Metafizik / New Age

VARLIKSAL İLKELER

WWW.ASTROSET.COM

 

İrade Uygunluğu İlkesinin Günlük Yaşama Yansımaları - 6

  Günlük yaşamda (tezahür ortamında) iradelerin zıtlaşmasına sık sık tanık oluruz ve hatta kendimiz de bunu deneyimleriz. Realite, anlayış ve idrak farklılığının doğal bir sonucudur bu. Bu durum, önceki bölümlerde söylediğimiz gibi, esasen zahiri bir görünümdür, illüzyondur. Bu durum esasen ve aynı zamanda denge unsurudur ve varlıklar için epröv vesilesi ve nedenidir. Epröv ise gelişime bir araçtır. Gelişim ise, irade güçlenmesinin gereğidir. İrade ve şuur güçlendikçe de irade zıtlaşmasının zahiri olduğu ortaya çıkar.

  Yukarıda da belirttiğimiz gibi, değişik hatta zıt iradelere sahip olan varlıklar, birbirlerine epröv çokluğu ve çeşitliliği sağlamak bakımından yararlıdır. Bu nedenle, kısaca, Varlıklar birbirinin epröv aracıdır. Bu nedenle, başımıza gelen her şey, birbirimize yönelik her etki kabalık ve kötülükler de dahil, bizim içsel gelişimimiz için ve ihtiyacımız olan bir haleti yaşayarak bir noksanımızı gidermeye yöneliktir. Bu demektir ki, kimse kimseye “kötülük” edemez. Bir eylemi “kötülük” olarak algılamak, nefsimizin / sahte benliğimizin rahatsız oluşundan onun işine gelmeyişinden dolayıdır. Bundan dolayı, diyoruz ki, “Kimse kimseye kötülük edemez.” Esasen “kötülük” diye bir şey yoktur; genel anlamda varlığın uyarılması söz konusudur. Bu uyarıya varlığın vereceği tepki büyük oranda onun içsel gelişim düzeyi ile ilintili bir ip ucudur. Unutmayalım ki, “kötülük” dediğimiz şey / durum sahte benliklerimizin işine gelmeyen şeydir.

  Bu nedenle, özellikle bize rahatsızlık veren şeylere / durumlara / kimselere sabır(28)ve tahammül gücü sergileyerek, onlardan içsel gelişim yönünde yararlanmalıyız. Çünkü, sabır ve tahammül sergileyebilmek içsel gelişim bakımından çok önemlidir.

  Ayrıca, sabır melekesinin (erdeminin) sadece iradeyle değil, uyum ve esneklik melekemizle de yakın ilişkisi var. Esasen, uyum adına gösterilen tavırlanmanın adı sabırdır. Hele, yeni olana uyum sağlamak; nefsani / beşeri ve maddesel iğvaya kapılmamak için sergilenecek tavır, sadece irade değil, sabır da ister. Özellikle şu devre sonunun bitiş günlerinde önemi daha da artmış olan yeni bir tesir alanına uyum sağlamak sabır ve güçlü bir irade işidir ki yeni insanlık dönemine uyum sağlamanın da gereği budur. Aldığımız bir etkiye nefsani değil de, vicdani bir tepki verebilmek uyum sürecini sergilemeyi yani, sabır ve tahammülü gerektirir.

  Yukarıda değinip geçtiğimiz “kötülük”(29) konusuna tekrar dönecek olursak, şunları da  söyleyebiliriz ki;  “kötülük / rahatsızlık” dediğimiz şey, sahte benliklerimizin işine gelmeyen şey ya da durumdur.  Halet yaşamak ve “sabır ve tahammül” ile esneyerek kötülüklerden ve rahatsızlıklardan; içsel gelişim yönünde, nefsaniyetin eğitilmesine yönelik olarak yararlanabiliriz. İrademizi ve isteklerimizi bu yönde kullanabiliriz. İrade; nefsaniyetin doyurulması hatta azgınlaştırılması yönünde de kullanılabilir. Elbette ki, her iki tutumun ve uygulamanın sonucu da beşere aittir…

  Yaşamın gerçek amacına nüfuz edebilecek şekilde anlayışımızı artırabilirsek;  zahiri irade zıtlıkları arasında dengeyi görür, haz ve elem ikileminin teşevvüşe götürücü etkisinden kendimizi koruyabilir, irademizi vazifemiz yönünde kullanabilir hale gelebiliriz. Yaşamın amacının; İlahi İrade Yasaları’nı tanımak ve maddesel iğvaya maddenin ve nefsin cazibesine kapılmadan, yasaları uygular hale gelmek olduğunu bilir ve tüm yaşamımızı buna göre ayarlarsak; kimsenin kimseye zarar veremeyeceğini, aksine bunun, ötekisinin gelişimine bir hizmet olduğunu anlarız. Ayrıca, bize “haksız”mış, isteklerimize ket vuruyormuş gibi gelen olayların, gelişmemiz, değişmemiz, değer kazanmamız için hazırlanmış kendi kendimize hazırladığımız mizansenler olduğunu anlamakta zorluk çekmez, ona göre tavırlanırız.(30)

  Biliyoruz ki, ruh varlığı kendi eprövünü kendi hazırlar. Yani o, hem rejisördür hem de oyuncu. Ama ruh varlığı bedene bağlandıktan sonra; dünya maddesinin, şuuru daraltıcı ve karartıcı etkisiyle, kendisinin esasen ruh varlığı olduğunu unutur, maddeselleşir, makineleşir ve derin uykuya girer.(31) Aslında ‘atalet’ olan bu uykudan (dejenerasyondan) kurtulana kadar da  ağır eprövler içine girip çıkmaktan enkarne varlık kendini kurtaramaz. Bu gidiş içinde, irade olgunluğu belirli bir düzeye geldikten sonra; bireyin, çevresine ve yasalara uyumu kolaylaşır. İradesini, İlahi İrade Yasaları yönünde kullandıkça da, genel anlamda uyumu / esnekliği  (yaşama ve uyaranlara karşı) giderek artar. Giderek gelişen iradesi ve anlayış kapasitesiyle; kozmik bir bedenin hücrelerinden biri olduğunu, başkalarının iradesine bencilce ket vurmanın ve onlara zarar vermenin aslında kendisine zarar vermek olacağını / olduğunu, insan insanın kardeşi olduğunu, Kardeşimizi de ruhumuz gibi sevmek… durumunda onluğumuzu anlayacaktır.

<< Önceki Bölüm

DİPNOTLAR

28) SABIR: Zaman enerjisinin olgunlaştırıcı etkisine (evrenselişlevini icara etmesine) esneyerek uyum sağlamaktır sabır. Bu tutum aynı zamanda, zaman enerjisinin yaratma sürecine sabırla tahammül etmektir. Bu tahammül gücü sergilenirken, matlup ve makbul olan; zamanın geçip gitmesine izin vermeden, zamanı en iyi şekilde (içsel gelişim ihtiyaçlarının giderilmesi yönünde) değerlendirmektir ki bu, “dikkatli sabır” olarak adlandırılabilir. Sonucun iyice kendini göstermesi için; iyi bir gözlem dikkatli bir sabır sergilemek ve ilgiyi sürekli kılmak gerek. (“Sabır içsel genişliğin anahtarıdır.”-Mevlana Celaleddin) Sabır, enkarne varlığın geliştirmesi ve bedende tezahür ettirmesi gereken en önemli erdemlerden biridir. O kadar ki, bir hadise (Hz.Muhammed’e) göre, “Sabrı olmayanın imanı yoktur.”M.Celaleddin’e göre de sabretmek; tespih çekerek ALLAH’ı anmak ile özdeştir :”Sabretmek,canın tespihleridir. Sabret, asıl doğru tespih odur.”

(29) KÖTÜLÜK: Bir Müslüman, dinsel bir vecibeyi yerine getirmek üzere bir koç kurban etse; bu, Müslüman için iyi, hatta gerekli, ama koç için kötü bir şeydir.Sınavda kopye çekmeye çalışan tembel öğrencinin bu eylemini öğretmeniengellemeye çalışması, öğretmen açısından (görevini yaptığı ve haksız /sahte bir başarıyı önlemeye çalışması bakımından) iyi ve gerekli ama tembel öğrenci açısından fena / kötü bir şeydir. Bunun içindir ki, başımıza gelmiş gibi görünen fenalık, ona müstahak olan (hak eden) ya da onu gerektiren kendi doğamızdan çıkmaktadır. Bu nedenle, gerçekten neyin bizim için kötülük, ve neyin iyilik olduğunu bilemeyiz. İşte bu nedenle, belli bir amelin (işin / eylemin) iyi ya da kötü olduğunu takdir etmek ALLAH’a aittir.

(30) YÜKSEK BEN= Öz benliğimiz, asıl kendimiz. Mesnevi’den (M.Celaleddin) “yüksek ben”le ilgili birkaç alıntı:

* “Yücelere bakmak, önce gözü alır, kamaştırır ama sonra bakışa bir aydınlık sağlar.”
* ”Ruhun meyli yüceliklere ise, yücelir durursun. Varacağın yer de orasıdır.”
* ”Sen bir mekansın, aslında mekandır. Bu dükkanı kapa da, o dükkanı aç.”
* ”Kardeş; sen ancak o düşünceden, o ruhtan ibaretsin. Mütebaki varlığın bakımındansa, kemik ve deriden başka bir şey değilsin.”

(31) Hermes’in özdeyişi: “Ruh varlığı küreden küreye düşerken,gitgide ağırlaşan bedenlere bürünür. Bu düşüş, dünya zindanına varıncaya kadar sürer. Gitgide maddeye daha çok bağlanmanın verdiği sarhoşlukla manevi kökenlerinin anısını unutur.”

YARARLANILAN ESERLER:

- KUR’AN
- SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, Ruh ve Madde Yayınları.
-
VARLIKSAL İLKELER KİTAPÇIĞI, Ruh ve Madde Yayınları
-
DEMOKRASİMİZLE YÜZLEŞMEK, Prof. Emre KONGAR
- Cumhuriyet Gazetesi

-
Bursa Barosu Dergisi
- KENDİNİ TANIMA REHBERİ, Akaşa Yayınları

Yayın Tarihi: 28.Ocak.2010

 

© Astroset 2003-2014