Enkarne
varlıklar gelişmişlik düzeylerine göre ve yaşam planlarının da
gereği olarak beşerî realitelerin basamaklarına dağılmış
durumdadır. Herhangi bir realite basamağında bulunan bir enkarne
bir üst basamağın gerçeklerini(âyetleri), kanıtlı da olsa bilgi
ve belgelerini anlayacak, akıl edecek ve hattâ düşünecek durumda
bile değildir. Bunlar bir üst basamaktan bir
bilgiyle/gerçekle(kanıtlı da olsa) karşılaştıkları zaman,
kabullenmekte zorlanmak bir yana; düşünmek, irdelemek ve akıl
erdirmeye çalışmak zahmetine girmez, görmezlikten/duymazlıktan
gelirler, ya gülüp geçerler, ya alay ederler ya da inatla
reddederler. Kadîm zamanlardan beri “yeni olan”a
karşı, fehim ve ferasetten yoksun, fikir çilesi çekmemiş
anlayışsız beşerî tepki hep bu şekilde sergilene gelmiştir. Bu
çok doğaldır çünkü bu gibi nasipsizlerin o gerçeklerle,
realiteleri ve yaşam planları gereği bir ilgileri olmadığı gibi,
onlara henüz gelişim açısından gereksinimleri de yoktur.
Bu gibilerle ilgili
olarak, "söylesen de anlamazlar…"
meâlinde Kur'an âyetleri vardır(1)
Bu âyetlere konu olan bireyler Peygamber'den kanıt ve mucize
talep etmekle kalmamış; onu yalanlamaya, büyücülükle suçlamaya,
tartışmaya ve kabalık etmeye kalkışmışlardır. Bu nedenle bu
kimseler için zaman zaman mucizeler sergilenmişse de çok yarar
sağlamamış; "mucize" dediğimiz o paranormal
olaylar ancak gelişmişlik düzeyi uygun olanlar için ibretlik ve
îman tazeleyici birer işlev görmüştür.
Âyetleri(gerçekleri/kanıtları/bilgi ve belgeleri)
kabullenemeyenlerin ve hattâ reddedenlerin (yadsıyanların) bu
durumu; yine Kur'an'da "…gözlerinin gördüğünü kalpleri
yalanlayanlar…"(Necm 11) olarak ifadesini bulmuştur.
Gözler, yalın halleriyle optik organlardır ve onlar sâdece
görmek içindir. Gördüğünü anlayıp anlamamak bireyin içsel
gelişimi ve realitesinin durumuyla ilgilidir. Anlayışsız,
duyarsız, fikir çilesinden nasipsiz ve işlevsel aklı olmayan
bireyler için Kur’an’da “körlük” sözcüğü uygun
görülmüştür. Ayrıca, “…gözleri var görmez, kulakları var
işitmez…” meâlinde âyetler de bulunmaktadır(A’raf 179,
Enbiya 45). Bu durumun kalp temizliğiyle de ilgisi vardır. Şöyle
ki, “kalp temizliği”, îman ve vicdan
kavramlarıyla da bağlantılı olan gelişmişlik açısından da makbul
bir durumdur. Kalp temizliğinin ileri durumları “gönül”
sözcüğü ile ifâdeye konmuştur tasavvufta. Yunus Emre de bu
makbul durumu, “Dostun evi gönüllerdedir.”
şeklinde dizelerinde yer vermiştir. Gözün gördüğünün doğruya en
yakın şekilde anlamlandırabilmek için böyle bir gelişmişlik
düzeyinde olmak gerek.
Tüm bu açıklamadan sonra
anlaşılacağı gibi âyetteki "yalanlayanlar" sözcüğü
ile kastedilen; kalp temizliği belli bir düzeye gelmemiş
olanlar, yâni realiteleri uygun olmayanlar, gelişmişlik düzeyi
ve yaşam planları buna yeterli olmayanlardır. Bireyin idrak
kapasitesi ve şuur kapsamı belli bir düzeyde bulunmuyorsa, göz
(optik bir cihaz gibi) görür ama gördüğü şeyin derin
anlamlarına(nedenine, nasılına) nüfuz edemez. Yâni “bakar
körlük” söz konusudur. Bu anlamdaki “körlük”
ile, bizlerin ilgi alanı olan insanın gerçek doğası(ruhçuluk)
ile evrende zeki hayat ve dünya dışı canlılık vb. konularıyla
ilgili pek çok gerçek yıllarca reddedilmiş, görmemezlikten
gelinmiş, hattâ yadsınmıştı(inkâr edilmişti). Bu nedenle, söz
konusu “yetersizliğin” insanlaşma yönünde
giderilmesi dinsel öğretide ve seçkin inisiyatik öğretilerde ana
temayı oluşturmuştur. Bu "yetersizlik", İLÂHÎ
NİZAM ve KÂİNAT bilgileri açısından; vicdan birim
düalitesinin(2)
olumlu zıddında yeterli değerler biriktirememiş olanlar
kastedilmektedir. Vicdan birim düalitesi/mekanizması alt ve üst
öğelerden/zıtlardan oluşmuş bir görünüm arz eder. Üst öğeler,
üst realitelere ve vazife sezgisine yönelik olumlu zıt iken; alt
öğeler nefsaniyet içerikli olumsuz zıttır. Önemli olan; idrak ve
irâdenin, vicdan birim düalitesinin olumlu zıddına yönelmesini
sağlamak ve başarmaktır(105).(3) |
(1)
Âyetler; En’am 91+111, Enbiya 45
(2)
Sayfalar; 102 ve devamı,
113,114,115,135,180,181,186,203,206.
(3)
“Vicdan birim düalitesi” konusunda kısa bir yazımız için
bkz.
http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/newage/ink14.htm |