda daha bir aşaması vardır ki, biz
ona “küf” adını
vermekteyiz. Bununla birlikte, Üstatlardan aldığımız
bilgiler “küf ruhu ”nun üç
buutlu âlemde en “geri” bir ruh varlığı olduğunu söyleyebilmemize olanak bırakmıyor.
Çünkü bu bilgilere göre, bu âlemde küften daha geri
maddeler içinde enkarne durumda ve bilmediğimiz başka varlıklar
da bulunmaktadır. Bu konuyla ilgili tebliğlerden bir kısmını
sunuyorum:
“Ruh
varlığının, bitkilerden önce ‘cansızlık’a en yakın
olarak geçirdiği başka kademeler de vardır. Siz buna “küf”
diyorsunuz. Küf, ruhun; sizin dünyanızda ilk maddesel yaşamlarından
biridir. Canlılığı olmayan ile bitki arasında bulunan ve
sizlerin anlamadığı birçok varlık vardır. ”(5)
|