İRADE
ve BAŞARI
(Ruh
ve Kainat, Cilt 2, Sayfa 406-411)
Dünyada
birçok olayın oluşu ya da olmayışı hakkında, ister
irademizle; ister imajinasyonumuzla olsun, ciddi ve sürekli
gayret sarfettiğimiz halde bunların gidişini çoğunlukla
değiştiremiyoruz. İrade, söylendiği gibi eğer
imajinasyon yoluyla gerçekleşiyorsa, bu başarısızlığımızın
nedenini neye yormamız gerekir?
Bunun iki nedeni vardır:
Birincisinde,
hemen söyleyelim ki, imajinasyonun muhakkak bizim irade ettiğimiz
şekilde ya da istediğimiz zamanda ortaya çıkması gerekmez.
İmajinasyonun gerçekleşebilmesi için onun, kesinlikle Doğa
Yasalarıyla uyumlu olması şarttır. Doğa Yasalarına uygun
düşmeyen imajinasyon gerçekleşmez. (*)
Yalnız, bu “imajinasyon
hiç gerçekleşmez” anlamına almamalıdır. Çünkü
Doğa Yasaları bizim düşünebildiğimiz tüm olanaklara ve
idrakimize sığmayacak kadar geniş ve hatta sonsuz
modalitelere sahiptir.
Madde
ve evren konularında, evrenin ve maddenin sonsuz olanakları
hakkında söylediğimiz sözler, İlahi İrade Yasaları’nın
sonsuzluğu karşısında hiç derecesinde kalır. Bundan
dolayı bize göre, bir bakımdan Doğa Yasaları dışında
kalan bir imaj, bizim bilmediğimiz başka bir Doğa Yasası’na
uygun düşerek o yoldan gerçekleşme olanağı bulur. Şu
halde, sonsuz Doğa Yasaları karşısında ille de kendisine,
gidecek bir yer bulabilecek olan bizim sınırlı
imajinasyonlarımızın hemen sürekli gerçekleşme şanslarının
var olduğunu düşünmek hatalı olmasa gerek. İmajlarımızın,
düşündüğümüz hedefe ulaşıp ulaşmayacakları konusu
da ayrı bir iştir ve bu da yine Doğa Yasaları’yla
belirlenmiştir. Bu konuda Üstad şu bilgileri veriyor:
“Önce
şunu söylemeliyim ki, Doğa Yasaları sizin kavrayamayacağız
derecede çok kapsamlı ve size göre karmaşık /
belirsizdir. Bundan dolayı, bir kısım doğa yasalarına karşıymış
gibi görünen bir irade başka bir takım Doğa Yasaları’nın
etkisiyle kendisini ortaya çıkarır.”
İradenin
başarısızlığa uğrar görünmesinin ikinci nedeni de şudur:
Beşeri irade, ruhun maddeye bağlılığı oranında öteki tüm
meleklerde olduğu gibi, örtülür ve bu yüzden, tesirliği
de kaybolacak derecede azalır. Yani insan bedenine enkarne
olmuş bir ruh varlığı spatyom yaşamındaki serbest
iradesiyle hareket edemez. Bunun için ruhun serbest yaşamına
ait tesirliliği, insan bedenindeki bir ruh hakkında düşünülemez.
Üstad bu konuda, “ Ruhun
tüm enerjisini kullanabilmesi maddesel ilgiden/ ilişkiden
kurulmuş olduğu zamandır, madde ile bağımlı olduğu
zamanlarda egemenliği sürer ama enerjisi azalmıştır. ” diyor.
Biz
dünyada her hoşumuza gitmeyen olayı / durumu istediğimiz
gibi değiştiremeyiz. Çünkü bu serbest ruh durumumuzdaki
irade kudretimizin tesirliği ile belirlenmiştir. Maddeye bağlı
varlığımızın iradesi onu değiştirmeye uygun değildir.
Bu da bizim dünya yaşamımızdaki başarı koşullarına
uygun bir süreçtir. Eğer biz dünyadaki irademizi
spatyomdaki kadar serbestçe kullanabilmiş olsaydık, dünyadaki
olayları istediğimiz biçime sokar ve böylece görgü ve
deneyimimizi sağlayarak araçları ortadan kaldırmış
olurduk. Böyle olunca da olaylar ve olgular arasında
cehtimizi kullanma fırsatını yitirir; bu şekilde, ruhumuzu
güçlendirecek hoş olmayan gerginlikler ve tersliklerden
yararlanamazdık.
Şu
halde, dünyaya inmekteki amacımızın hedefi olan deneyim yaşamın
selametiyle spatyom iradesinin dünya iradesine egemen
bulunması süreci arasında ilişkili bir örtüşme vardır.
Buna göre, dünyamızda zâhiren başarısızlıkla sonuçlanmış
görünen birçok istek ve girişimlerimizin gerçekte bizler
için daha büyük başarıları hazırlamakta olduklarını
hep akılda tutalım. Ancak bu başarılar bizim her şeyi geçici
olarak unutmuş olduğumuz gelecek bir yaşamda kendisini gösterecektir.
Ruhsal
kanaldan alınan bilgilerden (“tebliğler
”den) ve yapılan incelemelerden anlaşılıyor ki,
spatyomda serbest durumda bulunurken ruh varlığı, bir
sonraki yaşam planının ana hatlarını çizer ve dünyaya
(dünya bedenine) bağlanmış ruh; bazı yeni koşullar araya
girmedikçe, bu planın yönünü değiştiremez. Örneğin
beden konusundaki yazdığımız gibi, ruh varlığının
serbest iradesiyle belli olmuş bedenin esas şekli maddeye bağlı
irade ile değiştirilemez. Fakat serbest iradenin ilişik
olmadığı ruhun deneyim olanaklarını genişletici ikincil
değişimler hakkında bağlı iradenin az çok tesirliliği
olabilir. Öteki olaylar / olgular hakkında da durum böyledir.
Kısacası,
tüm bunlardan çıkan sonuca göre, insanın spatyomdaki
iradesiyle ortaya çıkan bir takım olaylar vardır ki;
bunları o, dünyadaki iradesiyle değiştiremez. Ama yine de,
deneyim ve plan gereği, serbest irade ile ortaya çıkmayan
birçok küçük ve gelip geçici olguların tezahüründe
ruhun maddeye bağlı iradesi bir dereceye kadar etkili
olabilir. Şu halde, biz irademizle hem geçmiş yaşamımızı
kurduk, hem de yaşamımızı kurmaktayız ve hem de gelecek
yaşamımızı kuracağız.
Burada
önemli bir iki soru akla gelir: Acaba insan, gerek kendisinin
gerek başkalarının imajinasyonu ile hastalanabilir mi, bir
hastalıktan kurtulabilir mi ya da ölümünü çabuklaştırabilir
ya da erteleyebilir mi? Yukarıdan beri söylenen sözlere bakılırsa,
bu sorulara “Evet”
demek gerekir. Esasen, Üstad’ın tebliği bu konuda bize
ilk düşünce kapısını açmıştır: “Bitkiler
intihar edemez; onlarda can olmadığını ve iradenin canla
başladığını daha önce söylemiştim. Bu demektir ki,
onların ölümü harici bir yasaya ve iradeye bağlı olarak
gerçekleşir.”
Bu
tebliğden de açık seçik olarak anlaşılıyor ki, irade
sahibi olan varlıklar intihar edebilir. Bundan sonra yaşamlarını
bir dereceye kadar uzatabileceklerini ve hastalıkların
ortaya çıkışı ve şifası üzerinde etkili
olabileceklerini kabul etmek kolay olur. Fakat tüm bu
konularda hüküm vermek isterken, daha önce söylenmiş olan
sözleri akılda tutmak gerek. Yani insanın dünyada göstereceği
tüm iradi cehitler, spatyomdayken, yönünü almış
iradesiyle ve İlahi İrade Yasalarının o yoldaki
gerekleriyle tezat halinde bulunmamalıdır. Bu fikirden şu
sonuç çıkar ki, hipnoz ve degajman gibi, ruhun görece
serbestliği durumlarında, onun olaylar üzerindeki tesirliliği
biraz daha artmış olur. Fakat bu tesirliliğinde gerçekleşmesi
gene doğa yasaları kapsamında olur.
Burada
akla şu soru da gelebilir: Mademki bu dünyada tüm iradeler
gerçekleşemiyor, daha doğrusu istediğimiz şekilde gerçekleşemiyor
ve insan yapacağı işlerin çoğunda çeşitli etmenlerden
doğan kayıtlara bağlanmış bulunuyor o halde, bu “irade
özgürlüğü” nün ne anlamı kalır?
İnsanın
dünyada bulunuşu iyice araştırılırsa, bu sorunun yerinde
olmadığı anlaşılır: İnsan dünyaya olaylar yaratmak için
gelmemiştir. Daha önceleri ve yine genellikle kendisi tarafından
doğrudan doğruya düzenlenmiş olayların içinde bir süre
yaşamak ve onlara karşı dayanma gücünü sınamak için
gelmiştir. Söz konusu dayanma gücünü her alanda sınayabilmesi
için iradesini serbestçe kullanarak bir takım girişimlerde
bulunması gerekir. Spotyomdaki irade olayları vücuda
getirir; dünyadaki irade ise bu olayları, dünyaya
gelmekteki tekamül amacına uygun ya da aykırı yollarda
kullanmak için insani bir takım girişimlere yönlendirir. Görülüyor
ki, spatyomdaki iradi durumun tesirliliği ile dünyadaki
serbest irade, ortaklaşa bir hedefe doğru yapılacak işleri
tamamlamak konusunda tam bir örtüşme halinde ayarlanmıştır.
Dünya,
ruhun atölyesi değildir, bu durum spatyomla ilgilidir. Dünyadaki
ruh, esasen; kurulmuş bir atölyede kendi varlığı üzerinde
işlemekle ve varlığının birçok “kaba”
ve uygunsuz yanlarını “yontmak"la sorumludur. İşte iki dünya yaşamı arasındaki
spatyom yaşamı, dünyada bu "yontma
” işlemi için
gerekli olan unsurları spatyom atölyesinde üretmek amacına
yöneliktir. Dolayısıyla, onun buradaki iradesi yaratmak için
değil, olaylar karşısında kendisine çeki düzen
verebilmek içindir. Onun bu yolla sergilediği iradenin iyi /
kötü sonuçları, dünyadan ayrıldıktan sonra ve öteki yaşamlarda
sonuçlarını gösterecektir ki, bu sonuçlar hakkında
üçüncü kitabımızdaki tekrardoğuş konusu yeterli bilgi
içermektedir.
(*)
Bu düşünceyi fatalizma imanı ile karşılaştırmamak için,
aradaki ince ama çok esaslı farklara dikkat edilmeli…
|