“Otomatik gelişim düzeyinin yarı idrakli”(1)
enkarneleri olarak dünya
bedenlerimize %87.5’luk bir yoğunlukla bağlıyız. Pek çok
dünyasal işlerle meşgulüz ama gerçekten (ruh varlığı olarak
gerçekten) ne yapmakta olduğumuzun farkında değiliz; çoğumuz
kendimizi bedenden ibret sanırız, bu nedenle ölümle birlikte her
şeyin biteceğine inanmışızdır, çoğumuz da dünyasal hedeflerle ve
değerlerle özdeşleşmişizdir.
SADIKLAR PLANI Tebliğleri’nde meâlen
deniyor ki(celse 27),” Enkarne durumda edimlerimizin gerçek
içeriği açık şuura kavuştuğumuz zaman ortaya çıkar. Çünkü
bedenli durumdayken, yerine getirmiş olduğumuz vazife her ne
olursa olsun, ancak belirli bir yoğunluğa sahiptir. Daha
doğrusu, burada enkarne varlık iki plan arasındaki ortamın
yoğunlaşmış bölgeleri hakkında bir şuura sahiptir. Yoğunlaşmış
durumun varlığa aktardığı tesirler de ancak o düzeydedir.” Bu
demektir ki, yaşıyoruz ama gerçekten ne için yaşadığımızın
açılımı “ölüm” dediğimiz geçişten sonra spatyomda belli
olacaktır. Vazifemiz de öyle. Her varlık enkarne olurken
hazırladığı yaşam planına bir vazife öğesi de muhakkak ekler.
İşte o vazifenin ne olduğunu ve gerçekten, planımızla
ahitleşmemiz gereği o vazifeyi yerine getirip
getirmediğimizi (ifa edip etmediğimizi) ya da ne kadarını yerine
getirdiğimizi beden ötesinde anlarız. Bedenli durumda yaşarken,
vazifemizi “sıfır” anlamında bilmemek söz konusu değildir.
En azından böyle bir sezgimizin olması olasılık dahilindedir.
Yaşam boyu, içine girdiğimiz olayları dikkatlice
değerlendirerek, bilgilenme ve idraklenme cehtimizi sürekli
kılarak bu konuda bir sezgiye varabiliriz.
Bu konuda, önemli bilgi kaynaklarımızdan biri olan “SADIKLAR”
diyor ki, “Bilgi, vazifeyi doğursa da, nefs denetlemesi doğuran
öteki eksikliklerin var olması sizleri zaman zaman beşe altıya
kadar düşürür. Bu yüzden gözlemlerinizi artırınız, celselerinizi
iyi inceleyiniz. Üçüncü tesir basamağında, dördüncü basamağa
göre, duygu %80, vicdan %60 azalmıştır; bunun yerine akılsal
ilkeler ve bilgi sentezi %130 artmış, idrak ise bir öncekine
göre &30 ilerleme kaydetmiştir. Bunların yanı sıra; kişisel
tesirlilik, kişiliğini olaya/işe karıştırmama, iman, sevgi,
kutsallık, dua üçüncü basamağa egemendir. Bu insanlar yarı
organizatördürler(bedenli organizatörler). İdrakin %30 artması
çok önemli vazifelerin taşıyıcısı olmak sonucunu verir.(Celse
26)(2) Bu açıklamadan da anlıyoruz ki vazifenin tam olarak
idrakine varmak beden ötesinde oluyor.
Gelelim günlük yaşama; bir vazifeye gerçek anlamda ve ciddî bir
şekilde talip olmak makul vicdan ile olanaklıdır.
Makul vicdan ciddiyetiyle üslenilmeyen vazifelerde, kısa sürede
cayma ve ahde vefasızlık olmasa da; savsaklama, ihmal,
verimsizlik, istikrarsızlık ve başarısızlık kaçınılmazdır. Bir
vazifeye samimi olarak(içtenlikle) talip olmuşsanız; bu makul
vicdanla olacak bir iştir. Vazifeye içtenlikle talip olmak,
makul vicdan devreye girmeden olmaz. Vazifeyi aldıktan sonra da,
vicdan ve akıl artık devre dışıdır, esas hedef vazifedir ve her
şey vazife içindir. Vazifelerin yapılmasında da “basamaklı” bir
sistem geçerlidir: Bu sistemde vicdan ve akıl değil, vazife her
şeyin önündedir. Vazife, Yukarı’da da aşağıda da aynıdır;
değişen, sadece fikrin kapsamı ve süptilliğidir(“yüksekliği”dir).
Vazife çağrıları enkarne varlığın fikrî düzeyinin
kaldırabileceği kadardır. Bu durum Kur’an’da(meâlen) “omzuna
göre yük...” şeklinde ifadesini bulmuştur(Bakara 286+233, En’am
162, A’raf 42)
Bilgi paylaşımında(birine bilgi vermek söz konusu olduğunda)
onun fikrî düzeyini bilmekte yarar vardır. Aksi taktirde;
isabetsizlik, yersizlik ve empozisyon yapılmış olur ki bu da hiç
etik değildir. Emposizyon, doğmatik öğretim ve bilgilendirme
sistemlerinde vardır ki, günümüzde bunun modası geçmiştir, hele
ruhçulukta hiç söz konusu değildir. (SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ,
Celse 3, syf. 16) |
(1) İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf.
3,50,58,60,77,101,135,172,180,197.
(2) “tesir basamakları” için bkz. SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ,
Celse 26) |