Parapsikoloji’deki
psişik yetenek ile ruhaniyeti (spiritualite) birbirine
karıştırma olgusu, çağımızda pek sık görülen bir şeydir.
Psişik anlamda gelişim sağlayınca spiritüel anlamda da gelişim
kaydetmiş olacağını içtenlikle düşünen insanların sayısı bugün
bile bir hayli kabarıktır. Diğer yandan, psişik seviyenin
ötesine geçemedikleri halde kendilerini spiritüel seviyeli
olarak göstermeye çalışan inisiyasyonların sayısı da bir hayli
kabarıktır. Bazı kimseler, psişik anlamdaki gelişimin
spiritüel anlamdaki gelişimi sağlayabileceğinden söz
etmektedirler. Fizik olanın da, psişik olanın da ötelerinde
yer alan ruhaniyet, fizik veya psişik anlam içeren çalışmalar
yapmakla değil, ancak bu iki alanın ötelerine geçilerek elde
edilebilecek bir şeydir ki bunu, sağduyu sahibi bir insan
birazcık düşünerek bile bulabilir.
Psişik anlamlı
gelişim, majiye veya parapsikolojiye ilişkin her şeyi içeren
bir gelişim biçimidir. Kişinin, falan yeteneğini veya filan
gücünü geliştirmek suretiyle spiritüel gelişimini
gerçekleştirebileceğini sanması yanlış bir anlayıştır. Böyle
bir görüşün yetersizliğini ortaya koymak üzere, psişik güçlere
sahip olup onları bencilce maksatları yolunda kullanan bir
sürü insan örneğini gözler önüne sermek yeterlidir sanırız!
Telepatiyi, duru
görüyü veya medyomluğu meslek edinmek, astral seyahat yapmak,
görünmeyen varlıklara hükmetmek veya okült güçlere sahip
olmak, bir kimseyi hiçbir zaman iyi bir insan haline
getirmemiştir. Psişik gelişim, aksine benliğin, her türlü
gerçek spiritüel gelişim yoluna ters düşen özelliğe sahip bir
yola girmesine de zemin hazırlamaktadır. Kudret sahibi olma
arzusu, fizik veya psişik dünyada geçerli olan bir arzudur:
Fizik seviyede, siyasi, mali, askeri veya adli güç arayışına
girme görünümü altında; psikolojik seviyede ise entelektüel
üstünlük, majik güç veyahut da duyular ötesi algılama ya da
etkileme yeteneklerini geliştirme hasretiyle yanıp tutuşma
görünümü altında ortaya çıkmaktadır. Psikoloğa soracak
olursanız o, size “içe dönük mizaç sahibi kimselerin tutkuları
psişik bir tarzda belirir, buna karşılık dışa dönük mizaç
sahiplerininkiler ise fizik alanda baş gösterir.’ diyecektir.
Görüldüğü üzere,
parapsişik gelişimin fizik gelişimden bir farkı yoktur; bu
süreç, alıp genleşme ve şişme ile sonuçlanan bir süreçtir.
İşte bu yüzden de insan tabiatının doymak bilmezliğini teşvik
etmektedir.
Gerçek
Spiritüel Gelişim
Buna karşılık, spiritüel gelişim
ise gerçek anlamda "terk"
ile sonuçlanan bir süreçtir. Bu süreçte kişi, fizik dünya ile
psişik dünyanın ötelerinde bulunmaktadır. Demek ki insan,
ruhaniyete, ancak bedeni ve zihni aşıp geçtiği takdirde
ulaşabilmektedir.
Buna göre, psişik gelişim
ile spiritüel gelişim, birbirine zıt iki hareketi
oluşturmaktadırlar. Parapsişik gelişim vasıtasıyla, insan,
bireysel kişiliğini geliştirmekte, güç ve kudretini
artırmaktadır. Spiritüel gelişim vasıtasıyla ise bireysel
kişiliğinden ve dünyadan özgürleşmektedir. Onun için, belli bir
aşamada terk edilmesi gereken bir aracın bireyi ruhsal olarak
geliştireceğini sanmak safdillik olur!
Psişik yeteneğin pek çok
insanı yolun oyuncağı haline getirdiğini bilen gerçek ruhsal
yol sahibi kişi, asıl gelişimin spiritüel yani ruhsal olduğunu
ve sürekli kendini bilme, egoyu denetleme uygulamaları yapması
gerektiğini iyi bilir. İnsan, spiritüel anlamda gelişim
kaydederek, insana ve dünyaya ilişkin olan; fizik ve psişik
diye anılan ve iki ayrı görünüm arz eden her türlü aç
gözlülüğü terk etmiş olmaktadır. Buna karşılık, tam bir içsel
sadeleşmeyi gerçekleştirmiş biri ise; sadeleşmeyi de terk
haline ulaşabilir yani "terki de terk" halinde Evrensel bir
kimliğe kavuşmaktadır. Tasavvuf eğitiminde terkin terki
oldukça önemli bir makamı işaret eder ve herkesin ulaşması da
mümkün olmayan bir noktadır.
Spiritüellik Zihnin Ötesindedir Spiritüel olan şey
(ruhaniyet), zihnin ötelerinde bulunan şeydir. Bundan da şu
sonuç çıkmaktadır ki, zihin, ruhaniyet konusunda çok bilgi
sahibi değildir. Ruhaniyet denilen şey, hepimizde mevcut
bulunan, şu söze dile gelmez boyuttur. 0, her türlü
nesnelleştirmenin veya her türlü somut vizyonun ötelerine
taşan, şu sınır tanımaz ve tasvire gelmez gerçekliğin ta
kendisidir. 0, sinesinde en yüce huzuru barındıran zaman ötesi
sükunetin ta kendisidir. Her türlü gerçek inisiyasyon bizi o
huzura ulaştırmakta, harika güçlere sahip olma arzusunu ise
çocuksu yapıdaki kimselere bırakmaktadır.
Evrensel Kimliğe (İnsan-ı
Kamil/ Kozmik İnsan) kavuşmuş olan kişinin majik veya doğaüstü
nitelikli hiçbir güce ihtiyacı olmaz, çünkü kavuşmuşluk
halinden sonuç olarak ortaya çıkmış olan büyük mutluluk ve
gına (tamlık) hali, insana en yüksek seviyeli parapsikolojik
güçleri kazandırabilen şeyin de ötelerine geçmektedir. Gerçek inisiyasyonun
konusu, iç varlığımızda mevcut bulunan Kozmik ve İlahi Hayatı
bulmak üzere bedeni ve zihni aşıp geçerek Evrensel Enerjiler
ve Evrensel Yasalar ile birleşmektir. Bu konu da sık sık
Tanrı’yla birleşmek; Tanrı’ya kavuşmak ya da bizzat yaşayan
Tanrı olmak şeklinde yanlış anlaşılmakta ve bu bilgi yanlış
kullanılmaktadır.
Birey, terk olgusunu
başarıp aşkınlığa ulaşma amacına sıkı sı kıya sarıldığı
takdirde, gerçek inisiyasyona, sandığından da kısa bir zaman
içinde ulaşabilir. Ama yine de bu sonuç, ciddiye alınmamaktan
özellikle hoşlanmayan ve spiritüel uyanışta önemli bir rol
oynadığına sizi sürekli inandırmaya çalışan zihnin; kurduğu
sayısız kurt kapanlarını dikkate almadan, zihinsel sınavları
vermeden, aklın aldatmasına kanmaktan kurtulmadan ortaya
çıkacak bir sonuç değildir. Bundan da anlaşılacağı
üzere, sizi ayartmak ve gerçek amacınızdan saptırmak için
zihin, gözler önüne bir sürü delil sürebilir.
İnsan ancak
arınmışlık ve sadelik derecesinin elverdiği ölçüde hizmet
verebilir Spiritüel ve ezoterik alana
ilişkin yayınlar vasıtasıyla bir şeyler öğrenmiş olan bazı
kimseler, bu Aumik (Aum’a, Om’a ilişkin) öğreti parçalarının
(fragment) karşısında, terk çabalarının ardından gelen gerçek
bir spiritüel gelişimin ilk şartının, ateşli bir hizmet etme
arzusu olduğunu söyleyerek kendilerini savunmakta ve kişisel
kaderlerinin kendilerine sunduğu, kişisel özel psişik alana,
rahatlıkla hizmet arzusudur diyebilmektedirler.
Hizmet etme düşüncesi,
soylu ve yüce bir düşüncedir. Ama bu ateşli hizmet arzusu,
içsel arınma, terk ve sadeleşme olgusu gerçekleşmeden nasıl
somutlaşabilir ki? Bu arzu, beşeri kişilik tarafından
üretilmiş veya benimsenmiş olan her türlü kuruntu, inanç,
tutku ve ideolojilerin ifadesi vasıtasıyla somutlaşmaktadır.
Şurası muhakkaktır ki, bazı kimseler, insanlık için filan
şeyin, buna karşılık diğer bazıları da falan şeyin hayırlı
olduğunu öne süreceklerdir, yani birilerinin önerileri
diğerlerinin önerilerine ters düşecektir. Hizmete aşık egolar
tarafından harekete geçirilen bütün bu güzel arzuların sonucu
şudur: “Çevremizde oluşumuna her gün tanık olduğumuz kaos ve
kargaşa”. Cehenneme giden yolların iyi niyet taşlarıyla
döşenmiş olduğunu hatırlatmaya gerek yoktur sanırız. Kozmik
iradenin yankısı olmadıktan sonra iyi niyetin ne değeri
olabilir ki?
Samimi insanlar, insanlığa
hizmet edeceğim diye, binlerce yıldan beri birbirlerini
paralamakta ve öldürüp durmaktadırlar. Bu, kaçınılmaz bir
şeydir; çünkü bu insanlar, bu işi, kişiliklerinin, farklı
dürtüler ve anlayışlar tarafından harekete geçirilmekte olan
bakış açıları uyarınca yapmaktadırlar.
“İnsan
ancak arınmışlık ve sadelik derecesinin elverdiği ölçüde
hizmet verebilir”
şeklindeki ifademizin temelinde işte bu yatmaktadır. Terk ve
sadeleşme olgusunu gerçekleştiremediğimiz sürece, hep
kişiliğimizin o uzlaşma nedir bilmez keyfiliğinin egemenliği
altında kıvranır dururuz. Terk ve sadeleşme olgu-sunu
gerçekleştirdiğimiz zaman ise, uluhiyetin akışını tezahür
ettiren, kişilikten arınmış bir vasıta haline geliriz. Ancak
ne var ki, Evrensel kimliğe sahip bir insan olmak demek,
birçok kimsenin sandığı gibi, eylemi terk etmek demek
değildir. Aksine bu, şuurlu, etkili ve gerçek anlamda mutluluk
sunucu eylemler; topluma mal edilmesi kaçınılmaz şart olan
uygulamalar bütünüdür. Egonun hayat verdiği eylem karanlık,
şüpheli ve sınırlı olmaktadır. Ama bu durum ancak, ego saf
dışı edilip "Evrensel Yasalar" ile birleşildiği zaman ortadan
kalkmaktadır. Kısaca belirtecek olursak
Evrensel İnsan
tanımından; Enerjilerini ve kimliğini Evrensel Yasalara Uygun
hale getiren ve öyle yaşamayı da başaran insan modelini
anlamak mümkündür.
Bazı kimseler, terk ve
sadeleşme olgusunu reddetmektedirler; bu suretle bu zorluktan
yakalarını kurtarmaktadırlar. Terk etmeyi bencilce bir arayış
diye nitelendirmektedirler. Ne akıl almaz şey! Egodan yayılan
şeyleri eritip dağıtmaktan ibaret bir şey olan bu olguyu,
bencilce bir arayış diye nitelendirmek olacak şey midir?
Spiritüel
Gelişimde Yardım
Ne kadar derinlemesine
sadeleşmiş isek, başkalarına spiritüel gelişim uğraşlarında
yardım etme imkanımız da o derecede artmış demektir. Bizler,
içine tıkılmış bulunduğu hücreden çıkmak zorunda olan -
‘hücre sözcüğü, fizik ve psişik anlamdaki bağımlılıklarımızı
ve alışkanlıklarımızı simgelemektedir- ve bu hücreden
kurtulduktan sonra arkadaşlarının hücrelerini de açabilecek
konuma ulaşmış bulunan bir mahpusu andırmaktayız. İşte bu
bakımdan, terk ve sadeleşme olgusu, her türlü spiritüel
oluşumun köşe taşı hükmündeki bir olgudur.
Kimileri, ‘Psişik gelişim
imkanları, bizim diğer insanlara hizmet etmek gücümüzü
arttırır' demektedirler. Bu ifade, psişik yetenekler birer
etkileme aracı konumuna getirilmediğinde ve bu araç da
başkasına fiilen yardım amacıyla kullanıldığı takdirde doğru
olmaktadır. Fakat aynı ifade tarzı, "psi yetenekleri spiritüel
gelişimin hizmetinde kullanılacak türden araçlardır" şeklinde
bir sonuca varmak için kullanılan bir teminat veya yetki
belgesi gibi anlaşılmamalıdır. Bu türden saptırmaların
oluşumuna, özellikle, bünyelerinde psişik yeteneklerin önemine
ve erk üstünlüğüne öncelik tanıyan bazı kuruluş ve öğretilerde
maalesef pek sık tanık olmaktayız. Sözde mistik nitelikliymiş
gibi addedilen bu doktrinler veya öğretiler, kendilerine hitap
ettikleri insanları kandırmaktadırlar. Bunun için de,
önerdikleri psişik çalışma ve deneylerin, onlara spiritüel
gelişimlerinde büyük bir destek sağlayacağını iddia
etmektedirler.
Şunu daima hatırda tutmak
gerekir ki, fizik anlamdaki bir etki sadece fizik bir sonuç,
psişik anlamdaki bir etki de sadece psişik bir sonuç meydana
getirmektedir.
Ruhaniyete terk
ve sadeleşme yoluyla ulaşılır Hiç kimse, psişik yetenek,
psişik güç, eline ayağına çabukluk veya her ortama uyumlanmak
gibi benzeri bazı fizik özelliklerini geliştirmekle spiritüel
anlamlı bir sonuca ulaşacağını sanmamalıdır. Ama bu açıkalama
yine de, gelişmek gereksiz bir şeydir anlamını taşımamaktadır.
Bu türden özellikler, bazı durumlarda bize, başkalarını
tehlikeden kurtarma imkanlarını da pekala sunabilir.
Başkalarına yardım etmede pisişik
yetenekler de hizmet etmektedir. Ancak ne var ki, bütün bunlar
hep fiil alanına ait şeylerdir. Fizik açıdan ve psişik açıdan
ne kadar gelişmiş isek, kişiliğimiz diye
nitelendirebileceğimiz etkileme aracını da o kadar güçlü ve
etkili hale getirebiliriz. Bu durum, kınanacak bir şey
olmadığı gibi, üstelik yararlı bir şeydir de. Ama bunlar,
ruhaniyet ile ortak yanı olmayan şeylerdir;
ruhaniyet, gelişim yoluyla değil,
fakat ancak terk ve sadeleşme yoluyla ulaşılabilen bir şeydir.
Beşeri kişilik denilen
araç, egonun hizmetinden çıkıp Tanrı’nın hizmetine ancak terk
ve sadeleşme yoluyla girebilmektedir.
Buna göre şu söylenebilir ki; benliğin
spiritüel anlamda sadeleşme olgusu ile beşeri aracın fizik,
psikolojik, duygusal, entelektüel ve psişik anlamda gelişim
kaydetme olgusu hiç de birbirlerine ters düşen türden şeyler
değildirler. Ama önemli olan nokta, bunların birbirine
karıştırılmamasıdır. Aracın gelişmesi, yetkinleşmesi ve
zenginleşmesi diye anılan olgu gerçekleşebildiği gibi, buna
paralel olmak üzere, aynı zamanda; egonun bu araç üzerindeki
egemenliğine son veren ve
içsel sadeleşme diye anılan olgu
da pekala gerçekleşebilmelidir.
Ama gelişim olgusu sadeleşme
olgusunun yerini almışsa veya aldığını iddia etmekteyse, o
takdirde ruhaniyet yolu tıkanmakta ve kişi, sonu meçhul bir
yola sürüklenmektedir.
Hayatlarında ilk kez olmak
üzere spiritüel öğretiyle yüz yüze gelmiş olan bazı kimseler,
hemen ruhaniyete çabucacık ulaştıran bir yolun mevcut
olabileceğinden emin olamadıklarını dile getirerek sürekli
şikayet ederler ve uygulama yapmaktan kaçınırlar. Bu insanlar,
gerçek spiritüelliğin, yıllarca süren çile temrinleri
uygulanmasıyla mümkün olabileceğini düşünmemektedirler. Niçin
emin olamamaktadırlar acaba? Bunun cevabı pek basittir:
Ruhaniyet yoluna yeni yeni girmekte olanların çoğu, inisiyatik
yolun son hedefini, bireyselliğin gelişim bileşkesi gibi kabul
etmektedirler ve aceleleri vardır. Oysa şurası muhakkaktır ki;
kişi, bireyselliğin çeşitli görünümlerini geliştirme çabasını
belli bir menzilde durduramaz. Gelişim ve sadeleşme
paradoksunu kendi bünyesinde bir dengeye ulaştırmanın
yollarını bulmalıdır.
‘Ruhsal benlik,
sonsuzluklar boyunca gelişimini sürdürmek sorumluluğu
içindedir’ deyişi de dünyasal verilere göre yanlış
anlaşılmakta ve tembelliğe de yol açabilmektedir. Gerçekten de
ruhaniyet, bu gelişim çabalarının en uç hatlarında bile ancak
bir gölge gibi belirebilen bir şey olarak da anlaşılabilir. Bu
açıklamaya göre, ruhaniyet, erişilemez nitelikli bir idealdir,
tıpkı kaptanın erişmeyi bir türlü başaramadığı bir ufuk gibi
gösterilerek insanlar uygulamadan soğutulmaktadır. Ama durum,
hiç de öyle değildir; kişi, ruhaniyete, fizik dünya ile psişik
dünyayı aşıp geçtiği takdirde pekala erişebilmekte, şimdiki ve
gelecekteki yaşamlarına; doğal gelişim süreçlerine uygun
şekilde
ruhsal bir kimlik olarak da devam edebilmektedir.
Aşıp geçme olgusu, zamana bağımlı bir süreç değildir, onun
için, ilahi ilhama şu anda nail olmak bile mümkündür. Aşıp
geçme olgusu; açgözlülük, arzu, şiddet yanlılığı, öfke, tutku
gibi içsel yüklerimizi terk etmekten başka bir şey değildir.
Bu, sinesinde egoyu eritip toz duman edenin ruhsallığa özgü
huzura, sükunete ve mutluluğa gark oluşudur. 0 noktadan sonra
da her türlü eylem mümkün hale gelmektedir ve bu eylemler
şüphesiz Yasalar’a uygun bir yaşamı, kendine ve başkalarına
yardımı hedefler bir görünüm altında tezahür etmekte,
aydınlanma ve aydınlatma amacı taşımaktadır... |