İNSAN EVRENDEKİ YASALARI BİLİP UYGULADIKÇA
TEKAMÜL EDER !
Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre
yarattık. Ve bizim buyruğumuz tektir, göz açıp
kapayıncaya kadar olup biter.
Kamer Suresi 49-50 Ayet
Evrenin en önemli problemi, onun içindeki
uyumu anlamak, yasalarını bulmak ve aynı nefesi
aynı zamanda alıp vermektir. Bu çok ileri bir
evrenin realitesini oluştursa da, dünya
insanının giderek bu uyuma yaklaştığı da bir
gerçektir. Şunu iyi biliniz ki, vicdanınızın ve
idrakinizin kademe kademe mükemmelleşmesi, ancak
evrendeki yasaların bilinmesiyle mümkündür.
Sadıklar Plânı-Celse: 152
Günümüz insanı ciddi bir kaotik etki ve kargaşa
içinde yaşamakta, neyin ne olduğu, kimin doğruyu
söylediği hakkında şüphe ve şaşkınlık içinde
yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Bu kargaşa,
karmaşa ve kaos bir devrenin kapanıp yenisinin
başlayacağının işaretidir. Kaos arttıkça
problemleri çözmek için kullanılan eski
yöntemler işe yaramaz hale gelir ki, şimdi tam
da bunu yaşamaktayız. Gerçekliğin kumaşı
değişiyor ve biz hangisi kumaşın önü, hangisi
arkası ayıramaz hale geldik. Artık eskisi gibi,
bu olayın ardından şu gelir diyemez olduk.
Dünya tarihimizin satranç tahtasında büyük bir
değişim var, piyonları eskisi gibi istediğimiz
yere yerleştiremiyoruz.
İşte tam da şimdi zaman
ve mekanın dünyasal baskısından kurtularak içe
dönmek, kim olduğumuza ve gerçekten ne
istediğimize bakmak ihtiyacı içindeyiz… Bu durum
bize, iç gücümüzü harekete geçirmek için yeni
bir fırsat sunuyor.
Hep yaşamın kendisine değer vermeye alıştık oysa
artık önemli olan yaşamın kendisi değil, yaşamı
nasıl yaşadığımız… Çok yoğun bir baskı
altındayız, doğru! Baskı giderek de artıyor…
Baskıların artışı, neler olup bittiğini
anlayabilmek için bizim hem mücadelemiz hem de
fırsatımız… Çok yoğun görünen baskılar aslında
bizi yüksek ruhsal kimliğimize, öz varlığımıza
yönelten dönüştürücüler…
Artık bizi şekillendiren şey hayatımızdaki
olaylar değil, onlarla ilgilenme biçimimiz
olmaya başlıyor, yasalara uyum ve yasaları
tanımak konusu da tam bu noktada devreye
girecek. Zaman içinde anlayacağız ki, ne kadar
yasayı iyi tanır ve uygulama gayreti içinde
olursak, yaşam bizim için o kadar kolaylaşır ve
rahat akar…
Yasalar biz istesek de, istemesek de var ve
onlara uyumlu olmak gerekiyor yani olup biten
her şeyin esası yasalara uyulması fakat
uyulmuyor. Uyulmayınca zorlayıcı tekamül
süreçleri devreye giriyor. Tekamül sürecinin
insanı oradan oraya sürükleyen dalgaları
arasında da yasalara uymak öğreniliyor. Biz
ancak yasalara uyduğumuz ölçüde tekamül etmiş
oluyoruz. Ne oranda uyarsak, o oranda gelişmiş
biriyiz demektir yani şimdilerde moda olan sahte
özgürlük anlayışları, evrensel yasaların
işleyişi açısından geçerli değil… İnsanlar
tarafından çıkarılmış, yasayı uygulamamak için,
canının istediğini yapmak için uydurulmuş
bilgilerdir… İşin aslının böyle olmadığı bu
uyanış günlerinin hayli ilginç, şaşırtıcı ve
biraz da ürkütücü olayları ile oldukça geniş bir
kitle tarafından anlaşılır durumda olacağı
günler içindeyiz…
Tekamül süreçlerimiz biz tam uyum sağlayana
kadar devam ediyor. Burada ana hedef nedir
derseniz? “Ana
Hedef Yasaya Uymaktır.” Yasalarla uyum
bir yaşam biçimi olana dek çeşit çeşit sahne ile
karşılaşıyoruz. Yaşanan sahne, bizi yasaya
uyumlu hale getirmek için vazife
organizasyonları ve rehberlik sistemleri
tarafından hazırlanan bir mizansen sadece…
Yasaya bir anda tamamen uymak mümkün olmadığı
için her yeni yaşamda, o yasalara biraz daha
uyumlu hale geliyoruz.. Semavi Yönetim
Sistemleri ve onun yüce vazifelileri adeta minik
bir vahşiyi eğitir gibi bizi eğitiyor... O
nedenle de, tekamül ağır ağır oluyor. Çok yaşam
ve çok sahne var ama hepsinin tek bir hedefi var
o da yasalara uymak…
Aslında hiç de bizim sandığımız gibi değil
olaylar, hepsi illüzyon, o yüzden de tüm ruhsal
öğretiler, her şey gelip geçicidir der. Sen
yasaya uyuyor musun? Onu soruyor çünkü tek konu
bu… Herkesin yasaları öğrenmesi gerekiyor.
Onları öğrenme aşaması uzun sürebiliyor. Bu çok
ilkel ırklar için ağır ağır ilerleyen bir
terbiye süreci. Bizim hayat dediğimiz şey
aslında yasalara entegrasyondan başka bir şey
değil, bu olaylar yok sadece mizansenler ama
öylesine gerçek mizansenler ki, içinde yaşarken
tekamül edebiliyoruz. Gerçek, yasaları öğrenmek.
Bu mizansenler ise işin illüzyon kısmı. Çünkü bu
mizansenler aracılığı ile halet yaşıyoruz. Acı
çekip dayak yiyoruz. Dayak yiye yiye yasalara
uymayı öğreniyoruz.
Konuya biraz da astronomik açıdan bakacak
olursak, gezegenimiz aslında yuvarlak bir ateş
topu. İçinde sürekli kaynayan sıvı halde ateş
tabakası var, üstelik sürekli dönüyor. Ama öyle
bir ahenk içinde dönüyor ki, binalar ayakta
kalıyor ve biz her tarafı düzlük halinde
görüyoruz, oysa güneşin etrafında dönüp
duruyoruz. Ateş ile bizi ayıran toprak tabakası
hiç de sandığımız kadar kalın değil ve o sıvı
ateşin üzerinde yüzüyor adeta. Eğer o
yasaları düzenleyenlerin koruması ve takibi
olmasa, yer kabuğundaki veya mağma tabakasındaki
değişiklikler bizi yutar, un ufak eder.
Var olmamız gibi gezegen üzerinde varlığımızı
sürdürebilmemiz bile bir mucize …
Tekamül edebilmek için Evrensel Yasalar ve
işleyişine şöyle bir göz atacak olursak, belli
başlı birkaç temel yasayı saymadan
geçemeyeceğimizi görürüz…
Yasa Nedir?
Yasalar, tüm evreni kapsayan, işleyişi evrenin
her köşesini etkileyen yaratılış sistemleridir.
Yasalar Kadir-i Mutlak Yaradan Allah’ın “Ol
Emri” ile oluşmuşlardır. Yasalar Yaratan
Yaratıcı Gücün Asli Prensibin aracılığıyla önce
Varlıksal İlkeleri var etmesiyle; belli bir
hiyerarşik düzenin harikulade ahengi içinde
ilkelerin kademe kademe yasa olarak madde
evrenine girmesi ile gerçekleşirler.
Bilebildiğimiz Genel Yasalar Nelerdir?
Bir ve Birlik Yasası:
Bir ve Tek Olan Bütünsel Varlık, mutlak anlamda
sonsuz ve anlaşılmaz olan ve kendi kendinin
sebebi olan Kadir-i Mutlak Yaratıcının
bilgisinin tezahürüdür. Tüm evrenlerde var olmuş
ve var olmakta olan her şey O’nun bilgisinin
tezahürüdür. Bildiğimiz/bilemediğimiz tüm
tezahürat bu bilgi enerjisinin çokluk ve
çeşitlilik halindeki görünümüdür. Bütünsel
Varlık, bünyesinde Varlıksal İlkeleri de
taşıyacak şekilde var edilmiştir.
Eşitlik Yasası:
Yaradan tarafından var edilen; form değil,
özdür. Tezahürat âlemini oluşturan formlar bu
“öz” den oluşmuştur. O halde, tüm tezahürat
birimleri “Öz” itibariyle “BİR” ve aynıdır.
Bundan dolayı da, her şey özü itibariyle Yaradan
karşısında eşittir.
Her insan var oluş itibariyle bir ve eşittir.
Hepsi aynı Tanrısal öze ve güce sahiptir. Fakat
dış bir gözle bakıldığında dünyada eşitsizlikler
görülmektedir. Neden bir insan Afrika da
fakirlik çekerken bir diğer insan zengin bir
ailede doğmaktadır? Bu görünürdeki eşitsizlik
sadece bir aldanmadır. Aslında her insan bu oyun
sahnesinde alması gereken rolleri
bürünmektedirler. Ve tekamüllerinin gerektirdiği
yaşamda ve var oluşta meydana gelmektedirler. Ama
içsel olarak hepsinin özünde aynı Tanrısallık ve
kutsallık yatmaktadır.
Her insan bu dünyaya bazı dersleri deneyimlemeye
ve bu deneyimlerle daha iyi bir seviyeye tekamül
etmeye gelmektedir. Bu yüzden tüm öğretiler
burasının bir ders yeri, gerçek olmayan bir oyun
sahnesi olduğunu vurgulamaktadırlar. Haliyle bu
dünyada dışarıdan bakıldığında yoğun acılar,
eşitsizlikler ve dengesizlikler gözükmektedir.
Ama altta yatan şey herkesin alması gereken
dersler olduğudur. Kimisi açgözlülükle, kimisi
parayla, kimisi sağlıkla kimisi eğitimle
sınanmaktadır. Herkesin sınandığı konu ve yaşam
tarzı ayrıdır. Bazen bu sınamalar ortak olur
bazen ayrı ayrı. Ama herkesin amacı tektir, daha
iyi bir frekansa yükselmek üzere tekamül etmek.
Bu yüzden herkese eşit fırsat verilmiştir.
Bedensel olarak eşitsizlikler gözükse de ruhsal
potansiyellerde tam bir eşitlik vardır.
Özellikle dinler ve diğer öğretilerde bu
eşitliğe parmak basmıştır. Bu yüzden aslında
kişileri sorgulamak ve onları yadırgayıp
dışlamak doğru değildir. Herkesin yaşadığı
deneyime saygı duymak ve onun da içindeki
potansiyelden dolayı anlayışla karşılamak
gerekir. Yani tasavvuf deyimiyle Yaratılanı
Yaratan’dan ötürü hoş görmemiz gerekmektedir.
Seçme Özgürlüğü Yasası:
Seçme Özgürlüğü Varlıksal Eşitlik İlkesi'nden
Kaynaklanır
BİR olan Yaradan tek bir eylemle Varlığın özünü
var etmiştir. Bu eylem, formlara bürünerek
tezahür edecek olan Varlığın yapısını Tanrısal
İlkeler'le donatmıştır. Aynı varlıklar bir
seferde yaratıldıkları için özde BİR'dirler ve
özlerinde aynı Varlıksal İlkeler'i taşıdıkları
için de Tanrı karşısında ve bunun doğal sonucu
olarak birbirleri karşısında da kayıtsız şartsız
eşittirler. İşte, bu Eşitlik İlkesi'dir ki
varlıklara sınırsız bir Seçme Özgürlüğü sağlar.
Her Varlık Sınırsız Ölçüde Seçme Özgürlüğüne
Sahiptir.
Yaradan Sonsuzdur; Yaradan'ın yarattığı da
sonsuzdur. Sonsuz Olan'dan sonlu bir varlığın
sadir olması abestir. İşte, aynı mantığa göre
Varlık, sınırsız bir seçme özgürlüğüne sahiptir.
Buradaki özgürlük zıddı olmayan bir kavramdır.
Yani karşıtı tutsaklık olan bir özgürlükten söz
edilmemektedir. Bu, tezahür öncesi mevcut olan
ve dolayısıyla zıddı olmayan ve de zaman ve
mekânla sınırlı olmayan bir özgürlüktür. Başka
bir ifadeyle bu, Varlığın tezahür etme
özgürlüğüdür.
Teksir ve Çalışma Yasası: Teksir, kelime bakımından çoğalma demektir. Bu
yasa var oluşun sürekliliğini sağlayan yasadır.
Canlıların çoğalması, soylarının devamı,
türlerin çeşitliği bu yasanın bir tezahürüdür.
Tüm varlıkları faaliyet içinde tutar ve var
oluşu
her an sürekli kılar.
Tedriç Yasası:
Tedriç yasası her şeyin kademeli bir süreçten
geçtiğini ifade eder. Yani her şey derece derece
ilerlemektedir. Hayatımıza baktığımızda
hiçbir şey aniden olmaz. Her şeyin bir basamağı
vardır. Önce başlangıç sonra ara basamaklar ve
nihayetinde sonuç olacaktır. En basitinden bir
iş yerinde terfi etmek istiyorsak, kademe kademe
ilerlemeli ve yavaş yavaş yöneticilik basamağına
yükselmemiz gerekir. Ya da hamile kalma
sürecinde aylık aşamalar vardır. Embriyo yavaş
yavaş (kademe kademe) aşamalardan geçerek bir
birey olmaya başlar.
Tekamül Yasası:
Tedriç yasası aynı zamanda tekamül yasasının
işlerliği için de geçerlidir. Tekamül yolunda
adım adım ilerlemekte ve bazı basamaklardan
geçmekteyiz. Çizdiğimiz yol ve seçimlerimizi bu
basamakları geçmek üzerine kurarız..
Tekamül yasa gereği en sağlıklı ilerleme aşama
aşama olandır. Bir anda tekamül edilemez, arada
yaşanması gerekenler vardır. Bu da sebep-sonuç
yasasına bağlıdır.
Sebep-Sonuç Yasası:
Evrende her şeyin birbiri ile bağlı olmasını
açıklayan bir yasadır. Tesadüf olayını ortadan
kaldırır. Her şeyin bir nedeni vardır. Bu
nedenler, sebepler bizim gördüğümüz bir
zincirleme olaylar dizisi ile daha üst yönetici
bir ruhsal iradenin madde evreninde mekan
tutması ile gerçekleşir. Sebep-Sonuç Yasası tüm
yasaların özüdür. Bu yasayı anlamadan bilinçli
tekamül zordur.
Tüm evreni kaplayan bir ağ ve görünmeyen düzen
gibi düşünülebilir. Etkinin nereden geldiği
görülmese de bir sebebi olduğu aşikardır.
Hayatımıza odaklandığımızda başımıza gelen her
şeyin bir sebebi olduğunu ve bu sebeplerin bir
sonuca ulaştırdığını keşfederiz. Genelde bu olan
olaylar sınavlardır ve almamız gereken dersler
vardır. Hayatta başımıza gelen her şeye bu
yüzden, “Neden ben? Niçin?” demek yerine; “Bunun
sebebi nedir? Benim buradan almam gereken ders
ne olabilir?” Şeklinde bir yaklaşım sergilememiz
gerekir. Çünkü yatan sebepleri idrak ettiğimizde
sonucu tahmin edebilir ve ona göre almamız
gerekeni alıp hayatımıza devam edebiliriz. Yoksa
benzer sınavlar tekrar tekrar gelebilir.
Bu açıdan aslında tesadüf diye bir şey söz
konusu olamaz. Çünkü evrende tesadüf olsaydı
beraberinde bir kaosu getirirdi ve kaosta
yıkımı, yok oluşu sağlardı. Baktığımızda bir yok
oluş ve yıkılım yoktur. Düzen kendi akışında
devam etmektedir. Haliyle tesadüfler aslında
“anlamlı rastlantılardır”. Bunun
parapsikolojideki diğer bir incelemesi de
eşzamanlılıktır.
Düalite Yasası:
Maddenin halden hâle ve şekilden şekle
girmesinin ve hareketlenmesinin, düalite yasası
ve değer farklanması mekanizmasıyla olduğunu;
ruh ve madde birlikteliğinin evrendeki asli
görünümünün düalite olduğunu anlatır.
Evrende her şeyin bir zıddı olduğunu, zıt olan
her şeyin aslında aynı şeyler olduğunu, sadece
derecelerinin farklı olduğunu söyler. Bu yasayı
anlamak bir duygu ile savaşmak yerine onu
ölçeğin diğer ucundaki zıt duyguya
yönlendirebileceğinizi bilmenize yardım eder.
Çekim ve Benzeşim Yasası:
Bu yasa evrendeki galaksileri, güneş
sistemlerini ve gezegenleri bir arada tutan
külli çekimin dışında benzer şeyin benzeri
çekmesini de sağlayan yasadır. Bakıldığında
gezegensel çekim ile metafiziksel çekim yasası
arasında bazı farklar vardır gibi gözükse de
özünde yoktur. Çekim Yasası aslında evrensel
sevgi enerjisinin her şeyi özden harekete
geçirmesi ve birbirine doğru çekmesini de
anlatır.
Çekim Yasasının bir diğer dalı ve yardımcı
yasası da benzeşim yasasıdır.
Külli çekim yasası bir yandan da insanlar ve
canlılar arasındaki duygusal anlamda
sempatizasyonu da sağlayarak, insanları bir
arada tutan sevgi bağı tarzında da tezahür eder.
Bu konuda birçok bilgi olduğu için analoji yani
benzeşim yasası ile birlikte ele almak gerekir.
Çünkü çekim yasasını harekete geçiren benzeşim
yasası ve kişinin istekleridir. Analoji yani
Benzeşim Yasası gereği, kişisel istekler kuantum
düşünce etkisinin yayılımı ile bazı şeyleri
müspet ya da menfi bize çekilmesinde rol
oynarlar.
Yardımlaşma ve Dayanışma Yasası:
Yaşam ve ilerleme serüveninde insanlar
arasındaki yardımlaşma ve dayanışmadır.
Atalarımızın tabiriyle “Bir elin nesi var iki
elin sesi var.” fikridir.
Hepimizin kendimize has özellikleri ve
yetenekleri vardır. Kimimiz iyi bir müzisyenken
kimimiz iyi resim yaparız yada kimimiz sağlık
konusunda iyiyizdir. Bu yönelimler ve yetenekler
bizleri farklı alanlara ve meslek gruplarına
iter. Böylelikle toplumu oluşturan yani bütünü
oluşturan bir yapı ortaya çıkar. Bu yapıda her
insan üstlendiği meslek ve yetenek dahilinde
insanlara yardımcı olur. Psikolog, psikolojik
sorunlarda, doktorlar fiziki sorunlarda, bir
çöpçü temizlik konusunda, bir mühendis hayatı
kolaylaştırmayla ilgili konularda, öğretmen
hayatı öğretmek konusuyla emeğini ifade eder. Ve
bu şekilde herkes üstüne aldığı görevle bir
dayanışma meydana getirir.
İşte bu yardımlaşma, dayanışma yasasının
tezahürüdür. Dayanışmanın olmadığı bir toplum,
aile ve arkadaşlık yıkılmaya, dağılmaya
mahkumdur. Hiç kimse kusursuz değildir ve bir
kişinin kusuru başka bir kişinin yetisi ve
karakteriyle tamamlanabilir. Bu şekilde kişi
başkalarına yardım ederken, kendi kusurunu da
başkalarından yardım alarak tamamlar. Ve bir
dayanışma birliği oluşur.
Bu bizim tamamlanmamız ve tekamül yolunda
ilerlememiz için şarttır.
Aslında hayatımıza iyi
kötü giren herkes bizim tekamül yolumuzda bize
bir şeyler katmak için girmiştir. Hepsi
özdeki anlaşmada bizim seçtiğimiz yolda,
ilerlemek için ihtiyaç duyduğumuz insanlardır.
Haliyle bizlerde başkalarının tekamül yolunda
hizmet eden insanlarızdır. Dayanışma ile birlik
oluşur ve birlik ile ancak tekamülü tamamlarız.
Tek başına, başkalarıyla bir dayanışma içinde
olmadan tekamülün olması söz konusu olamaz.
Mutlaka hayatımızın devrelerinde girmesi
gerekenler girerek ve çıkması gerekenler çıkarak
bizim ilerlememize yardımda bulunacaktır.
Bu yüzden dayanışma yasası hayatın devamı,
birleşip, bütünleşmek ve tamamlanarak tekamül
yolunda ilerlemek için olmazsa olmazdır. Bu yasa
gereği insanlarla dayanışma içinde olmalı ve bu
şekilde sağlıklı olarak hayatımıza devam etmemiz
gerekir. Hayatımıza giren her insan aslında bir
yandan bize hizmet etmektedir. Ve tabi ki bizde
ona bir şeyler katmaktayızdır. Bu yüzden
çevreyle uyum, ahenk ve yardımlaşma insanlığı,
toplumu ve bireyi sağlıklı olarak ilerleten
temel şartlardan biridir.
|