Metafizik / New Age

WWW.ASTROSET.COM

 

Hidrojen Aleminin Çıkış Kapısına Ulaşmanın Zorluğu

Hazırlayan : Selman Gerçeksever  

 

“İnsan hem 3 buudun, hem de 3’den fazla buutun varlığıdır.”(SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, syf. 529).

  Öz benliğimizin (asıl kendimizin) tezâhür uzantısı olan bedenimizle 3 buudun varlığıyız; öz benliğimizle de 3’den fazla olan buudun varlığıyız. Beden olarak içinde bulunduğumuz 3 buutlu dünya yanılsamalı(illüzyonel) bir gelişim
ortamıdır. Dünyaya “yanılsama ortamı” denmesinin nedeni de budur. Sınırlı duyularımızla(bunlara birtakım cihazları eklesek de) birçok şeyi algıladığımızı sanırız ama bu bir yanılgıdır, yanılsamadır. Çünkü her şeyin bir idesi(görünmeyen yanı, aslı, esası) vardır. Örneğin, bedenin/bedensel benin idesi öz benlik, öz benliğin idesi ruhtur. Kişinin kendini bedenden ibâret sanması büyük bir yanılsamadır.
Bedensel ben olarak içinde bulunduğumuz 3 buutlu yanıltıcı ortamın doğal bir niteliğidir bu ama işin daha da
kötüsü, gördüklerimizi/algıladıklarımızı gerçek sanmak, ötesinin olmadığını iddia etmektir. Bundan dolayı dünyada gelişim, hele hele devre sonunda gelişim gerçekten zordur. İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT’tan öğrendiğimiz kadarıyla, dünya gezegeni, içinde bulunduğumuz hidrojen âleminin “yarı süptil arasat”a
(1) açılan kapısıdır. Belki de söz konusu “zorluk” bundan…

 Şimdi bu 3 buut ortamında bulunan enkarne varlıklar olarak beş duyumuzla yaptığımız algılamalarımız, bizleri her zaman yanıltma olasılığına ve potansiyeline sahiptir. Temasta bulunduğumuz olayların ve insanların bize ilk yansıyan görüntüleri, hiç de bizim algıladığımız gibi değildir. Algılamalarımızın son gerçeklik olduğu konusunda iddiacı ve inatçı olmamalı ve bildiklerimizin; bilmediklerimiz yanında, karşılaştırılamayacak kadar çok çok az olduğunu akıldan çıkarmamalıyız. Aksi halde, yanılmak ve yan yollarda, çıkmaz sokaklarda bocalamak; bir “otomatik gelişim düzeyi” olan 3 buutlu ortamın “yarı idrakli”(2) varlıkları olan bizler için her zaman olasıdır.
Bu nedenle; idraklenip şuurlanmak ve erdemli bilge insan olmak çok zor.

  Her konuda “haddini bilmek” ve edepli olmak erdemli bilge insan tavrıdır. Her konuda ve özellikle de toplumsal
yaşamdaki beşerî ilişkilerde dış görünüşlere, birkaç söze ve harekete bakarak ön yargılı değerlendirmelerle hüküm vermek erdemli bilge insan tavrı değildir. Eğer yapabilirsek, insanları hiç yargılamamak ve kendimize bakmak, kendimizi yargılamak en iyisidir. Çünkü gelişim sınırsız ve çok buutlu olduğundan dolayı, hiçbirimiz bir başkasını yargılayabilecek kadar kusursuz değiliz. Ebedî gelişim kolculuğunda kusursuzluk söz konusu değildir.
Ayrıca, zâten 3 buutlu yanılsama ortamında bulunuyoruz ve daha da önemlisi ego sâhibi ve “yarı idrakli”
(2)
varlıklarız. Yâni üç buutlu yanılsama ortamının tuzağına düşmek ve egomuzun kandırmacasına (iğvasına) kapılmak her zaman olasıdır. Böyle bir duyarlılık içinde yaşamaya çalışmak da “farkındalık”tır, büyük inisiye Gurdjieff’in söylemiyle de, “ayık gezmek”tir. Yine başka bir büyük inisiye olan Krişnamurti’ni dediği gibi, “Yargılamadan gözlemleme niteliği, en yüksek farkındalık mertebesidir.”

  Üç buutlu bu yanılsamalı gelişim ortamında bulunan varlıklar olarak, bu ortamın yanıltıcı niteliğini aklımızda
tutarak, yukarıda belirtilen duyarlılık ve farkındalık içinde olmak, asıl varlıksal ve evrensel hedefimiz olan gelişimin de gereğidir. Böyle bir duyarlılık ve farkındalık içinde olursak; örneğin, özdeşleşmelerden sakınmış oluruz. Çünkü kendini bilmezlik ve nefsâni bir açgözlülükle özdeşleştiklerimiz/putlaştırdıklarımız, gelişim yolunda değerlendirilip bırakılacak birer araç gereçtir. Aracı amaç edinmek büyük bir beşeri yanılgıdır.
“Yaradan’ı unutmaya, yitirmeye neden olan dünya nimetleri amaç edinilince, kişinin ne hallere girdiğini hepimiz görüyoruz..”
(3)

  Sınırlı ve ne kadar sağlıklı oldukları da kuşkulu olan duyu organlarınızla ve nefsin egemenliği atında olan aklımızla algıladıklarımızı “gerçek” sanmanın sonucu günümüz beşeriyetinin genel görümünün nedenini oluşturur bir bakıma. Çünkü insanlar her zaman, tapacakları putları kendi ellerliye yapmakta pek aceleci olmuşlar, dilleriyle Tanrı’nın eşsiz ve ortaksız olduğunu söylerken, dünyanın her şeyiyle özdeşleşmeyi ve hatta onlara tapınmayı âdet hâline getirmişlerdir ve böylece de bir çok gelişim aracını, gelişim yolunda ayaklarına pranga yapmışlardır. Yâni dünyada zâten zor olan gelişimi, kendi elleriyle daha da zorlaştırmışlardır. Bu şekilde “servet” denen beşerî ve illüzyonel değerler belli ellerde toplanmış ve günümüzde 21.Y.Y. beşeriyetinin büyük ayıbı olan “gelir dağılımımdaki adaletsizlik” olanca utandırıcı heybetiyle ortaya çıkmıştır. Ne yazık ki, günümüz dünya gelirinin %80’i, dünya nüfusunun %1’inin elinde bulunmaktadır(4). Oysa bu beşeri ayıbın ortaya çıkmaması yönünde uyarı 1400 yıl önce Kur’an’da ifadesini bulmuş ve “servet şımarıklığı”na karşı gereken ilâhî uyarı yapılmıştı(5).

 

(1) İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 307 ve devamı, 310 ve devamı, 316 ve devamı.
(2) İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 3,50,58,60,77,101,135,172,180,197.
(3) Ergün ARIKDAL, RUHSALLIK ÜZERİNE DENEMELER, syf.121
(4) https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42770005
(5) Vakıa 45 öncesi ve sonrası, Enbiya 13, Hûd 116, İsra 16, Zuhruf 23, Haşr 7.

 Yayın Tarihi:29 Ağustos 2020 

 

© Astroset 2003-2020