Metafizik

WWW.ASTROSET.COM

 

Devre Sonunda Çatışmalar ve Vicdan

Hazırlayan : Selman Gerçeksever

İçinde, hattâ sonlarında bulunduğumuz devrenin şu günlerinde, zaman enerjisinin yoğunlaştığını, gelişimin ve değişimin temposunun hızlandığını biliyoruz. Genel gelişmişlik düzeyimiz bu hıza uyum sağlayabilecek donanımda ve kapasitede değilse, çeşitli derecelerde teşevvüş ve hattâ çatışmalar deneyimleyebiliyoruz. Söz konusu esneklik ve uyum yoksunluğundan kaynaklanan çatışma ve hattâ şiddet içerikli haberleri medyada çok sık okur/görür/izler olduk.

Beşerî ilişkilerde kişiler birbirleriyle iletişime (dolayısıyla etkileşime) girdikleri zaman; farklı düşüncelerin, farklı bakış açılarının ve farklı beklentilerin ortaya çıkması, bundan dolayı problem yaşanması mümkündür. Gelişim yolunda ilerlerken önümüze çıkanları, hedefimize ulaşmamızı engelleyici olarak algılamamız, amaçlarımıza ulaşmada karşı tarafın(başka bireylerin, etmenlerin) müdahelesi olduğunu algılamamız durumunda çatışma/sürtüşme olması da doğaldır. Düşüncelerde, bakış açılarında ve beklentilerde farklılığın doğal karşılanması; herkesin farklı bir realitede olmasından, farklı kişilik özelliklerine sâhip olmasından kaynaklanan ve insanın gerçek doğasına çok uygun bir durumdur. Esâsen bu farklılıklar, bizlere çokluk ve çeşitlilik hâlinde görgü ve deneyim kazanmamız için gelişim ve uygulama fırsatlarıdır.

Evrensel ve varlıksal nitelikli gelişimin ve değişimim zorunluluğundan, hele hele devre sonunun gelişime ve şuurda uyanmaya(kıyam) zorlayıcı rahman ve rahîm olan etkisinden dolayı, birey; içinde bulunduğu realitede “pişip”, bir üst realiteye aday olabilmesi için kendi realitesini ve kendi doğrularını savunmak durumundadır. Bu durum elbette herkes için geçerlidir. Esâsen içinde bulunduğumuz realiteden bir üst realiteye, hattâ daha da üstüne yükselmek üzere enkarne olmuş varlıklarız. Durum böyle olunca, beşerî ilişkilerde ortaya çıkan; iletişim, etkileşim ve hattâ çatışmalar; kendimizi sınamamız, esneklik ve uyum kapasitemizi artırmamız, sabrımızı güçlendirmemiz için fırsat ve sınanmalardır. Gelişim yolunda ilerlerken karşılaştıklarımızın hepsi birer etkidir(tesir) ve bizlerin bu etkilere nasıl bir tepki verdiğimiz önemlidir.

Yaşamın gereği olarak içinde bulunduğumuz sürekli tesir bombardımanı altında; ne yaptığımız, nasıl yaptığımız ve ne niyetle yaptığımız önemlidir. Zâten karşılaştıklarımız da bizim lâyık olduklarımız ve bunların çoğu da evrensel Sebep-Sonuç yasasına göre önceki edimlerimizin, genel karmik birikimimizin sonucudur. Dolayısıyla etkinin, çatışmanın kaynağından/nedeninden çok, bizim ona verdiğimiz tepkinin niteliği önemlidir ve bu tepki genel gelişim düzeyimizin bir göstergesidir de… Daha açık bir söylemle, aldığımız etkilere verdiğimiz tepkilerin; ne kadar diğerkâmca, ne kadar hodkâmca, ne kadar bencilce/egoistçe, ne kadar fedakârca, ne kadar gaddarca, hattâ zâlimce olup olmadığı önemlidir. İnsanın insanla sınanması da bu etkileşimlerde saklıdır.

Aldığımız etkilere verdiğimiz tepkiler; ne kadar bencillikten uzak, ne kadar insânî değerler yönünde ve ne kadar vicdanî ise, gelişmişlik açısından o kadar iyi durumdayız demektir. Bu makbul durum aynı zamanda, vicdan birim düalitesinin olumlu zıddına pozitif değerler yüklüyoruz demektir. Gelişim açısından vicdan birim düalitesinin olumlu zıddına pozitif değerler yükleyebildiğimiz oranda insanız, yaşarken gelişim açısından “doğru yolda”yız demektir. Beşeriyete indirilmiş en büyük ruhsal ve kutsal tebliğ olan Kur’an’da da “doğru yol”da olmamız defalarca anımsatılmıştır.(1) Esâsen bunun için enkarne olduk, yaşamın amacı da bundan başkası değil. 

İçinde bulunduğumuz bu etkileşim ve zaman zaman çatışma (egoların çatışması) ortamında/arenasında, vicdan birim düalitesinin olumlu zıddına pozitif değerler yüklemek her zaman olası değildir; vicdan birim düalitesinin olumsuz zıddına da(ve hatta çoğunlukla bu tarafa) değerler yükleriz ki bu daha anlaşılır ve yaygın söylemiyle nefsaniyeti beslemektir. Vicdan mekanizmasının bu işleyişinden de anlıyoruz ki, sürekli etkisi altında bulunduğumuz tesirlere verdiğimiz/vereceğimiz tepkinin türü, niteliği(yâni vicdânî ya da nefsânî oluşu) çok önemlidir, gelişim açısından… Aldığımız etkilere/uyaranlara ne kadar çok vicdânî tepki verebiliyorsak, başka bir söylemle, vicdan birim dualitesinin olumlu zıddına ne kadar fazlaca değer yüklemişsek, “idraksel vazife bilgisi”ne(2)  o kadar yakın değilsek bile, oraya yönelik durumdayız demektir. Bu olumlu gidişi sürekli kılabildiğimiz oranda Vazife Planı’ndaki “tekâmül  dualitesi”ne yönelmişiz demektir. “Tekâmül dualitesi”, şu andaki bizde bulunan vicdan dualitesinin Vazife Planı’ndaki adıdır.

Görülüyor ki, enkarne varlığın gelişim ve “insanlaşmak” açısından, başarılı bir yaşam geçirmesi için, kendisinin biricik  rehberi ve asıl kendisi olan öz benliğiyle bağlantısını sağlayan vicdanın yüksek realitelerinden ayrılmamış olması gerekiyor. Böyle yapmakla birey; hem “doğru yol”un dışına çıkmamış, hem de vicdanın daha ileri gelişimini sağlamış oluyor. Bildiğimiz gibi, “doğru yolda olmak” Kur’an’ın da önemle üzerinde durduğu kavramlardan olup, İlâhî Kelâm’da “ALLAH’ın ipi” olarak ifâdesini bulmuştur(Bkz. Bakara 256, Âli İmran 103, Fetih 2, Mâide 105, En’am 153, Nûr 54) Ayrıca, “doğru yol”da olanlar (yine Kur’an’a göre), “ALLAH’ın kılavuzluk ettikleri(Bakara 143), bir bakıma “insanlaşma” yolunda olanlar olmaktadır. Çünkü bu gibiler, ALLAH’ın beşeriyete hitap şekillerinden biri olan Kur’an’ı daha iyi anlarlar.

(1) “Doğru yolda olanlar ve sapanlar” konulu âyetlerden birkaçı; NECM  30  - ZÜMER 18  - EN'AM 82+117 – EN’AM 39 – ALAK 19 – İSRA 34 – MAİDE 59+105 – A’RAF 165 – TÖVBE 96 - - NİSA 44 - MÂİDE 108 - MÂİDE 49 - SÂD 24 – MÜ’MİN 37 – ALİ İMRAN 82 – ZÜMER 41.
(2) İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT, syf. 103

 Yayın Tarihi:18 Haziran 2019 

 

© Astroset 2003-2019