Nefsin Ne Olduğu…
NEFS, enkarne varlığın; bir
beden ile bağlantı kurmasından dolayı ortaya çıkmış olan
ruh-beden ilişkisinin kaçınılmaz ve en doğal sonucudur.
Tarih boyunca, tüm inisiyatik ve dinsel öğretilerin hedefi,
kişiye; nefsaniyetin zaaflarının tanınması ve bunların
giderilmesinin öğretilmesi olmuştur. Çünkü nefsaniyetin
zaafları; ruhun içimizde parlamasını engelleyen kılıflarıdır.
Ne Şekilde Ortaya Çıktığı…
Yine nefsaniyetten kaynaklanan beşeri
bir zaaf olarak; tüm ters ve sapa/yan yolları denedikten
sonra, doğru yola (erdemlerle dolu yola), bilgece yaşam yoluna
gireriz. Bu inatçılığın altında da; kendini beğenmişlik,
zihinsel/bedensel konfora düşkünlük, yani nefsin kabalığı
ve eğitilmemişliği bulunmaktadır.
Nefsaniyetin öteki ortaya çıkış şekilleri ise; cimrilik
hasisilik, paylaşamama/yardımlaşamama, yardım etse bile çıkarını
gözetme (kaz gelecek yerden tavuğu esirgememek….) vb.
Kendini bilmeyen (nefsani, bencil, egoist) kişinin akıl ve
duyguları nefsinin hegemonyası altında olduğundan; onların
güdümünde/tutsaklığında, zevk ve sefa peşinde olmasa da,
sadece nefsini tatmine yönelik heves ve arzular peşinde olan
birey, maddenin güdümünde sadece beden olarak yaşıyor
demektir.
17.y.y. düşünürlerinden Pascal, nefsani insanı çeşitli
betimlemelerinden birinde şöyle diyor: “Aksini yapmaları
gerekirken, aç gözlülüğün hükmünü sürdürmesine izin
veriyor ve vicdanının sesini (çeşitli uyduruk tevillerle)
susturmaya çalışıyor.” (Pascal, DÜŞÜNCELER)
Denetimi(murakabesi)…
Nefse egemen olmak için, onun başıboşluğunu kontrol
altında tutmak için, onu zaman zaman (hatta sık sık)
denetlemek ve ona karşı uyanık olmak gerek. Buna
Tasavvuf’ta “ayık gezmek”, genel ruhçulukta da “farkındalık”
denir. Bu anlamda farkındalık da, nefsaniyetin incelik
derecesine göre farklı farklıdır, derece derecedir.
Nefsaniyetin bu derecelenmesine “farkındalığın evreleri”
denir. Tasavvuf’ta farkındalığın evreleri nefsin eğitilmişliğine
göre sıralanmıştır:
-
Nefs-i Emare ---
Birinci şakra insanı,
-
Nefs-i Levvame --- İkinci şakra insanı,
-
Nefs-i Mülhime --- Üçüncü
şakra insanı
Nefse karşı, farkındalık şeklinde böyle bir uyanıklık,
bizleri; erdemler (insani değerler) ve bilgelik yönünde
ilerleyişimizi kolaylaştıracaktır. Çünkü
erdemlerin/bilgeliğin öndeki en büyük engel, bireyin
nefsinin iğvasıdır. Bu nedenle, “İçsel gelişim yönünde,
kişinin önündeki engel yine kendisidir…” denmiştir. Bu
engel de, kendi nefsinden, nefsaniyetinden başkası değildir.
Bu konuda 17.y.y. düşünürlerinden Pascal’ın da şunları
kaydettiğini (onun “Düşünceler” adlı eserinden)
okuyoruz: “Kişinin kendi nefsinden başka düşmanı yoktur
ve kişiyi ALLAH’tan ayıran şey, onun kendi ihtiraslarıdır.
Eğitilmemiş kaba nefsin değişik veçhelerinden olan;
tutuculuk, ön yargı, gurur, ihtiraslar vb. içimizde
öylesine kuvvetli bir şekilde kök salmıştır ki, akılımızın
sınırlarını zorlamak bile bizi bundan kurtaramaz:."
Nefsin,
hotgamca(bencilce) isteklerine karşı uyanık olabilirsek;
bunda başarılı olabildiğimiz ölçüde, digerkamlığın/elciliğin
(yardım severliğin, hizmet severliğin) gereği olan fedakarlık,
sevgi, merhamet, yardım ve başkalarını teselli, başkalarına
dert ortağı vb. içsel gelişimi hızlandırıcı ivmeyi
tutturabiliriz.
Nefis
denetiminde esas olan; saptanan hataların yinelenmemesi ve bu yöndeki
samimi kararlılığın sürdürülmesidir. Nefis denetimi, hiçbir
bahane öne sürmeden (tevil yapmadan); beşeri hatalarımızı
ve zaaflarımızı görmek ve bunları bir daha yinelememektir.
Nefsani/beşeri hatalarımızı tevilsiz görebilmek ve
kabullenebilmek bir başarı ise de; onları düzeltme yönünde
samimi cehit sergilemek daha büyük
başarıdır. Nefsani hataları görmek/belirlemek, kabullenmek,
onları vicdan önünde yargılamak ve bir daha yinelememek, böylece
fazilet ve iyilikleri kendinde toplamak, içsel gelişim yönünde
önemli adımları oluşturur ki bu aynı zamanda kendini tanıma
cehtidir (“Maksatlı ıstırap”). Böyle samimi bir cehit;
bireyi, nefsinin iğvasına karşı uyanık tutucu ve içse gelişim
açısından makbul bir uygulamadır.
Nefsin
iğvasına düşmeme yönünde sergilenen böyle bir cehit ile,
beşeri nitelik ve zaaflardan kurtularak, insani değerler yönünde
ilerlemek, yani “insanlaşmak” olasıdır. Nefse karşı böyle
bir tavırlanma ve uygulamanın çevremize ve topluma yansımaları
da elbette ki olumlu olacaktır, olmaktadır da, bunu görüyoruz…
Ancak
bu şekilde, biz yetişkinler olarak; çocuklarımıza,
“taklit edilmeye değer örnekler” oluşturabiliriz.
Nefis Terbiyesi…
-
Vicdanımızın
sesine uyan işleri arayıp; onları, tevilsiz, uygulamaya çalışmak,
-
İradi
bir zorlayış ile, vicdani olduğunu kabul ettiğimiz fiilleri
zorla yapmaya çalışmak. Başlangıçta “zorla” olan bu
uygulama yerini; içten gelen bir istek ile yapacağımız
hizmet ve fedakarlıklara terk edecektir
-
Kendimizi,
karşımızdaki insanın yerine koymak,
-
İdrakine
varılan hataların bir daha yinelenmesine meydan vermemek ve bu
konuda ısrarlı olmak,
-
Her
olayda nefs kontrolu yapma alışkanlığı kazanmak,
-
Hoşumuza
giden fakat hiçbir yararı olmayan bir takım arzulardan vazgeçmek,
-
Nefs
terbiyesinde, aceleci bir zihniyet ile hareket ederek, kaldıramayacağımız
yüklerin altına girmemek,
-
Yapılmamasını
arzu ettiğimiz halde, her hangi bir kötülüğü yapmaktan
kendimizi alamıyorsak, bekleyip; sabrederek, onun gerçekleşmesini
geciktirmek,
Nefsimizi
terbiye yönünde, eğer değerlendirebilirsek; bize hatalarımızı
işaret eden kimselerin de büyük yararı olabilir. Bu konuda
Pascal (17.y.y.) “DÜŞÜNCELER” adlı eserinde şunları söyler:
“Bize hatalarımızı gösteren insanlara çok şey borçluyuz.
Çünkü nefsimizin gururunu kırar ve bize, zillete (aşağılığa)
maruz olduğumuzu işaret ederler.”
|