Yeni Çağ, darlıktan genişliğe,
karanlıktan aydınlığa, lineerlikten küreselliğe geçilen
Son Devredir. Yeni Çağ her şeyden önce bir DEĞİŞİM çağıdır
Kuşkusuz her değişim çalkantılı, karmaşık ve ıstıraptı
bir donemden geçer. Nitekim hızlanan dünya zamanı içinde
yakın tarihte yaşanan ve yaşanmakta olan toplumsal, ekonomik
ve manevi fırtınalara hepimiz şahidiz Dünya değişiyor,
insanlar değişiyor, her şey hızla değişiyor.
Esasen her şey şuurlarda
bir değişim meydana getirebilmek içindir . Bu ise, anlayışlarımızda,
sahip olduğumuz kavramlara köklü değişimler yapmamız
gerektiği anlamına gelir. Ancak bu değişimi yapabilmemiz için
mihenk taşı kabul edeceğimiz evrensel bir BİLGİ ye ihtiyacımız
vardır ki, o da dünyaya nasip edilecektir.
Sevgi Bir Enerjidir
Her şeyden önce sevgi tüm
evrenin dokusunu teşkil eden nesnel bir varlıktır. Tüm varlıklar
o sevgi okyanusu içinde mevcudiyetini sürdürürler. Birliğin
çokluk hâlindeki tezahürü bir Bütünlük ve Uyum arz
ediyorsa, bu sevgi enerjisinden dolayıdır.
Sevgi bir enerji ise, bir
çekim gücü ise bunun kaynağı nedir? Bu kaynak, Birlik
ilkesi'nin saklı olduğu Ruhun özüdür. Bu gizli güç Varlığın
varoluşu ile beraber sahip olduğu tanrısal bir güçtür.
Sevginin kaynağı olan ruh, bu gücü sayesinde kâinat mimarlığını
yapabilmektedir Yaradılış, sevgi enerjisinin bir sonucudur.
Yeni Çağ'ın Sevgisi
Yeni Çağ'ın Sevgisi
bizim bildiğimiz sevgi değildir. O, adına methiyeler düzdüğümüz
bir kavram değil, yaşanan bir gerçek, ruhsal bir enerji
olarak karşımıza çıkacaktır.
Biz şimdiye kadar sevgiyi
sadece almaya dayandırdık; onu karşılıklı çıkara dayalı
bir ticaret meta hâline soktuk. Sevgiyi bir duyu zannederek
bedensel ve duygusal tatminlere yarayan bir rahatlatma aracı
olarak ele aldık. Sevgiyi tahakküm etmeyle karıştırdık.
Kimi zaman belli bir objenin esiri olmayı, onunla eş koşmayı
sevgi sandık. Sevgiyi sempatiyle karıştırdık. Bölünmesi mümkün
olmayan yüce sevgiyi, o ruhsal enerjiyi darlık içinde yaşadık,
bazı şeyleri sevip, bazılarını sevmemeyi doğal bir durum
kabul ettik ve bu hatalı kabulden dolayı adaletsiz davranarak
hep ıstırap çektik; Tabiî ki, çektiğimiz bu ıstırabın
kaynağını da bir türlü bulamadık, böylece stres içinde
birbirimizi yiyerek; alkol, uyuşturucu ve seksle avunmaya çalışarak
hepimiz kendimize göre cehennemin dik âlâsını yaşadık. Kuşkusuz
ruhsal sevgiyi yaşamak için insani sevgiyi yaşamak
gerekiyordu, ama Yeni Çağ'a geçiş devresinde hızla
silkinerek bu ıstıraplı dönemi bir an önce bitirmek de
bizlerin çabasına ve dayanıklılığına bağlıdır.
Ruhsal sevgiyi yaşamak,
sadece insanın çabasıyla bir çırpıda gerçekleşebilecek
basit bir iş değildir insan öncelikle gerçek sevgiyi talep
etmeli; sonra bu uğurda çaba ve gayret göstermelidir. Bu geçiş
dönemi içinde varlığında sevgi enerjisinin dolaşmasına
engel olan hususları tespit edip onları atmalı, değiştirmeli
ya da yeni nitelikler kazanmalıdır örneğin "ben'
duygusu zayıflamalıdır. Kibir, açgözlülük, kıskançlık,
korku vb. gibi olumsuz duygulardan kurtulmalıdır. Şunlar hiç
de kolay şeyler değildir. İşte, insan dayanabileceği son
noktaya kadar bu çabayı göstermişse ve kazandığı irtifa,
belli liyakat ölçüsüne varmışsa, başka bir ifadeyle,
ruhsal sevgiyi yaşayabilecek güce ulaşmışsa, ancak o zaman.
Yukarısı onu sevgi tufanına gark edecektir. ıstırabı yaşamak
nasıl bir dayanıklılık meselesiyse, sevgiyi yaşamak da bir
dayanıklılık meselesidir. Gerekli hazırlık yapılmamışsa,
ışığın gözleri kör etmesi, insanın tamamiyla durağan
bir hâle gelmesi işten bile değildir. Şimdi sevgiyi çeşitli
yönleriyle tekrar ele alalım
Sevgi Tüm Evreni Kapsar
Hayatın ve sevginin
birbirinden ayrılması mümkün değildir. Nerede hayat varsa,
orada sevgi vardır.En ilkel şuur bile sürekli olarak sınırlarını
genişletmeye ve diğer formlarla bir tür Birliği (Tekliği
Vahdeti) yaşamaya çalışır. Her form diğer formlardan ayrı
olmakla beraber hakikatte bunlar aynı hayat Birliğinin farklı
görünümlerinden ibarettir. Bu gizli vaziyetteki içsel gerçeklik,
bir formun başka bir formu cezbetmesi şeklinde illüzyon âleminde
(yanıltıcı madde âlemi, iğva sisteminin geçerli olduğu Dünya
ortamı) bile dolaylı olarak kendisini hissettirir.
Cansız Alemde Sevginin Hükmü
Tüm gezegen ve yıldızların
tâbi olduğu Gravitasyon (yerçekimi) Kanunu, evrenin her tarafını
kapsayan sevginin, bu sisteme özgü sisli bir yansımasından
ibarettir. İtme kuvvetleri bile aslında sevginin ifade tarzlarından
biridir.Aslında iki şeyin birbirini itmesi, o şeylerin başka
şeyler tarafından daha güçlü bir şeklide cezbedilmesinden
kaynaklanmaktadır. İtme, pozitif çekimin negatif bir
sonucudur. Maddesel yapıları oluşturan kohezyon ve afinite
kuvvetleri sevginin pozitif ifadeleridir.
Sevginin bu seviyedeki çarpıcı
bir örneği, mıknatısın demir parçalarını çekmesidir. Bütün
bu sevgi şekilen içinde tezahür ettikleri ilkel şuur tarafından
şartlandırıldığından en düşük sevgi tipidir.
Hayvanlar Aleminde Sevgi
nbsp;
Hayvanlar âleminde sevgi, çevredeki farklı nesnelere yöneltmiş
dürtülere bürünerek daha aşikâr bir hale gelmiştir. Bu
sevgi içgüdüseldir ve uygun nesneleri kendine mal etmek
suretiyle farklı arzuların tatmini şeklinde tezahür eder.
Yemek için geyik arayan bir kaplan geyiğe karşı gerçek bir
sevgi hissi içindedir. Cinsel cazibe bu seviyedeki başka bir
sevgi şeklidir. Bu kademedeki tüm sevgi ifadelerinde müşterek
olan husus, hepsinin de bazı bedensel dürtü ya da arzuları,
sevgi objesiyle tatmin etme peşinde olmalarıdır.
İnsani Sevgi Akla Uygun Olmalıdır
İnsani sevgi, bu alt düzeydeki
sevgi şekillerinin tümünden çok daha yüksektir. Çünki
insan varlığı gelişmiş bir şuura sahiptir, insanı sevgi,
daha aşağı sevgi tezahürlerinin bir devamı olmakla beraber,
bir şekilde onlardan farklıdır. Buraca devreye yeni bir unsur
girer: Akıl. Böylece insanî sevgi bu yeni unsurla yan yana
hareket eder. İnsani sevgi kendisini bazen akıldan ayrılan ve
akla paralel giden bir kuvvet olarak tezahür ettirir. Bazen de
kendisini akılla karıştırarak, akıla zıtlaşan bir kuvvet
olarak tezahür ettirir. Son olarak da kendisini sevginin ve aklın
dengelendiği ve Birlik teşkil edecek şekilde kaynaştığı
uyumlu bir bütünlük olarak tezahür ettirir.
Sevgi ve Aklın Üç Tip
Kombinasyonu
Görülüyor ki, insanî sevgi, akılla
üç tip kombinasyona girebilmektedir. Birinci tipte, düşünce
siferi ve sevgi siferi mümkün olduğunca ayrı tutulur. Yani
sevgi siferi, uygulamada aklın işleyişine dahil değildir;
sevginin düşünce objelerine karışmasına çok az izin
verilir ya da hiç verilmez. Ruhun bu iki yönü arasında tümden
bir ayrım yapmak kuşkusuz imkânsızdır, ancak sevginin ve
aklın dönüşümlü olarak ayrı ayrı fonksiyon görmesi (bu
iki baskın durum arasında gidip gelmesi) durumunda, akılla
karartılmış bir sevgiye ya da sevgiyle donuklaşmış bir
akla sahip oluruz. İkinci tipte, sevgi ve akıl aynı anda çalışır,
ama bunlar birbirleriyle uyum içinde değildirler Bu zıtlık,
karışıklık yaratsa da, bu, sevgi ve aklın gerçek bir
senteze ulaştığı yüksek tekâmül seviyesine giden yol üzerindeki
zorunlu bir sathadır. Üçüncü sevgi tipinde, sevgi ve akıl
arasındaki bu sentez gerçekleştirilmiştir. Bunun sonucu
olarak, hem sevgi, hem akıl dönüşüme uğrayarak, yeni bir
şuur seviyesinin ortaya çıkmasına imkân verir. Normal insan
şuuruyla mukayese edildiğinde, bunu süper-şuur şeklinde tanımlayabiliriz.
Sevgide Nitelik Farkları
İnsani sevgi sayısız arzulara
sahip olan ego-şuuru çerçevesinde tezahür eder. Sevgi bu
unsurlarla rerkten renge gırer. Bir kaleyodoskopta nasıl küçük
renk parçacıklarının türlü kombinasyonlarıyla rengârenk
desenler görülüyorsa sevgide de çeşitli psişik unsurların
kombinasyonuyla pek çok nitelik farklılıkları görülür.
Farklı çiçeklerde nasıl sonsuz renk tonları mevcutsa insani
sevgide de çeşitli nüanslar vardır.
Sevginin Düşük Seviyeli
Tezahürü
Tutkunluk,
nefsaniyet, hırs, öfke ve kıskançlık gibi birçok
engelleyici unsurlarla kuşatılmıştır. Bir bakıma bu
engelleyici unsurlar bile düşük seviyeli sevginin tezahürleri
ya da kaçınılmaz yan sonuçlarıdır. Tutkunluk, nefsaniyet
ve hırsa, sevginin yoldan çıkmış ve seviyesi alçalmış
tezahürleri gözüyle bakılabilir. Tutkunlukta, kişi, duyusal
bir objeye bağlı hale gelmiştir, nefsaniyet içindeki kişi
ise o objeye ilişkin duyumları şiddetle arzulamaktadır; ve
nihayet hırsa kapılmış kişi de o objeye sahip olma isteğiyle
yanıp tutuşmaktadır. Düşük seviyeli sevginin bu üç şeklinden
biri olan hırsta, sevgi objesinin kendisinden uzaklaşıp, onu
elde etme araçlarına yönelme söz konusudur böyle kişiler,
şiddetle arzuladıkları farklı objelere sahip olmalarına vasıtalık
edebilecek para, güç ya da şöhret gibi şeylerin hırsı içindedirler.
Öfke ve kıskançlık ise, sevginin bu düşük seviyeli, şekilleri
engellediği ya da engellenme tehdidiyle karşılaşıldığı
zaman ortaya çıkar.
|