Ne Kadar
Geçmiş?
‘Unutmak’ insanın en belirgin özelliği olup, bu hal
bazılarında hatta belirli yaşlardan sonra daha da belirgin
hale gelir. Bu noksanlığımız o kadar gerçek ve yaygın olarak
kabul edilmiştir ki, unutkanlık ya da unutma nedeniyle
doğabilecek aksaklıkları önlemek için doğal olarak kendimize
göre önlemler alırız. Özellikle de iş hayatında, işlerin
aksamasında ‘unutmak’ geçerli bir mazeret değildir. Bu nedenle
hatırlama yöntemleri geliştirilmiştir. Unutmayı en aza
indirmek için yazılı ve sözlü öğütler ortaya konmuştur.
Buna
rağmen, beşeri bir zaafımızdır, yine de unuturuz. ‘Akşam
yediğimiz yemeği, kolayca anımsayamayız’. Ama
anımsayamıyoruz diye, inkâr edemeyiz. Çünkü yukarıda da
belirttiğimiz gibi, ‘unutmak’ beşeri niteliklerimizden
birisidir. Öğrendiklerimiz önemli bir bölümünü unuturuz. Şöyle
ki; Öğrenme anında anımsama miktarı %100 iken, öğrendikten
hemen 20 dk. sonra unutma % 45, bir saat sonra %55’tir. Bir
gün sonra da öğrendiklerimizin ancak %25’ini anımsayabiliriz.
Söz konusu kaçınılmaz unutmayı önlemenin iki yolu vardır:
birincisi düzenli kayıt, ikincisi düzenli aralıklarla
tekrarlardır. Burada ‘iyi bir kayıt’ derken, öğrenme sırasında
bilgilerin hafızamıza iyi bir şekilde yerleşmesini
engelleyecek gereksiz yan uyaranların ortadan kaldırılması
kastedilmektedir. Bu koşullarda yapılan öğrenmenin kalıcı
olması ve gerektiğinde anımsanması için de sistemli olarak,
düzenli aralıklarla yinelenmesidir, hafızada canlı
tutulmasıdır. Unutmak değil anımsayamamaktır, söz konusu olan.
Böyle bir şeyi, belki çok özel durumlar dışında, hemen hemen
hiç yapmadığımıza göre; geçmişteki herhangi bir deneyimi ya da
öğrenilen bir şeyi ne kadar önemli olursa olsun, anımsayamamak
doğal olmaktadır. Bu gerçeği, bu beşeri zaafımızı kabul
etmekten başka çaremiz yok. Ama ‘anımsayamıyoruz’
diye, öğrendiğimiz ya da yaşadığımız şeyler(sıfırlanmış, yok
olmuş anlamında) ‘unutulmuş’ değildir. Çünkü başka bir gerçeğe
göre de, “Hiçbir şey yok olmaz.” En ufak
titreşimlerin bile bir yerlere işlenmiş, sinmiş
izleri/kayıtları vardır. Olanaklarımız ve yeteneklerimizle bu
kayıtları canlandıramıyor, bu nedenle onları reddediyorsak,
artık bu doğal beşeri zaaf olmaktan öte; kendini bilmemek, öz
kendinden bi-haber olmak anlamına gelir.
Geçmişi bu şekilde reddetmeye çalışmak yerine, geçmişten
yararlanmak daha akıllıca bir iş değil midir? Çünkü gerek
tarih bilgilerimizden, gerek psikiyatri çalışmalarından
biliyoruz ki, toplumun ve ferdin bu
günkü durumundaki(hiç değilse bazı durumlar) geçmişte yaşanan
olaylarla ilgilidir. Bu nedenle bu anı iyi değerlendirmek için
geçmişi iyi bilmemizde yarar vardır. Yoksa birçok şeyi ‘tesadüf’
le açıklamak kaçınılmaz olacaktır, ama ne yazık ki tesadüf
diye de bir şey bulunmamaktadır. Zaten o, nedenini
açıklayamadıklarımızın, geçiştirmeye çalıştıklarımızın genel
adı, değil midir? Çünkü içinde bulunduğumuz an, sebep-sonuç
yasasına göre, geçmişin bir sonucudur. Hiç değilse, bir
bileşkesidir. Tüm inisiyatik ve ezoterik bilgiler ile,
tekamülcü ruhçuluk bilgisine göre biliyoruz ki, ‘karma’nın bu
günkü yaşamımıza etkisi söz konusudur. Bu günkü yaşamımız,
eski hayatlarımıza göre, kaçınılmaz bir sonuç olarak
oluşmaktadır.
Toplumsal geçmişimizin günümüze etkilerini anlamak için
sosyoloji ve tarih, bireysel geçmişin bu güne etkisini anlamak
için de deneysel psikoloji, psikiyatri ve Spiritüalizm’in
deneysel yanları imdadımıza yetişmektedir. Son belirtilen
araştırma alanlarında elde edilen bilgilere göre; şuuraltı
içeriğimiz bu günkü hareketlerimizi biz bilsek de, bilmesek
de, anımsasak da, anımsamasak da temelden etkilemektedir.
Kişilerin şimdiki sorunları çoğu zaman tamamen unutulmuşama
kuşkusuz yok olmamış şuuraltı etkenlerden kaynaklanmaktadır.
Gerek
psikiyatrik görüşmelerde, gerekse ipnotik regresyonda
görülmüştür ki, ekseriya rahatsızlığa neden olan faktör,
hastanın zihninde ve çok derinlerde gömülüdür. Freud bunu çok
iyi biliyordu. Sonradan şu ya da bu nedenlerden dolayı
vazgeçtiyse de, başlangıçta hastalarına ipnoz ile yaklaşıyordu.
Eski Yunan ve Roma’nın uyuma mabetlerinde papazlarda ipnotik
yöntemi kullanmışlardır.
Parapsikoloji kurumlarından ayrı olarak 1958’de Amerikan Tıp
Derneği ve1995’te İngiliz Tıp Derneği ipnozu resmen
onayladılar ve tıp okullarına onu ders programlarına
almalarını önerdiler. Dolayısıyla yukarıda da belirttiğimiz
gibi, anımsayamadığımız anıları, bilgileri, deneyimleri ‘yok’
sayamayız. Bunun onaylanmış, otoritelerce öğütlenen yöntemi de
ortadadır. Söz konusu deneyimler, anılar, bilgiler ilk gündeki
tazeliğiyle bir yerlerde saklı/korunur haldedir. İşin kötüsü,
bizi haberimiz olmadan etkilemektedir. Örneğin, nedenini
bilmediğimiz ve klasik tıbbın da eğer ipnoz ve benzeri
yöntemleri uygulamazsa açıklayamadığı; suçluluk, isteksizlik,
hatta bir yaşam boyu kadar sürekli baş ağrılarının nedeni olan
olayın doğumla beraber başladığını görmek bazen şaşırtıcı
olmaktadır(1).
Bazı ‘ruhsal’ olarak nitelendirilen sorunların,
ana rahminde geçen sessiz aylarda oluştuğunu görmek
araştırmacıları sistematik bir şekilde kademeli olarak
gerilere gitmeye(regresyon) zorlamıştır. Hatta görülmüştür ki,
sorunlardan çoğunun kökü çok daha eskilere(önceki hayatlara)
uzanmaktadır. Deneysel çalışmalar(past-life regressions)
göstermiştir ki, geçmiş hayatlarımız; yeteneklerimize,
rahatsızlıklarımıza, karakter özelliklerimize, kısacası bizim
şimdiki kendimize ve yaşamımıza çeşitli derecelerde ve belli
belirsiz etki yapmaktadır.
Tüm bunlardan anlaşılmaktadır ki, unuttuğumuzu sandığımız,
hatta inkâr ettiğimiz çok eski deneyim ve anıları anımsamak,
hatta aynen yeniden yaşamak olasıdır. Bu gerçeğin, sonsuza
doğru uzanan geçmiş hayatlar zinciri içinde kaybolup giden
örneklerini ilerleyen paragraflarımızda göreceğiz. Örneğin, bu
konuyla ilgili olarak deneysel(ipnotik regresyon)
çalışmalarıyla tanınmış Dr. Fiore, ‘You Have Been Here
Before’ isimli eserinde bunun örneklerini bol bol
vermiş bulunuyor.
Çağdaş olarak kabul edilen, ama insanın beyninin
ötesinde de bir yapısının olduğunu, hatta asıl kendisinin
olduğunu görmemezlikten gelen materyalist psikiyatri, bu
tutumuyla semptom ve sorunların beyin kabuğundan ötelerde
bulunan yanlarına gidemediği için asıl köklere
yanaşamamaktadır. Kökten halledilmeyen bir sorun da problem
olma niteliğini yitirmeksizin insanların başına dert olmayı
sürdürmaktedir. Oysaki maddeci zihniyetin dar görüşlülüğünden
kendilerini kurtarabilmiş(Dr. Fiore, Dr. Wambach, Dr. Bedri Ruhselman gibi) araştırmacılar söz konusu
rahatsızlıkların köklerini geçmiş yaşamlarda bulmuştur. Bunu
Dr. Fiore’nin deneysel etüdlerinde gördüğümüz gibi Dr. H.
Wambach’ın çalışmalarında ve her ikisinden de eski Edgar
Cayce’nin etüdlerinde ve Deneysel Spiritizm’de de görüyoruz.
Bu konuda ülkemizde Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar
Derneğinde de Ergün ARIKDAL ve arkadaşları tarafından da pek
çok deneysel çalışma yapılmıştır.
Yeniden Yaşayarak Tüm
bu deneyler göstermiştir ki; kökleri geçmiş yaşamlara uzanan
semptom ve sorunların sayısı da öyle küçümsenecek kadar az
değildir. Bu sorunlar oldukça geniş bir spektrumu
kapsamaktadır. Örneğin, aşırı şişmanlık sorunu olan hastaların
hemen hemen tümü, söz konusu regresyon celselerinde, ya açlık
nedeniyle, ya da yiyecek bulamamaları yüzünden geçmiş
hayatlarında büyük sıkıntı çektiklerini, hatta bu yüzden
öldüklerini ifade etmişler, o günlerin anılarını yeniden
yaşayarak anlatmışlardır. Belirtilen celselerde ilkel
insanlara, Kızılderililere, Afrika’nın en ücra köşelerindeki
insanlara, dünyanın her yanından değişik insanlara
rastlanmıştır. Bu insanların eski yaşamlarında geçirdikleri
haletler bu hayatlarına(kendilerinin de nedenini
açıklayamadıkları) aşırı açlık(dolayısıyla şişmanlık) şeklinde
sonuç vermektedir. Örneğin, Dr. Fiore’nin hastalarından
birinde ısrarla sıvı maddeleri biriktirme sorunu vardı.
Sonradan anlaşıldı ki, birkaç yaşam önce vücudunun susuz
kalmasından, aşırı açlıktan ve de çiçek hastalığı yüzünden
ölmüştü.
Bunlardan ayrı olarak; fobilerin, nefretlerin pek çoğunun
nedeni, daha önceki yaşamlarda bazı acı deneyimlerden
kaynaklanmaktadır. Bu ve benzeri hastalar, kendileri de
şaşırarak gördüler ki; fırtınaya, depreme, kalabalığa, yalnız
kalmaya, ateşe ve çeşitli hayvanlara karşı duydukları korkular
geçmiş hayatlarındaki bazı talihsizliklerden
kaynaklanmaktadır. O hayatlarında, o günlere kadar inip de,
olayın yaşanması sırasında telkinler yapıldığında
problem çözülmüş oluyordu.
Genellikle Geçmiş Bir Hayatta
Bu vaka’ların en ilginçlerinden birisi de ‘karanlık
korkusu’dur. Karanlık korkusunu ekseriya geçmiş bir hayatta
karanlıkta meydana gelen bazı şiddetli olaylardan
kaynaklandığı ortaya çıkmıştır. Dr. Fiore’nin, ‘You Have Been
Here Before’ isimli eserinde anlattığı bir vaka’da bir kadın
hastanın geceleri tek başına kalma korkusu ve yalnız kalırsa,
öldürüleceği zannı daha önce aynı deneyimi yaşamış olmasından
kaynaklanmaktadır. Bir başka kadın hasta ise hayatı boyunca
tren yolculundan kaçınmıştı. Bu korkunun, bir önceki yaşamında
kız kardeşinin bir trenin tekerlekleri altında parçalanmasına
tanık olmasıyla başladığını anlaması onu hayrette bırakmıştı.
Beraberce Tekrar Doğuşlar “Geçmiş
hayat(lar)a dönüş”(past life regression)
celselerinde ortaya çıkan başka bir gerçek de şu olmuştur ki,
şu anda yaşamımızda ilişkide bulunduğumuz kişilerlehiç değilse
bir kısmıyla daha önceki bir yaşamımızdaya da yaşamlarımızda
da beraberdik. “Gurup tekrar doğuşu” diyebileceğimiz bu duruma
göre belli bir zaman çerçevesinde birlikte yaşayan insanlartam
gurup olarak olmasa bile yine birlikte doğmaktadırlar. Aynı
şahıslar belli bir zaman kesitinde yeniden doğuyorlar ama
kesin bir kural olmasa da rolleri değişik oluyor.
Dr. Fiore’nin tedavi ettiği erkek hastalardan biri karısına
karşı cinsel istek duymadığından dolayı, evlilikleri
sallantıdaydı. Regresyon celselerinde anlaşıldı ki, şimdiki
karısı, daha önceki hayatında annesiymiş. Duygusal ya da
güvensizlikler, önceki yaşamlardaki olaylar ve beşeri
ilişkilerle açıklanabilmektedir. Regresyon çalışmalarının
ilginç uzantıları olarak, daha önce kim olduğumuzun
öğrenilmesi, eşimizle ya da herhangi bir aile ferdiyle geçmiş
yaşamlardaki ilişkilerin ortaya çıkarılması, herhangi bir
yetenek ya da becerinin oldukça gelişmiş olduğu bir yaşamın
bulunması, hobilerin ve fobilerin kökenlerinin keşfedilmesi
sayılabilir.
Yeni Bir Yaşama Hazırlık Regresyon yöntemiyle geçmişin yeniden yaşanması konusunun
ilginç uzantılarından biri de spatyom yaşamının ortaya
çıkarılmasıdır. Yani bu yolla, anne rahminden önceki zamanlara
doğru gidildiğinde, kişinin spatyom yaşamına girilmiş olur. Bu
şekilde yeni bir yaşama doğru hazırlıkları, nerede, ne zaman
ve hangi ana-babanın evladı olarak doğacağı hususları, hatta
mümkünse kişinin o sırada(spatyom bedeniyle) bulunduğu yerin
tanımı alınabilir.
Sonuç Yaradılışla
birlikte özümüze zerk edilmiş üç bilgi var: Tekâmül et,
kendini bil, Tanrını bil. Bu üç bilginin doğal itilimiyle
madde âleminin evrensel ve ebedi yolcularıyız. Ayrıca özümüzde
tüm evrenlerin bilgisi ile Varlıksal İlkeler var. Bu bakımdan
öz olarak kusursuzuz ama bu bilginin maddesel âlemlerdeki
uygulamasını tamamlamış değiliz. Bu nedenle, bilgi sonsuz, bu
bilginin uygulanacağı alan sonsuz olduğuna göre, sayılamayacak
kadar tekrar tekrar doğmamız doğaldır. Bir bakıma, tekâmül
etmek, bu bilginin uygulanması sürecidir.
Evrende her şeyin olduğu gibi, bu sürecinde İlahi İrade
Yasaları çerçevesinde olması kaçınılmazdır. Bu açıdan ele
alırsak denebilir ki; İlahi İrade Yasalarını tanımak,
benimsemek ve kullanır hale gelmek için tekamül ediyoruz ya da
bunun kendisi tekamüldür. Bu konular da sayılamayacak kadar
çok olduğundan, yine sayılamayacak kadar çok zamana ve tekrar
tekrar doğuşlara gerek vardır. Sayılamayacak kadar çok ve
çeşitli epröve ihtiyaç vardır. Ruh varlığı bu evrensel işini
yaparken, çok değişik bedenler kullanır. Bu bakımdan tekrar
doğuş evrensel bir süreçtir ve tekrar doğuşsuz ruhsal evrimden
söz edemeyiz. Regresyon denemeleri de tekrar doğuşları
kanıtlayan ve insanı tanımaya yönelik bilimsel çalışmalardır
ancak ehil kişiler, bilim insanları ve doktorlar tarafından
uygulama yapılmalı, geri götürülen insanın yaşayacağı herhangi
bir travma karşısında deneyimli olunmalıdır ki, kişiler zarar
görmesin. Günümüzde her konuda olduğu gibi bu ciddi konuda da
uzman olmayan kişilerin hatalı uygulamaları ve konuyu dejenere
etmeleri elbette söz konusudur. Uygulama yaptırmak isteyen
kişilerin dikkatli olması, bu kadar hassas ve ruh sağlığını
ilgilendiren çalışmaları herkesle yapmaması ve uzmanlık
belgesi aranmasında yarar vardır. |