Dünya gelişim okulunun yüzeysel zamanında(1)
“otomatik gelişim düzeyinin yarı idrakli”(2)
varlıkları olarak bir devrenin sonundayız ve her birimiz;
içinde bulunduğumuz zaman-mekân koşullarında, “nefsaniyetin
incelmiş istekleri ile vicdanın emirlerini”(3)
deneyimler durumdayız. Bu durumuyla insan, enkarne varlık
olarak bir “tesirler yumağı” görünümündedir. Bu yumağı
oluşturan tesirleri iki gurupta toplamak olası; vicdan
kanalıyla düşeyden gelenler ve yataydan gelen (enkarnasyon
ortamının dünya maddesine özgü kaba/titreşimi düşük)
tesirler. Bu halimizle, Yukarı’nın(öz benlik ve bağlı olarak
sonsuz yüceliklerin) görüp ve gözetici/kollayıcı
tesirliliği(müessiriyeti) altında sürekli ve tam bir
sınanmalar silsilesi içindeyiz. Kuşkusuz, insanoğlu yaşadığı
sürece çeşitli şekillerde sınanır/ sınanacak. Biz bu dünyaya
yiyip içip, zevk sefâ sürmeye gelmedik. “Kimi zaman
varlıkla, kimi zaman yoklukla deneniyoruz/deneneceğiz; kimi
zaman sağlıkla, kimi zaman hastalıkla/sıkıntılarla... Var
oluşun yasası böyle. Önemli olan, her an sınavda oluşumuzun
bilinci içinde; dikkatli, uyanık, edepli ve saygılı
olabilmek... Bir zorlukla karşılaştığımız zaman, hemen isyan
etmeyip, saçma sapan konuşmalarla, tevillerle, savunmalarla
kendimizi kaybetmeyip, ‘Rabbim beni deniyor, sınıyor…’
diyerek, o günkü olanaklarımız ne ise, onun sınırları içinde
sorunu çözümlemeye çalışmak, daha akıllıca bir davranış
olmaz mı?” (6)
Bir ömür boyunca peş peşe gelen sınanmalar zincirinden başka
bir şey olmayan yaşam boyunca, bu sınanmalardan içsel
gelişim yönünde başarılı çıkanlara ne mutlu... Esâsen
Kur’an’a göre de, “Kalp, takva için sürekli sınanır.”(Hucurat
3) Bundan maksat, enkarne varlığa “selîm kalp”in
kazandırılması ve dolayısıyla; Yukarı’nın(öz benlik ve bağlı
olarak sonsuz yüceliklerin) esirgeyici, görüp ve
gözetici/kollayıcı tesirliliği(müessiriyeti) altında, kendi
yaşam planını başarıyla bitirmesi, bir ömrü heba
etmemesidir. İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT bilgilerine göre de;
“Varlıkların yaşam sınavları karşısındaki olumlu/olumsuz
tepkileri, Kader İşleyişinin(mekanizmasının) uygun gördüğü
madde bileşimlerinin(yâni mekânların) hal ve durumlarının
ortaya çıkmasını beraberinde getirir.”(4)
Burada “kader
işleyişi”(mekanizması); Aslî İlke’ye bağlı Yüksek Kader
İlkesi’nin gereklerinin evrendeki tezahürüdür.(5)
Bu kısa
açıklamadan sonra, yeniden konumuza dönerek, insanın devre
sonundaki durumuna bakalım: Halihazırda devre sonu
beşeriyeti, girişte belirttiğimiz gibi, iki ana tesirin
tesirliliği(müesiriyet) altında bulunuyor ve her birey tek
tek bu iki ana tesirin girişim noktasındadır. Bu nedenle,
yazının girişinde “insan bir tesir yumağıdır” demiştik.
SADIKLAR PLANI Tebliğleri’ne göre, “enkarne varlık her iki
kanaldan da tesir olmakta ama büyük çoğunluk olarak bunların ayırdına varamamaktadır”.(syf. 477+478) Beşeriyetin içinde
bulunduğu büyük teşevvüşün ve beşerî karmaşanın ana nedeni
de bu olsa gerek. "Menfiliğin ve şerrin zincirleri
gevşetilmiştir, sınanmak için. Bunun karşısında, sizleri
kösteklenmekten ve köstek olmaktan kurtarmak için müspet
tesirlerin, müspet düşüncelerin hazinesi de açılmıştır. İşte
sizler yer ve gök arasında sürekli darbelenen varlıklar
olarak göğü seçmelisiniz." (SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ,
Celse 113, syf. 508) Bu karmaşada asıl zor durumda olanlar
devre boyunca gelişim(idraklenme ve şuurlanma) açısından,
sayısız
yaşamlar boyunca yapması gerekeni yapmamış olanlardır.
Gelişim açısında bu yapılması gerekenler, beşeriyetten
gizlenmiş sır olmayıp, tüm seçkin inisiyatik öğretilerde ve
kutsal metinlerde verilmiş olanlardır.
Durum bu olduğuna göre, devrenin kapanışında başarılı
olacaklar ile olamayacakları tahmin etmek zor değildir. Yâni
başarılı olanlarla olmayanların, devreyi bitirenlerle
bitiremeyenlerin “ayıklanması” söz konusudur ve de bu zaten
ilâhî adaletin gereğidir. İşte devre sonu “ayıklanması”nda,
son kertede/raddede; söz konusu ayrımın/ayıklanmanın
yapılmasıyla varlıkların bir kısmı vicdani kanalda, bir
kısmı da nefsani kanalda kalmış olacaktır.
“İnce
nefsaniyeti, vicdanın sesinden ayırma konusunda yanılgıya
düşmeme bakımından başarılı olmak için şunlara dikkat
etmekte yarar vardır: Bir işe/harekete başlamadan önce,
ortamda/çevrede geçerli koşulları gözden geçirin, eldeki
olanakları ortaya koyun, makul vicdan uygulaması içinde
kendinizi onların yerine koyarak düşünün. Eğer duygularınız,
düşünceleriniz, istekleriniz zayıf ve sanki nefs kanalından
geliyorsa; bu, önceden edinilmiş kıyas bilgileri karşısında
sapacaktır(inhiraf edecektir)”. (Bu konuda güzel bir örnek,
SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, syf. 478’in üstten 6.satırının
sonunda görülebilir.) Böyle bir uygulamada her şeyden önce,
tevilci olmayıp, objektif kalabilmekte yarar vardır. Bununla
birlikte, insana bazen nefsaniymiş gibi görünen vicdanî
tepkiler de olur. Böyle durumlarda da makul vicdan
uygulaması duyarlılığı içinde olmayı elden bırakmamak en
iyisidir. |
(1) Yüzeysel zaman: Dünyda
geçerli zamandır.( İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, Syf. 112,205,231)
(2) a.g.e. syf.. 3,50,58,60,77,101,135,172,180,197.
(6) Sabri TANDOĞAN
(3) SADIKLAR PLANI Tebliğleri, syf. 477, 478.
(4) İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, Syf. 234+236.
(5) a.g.e. syf. 231, 233, 234, 274.
|