“İlahi gerçeğin sembolleri cahilleri eğlendirmek için
verilmemiştir. Onlar felsefi düşüncenin
alfa ve omega’sıdırlar” H. P. BLAVATSKY
Çeşitli Öğretilerde Swastika Sembolü
Bir Navaho (1) şarkıcı, gökkuşağı yılanını izlerken göksel “dönen
göl”ün (2) kıyılarını resmeder. Çıkışı ve dibi olmayan
bu gölün yüzeyinde renkli çakıl taşlarıyla birlikte “dönen
kütüklerin” oluşturduğu haçı anlatıyor. Dikkatlice, kütüklerin
uçlarına ata biner gibi ikişer ikişer oturmuş sekiz figürü
tarif ediyor. Onlar, zamanın bölünmelerini dengeleyen Kutsal
İnsanlar…
Swastika’nın
kolları üzerindeki göksel ayaklar olarak duruyorlar. Yeniden
yaratılıyor ve sembollerin bu en kadim olanının sunduğu
ayrıştırılmış bütünselliğin evrensel şablonunda dönüyorlar.
Haçın
iki çizgisi ruh ve maddeyi temsil eder ve bunlar siklusların
ayrımlarını işaret eder, aynı zamanda da dört ana noktayı
gösterirler. Ayakları hareketi sembolize eder ve bunlara
“hayatın gemileri” denir; ezoterik sembolizme göre tekamülün
bütün periyotlarını yöneten eden Semavi Varlıklar’ın
gemileridirler.
Swastika’nın tam sembolü kendi içinde bir dünyayı; unsurları,
merkezden eşit uzaklıktaki bir gücün mekansal düzenini ifade
eder. O, kozmik ve mikrokozmik olanın ikilli glifi
(3),
dört bölüme ayrılan evrensel çevrim hareketinin görünümüdür.
Swastika,
Roma’da Hıristiyan yer altı mezarlarının duvarlarına “Zwitko
Zwitko”; yani “Yaşam, Yaşam” kelimeleriyle işlenmiştir. Kadim
İngiltere’nin, İskandinavya’nın, Miken’in ve İrlanda’nın ortak
sembolüdür. Tüm Alman Irkı’na mensup halklar tarafından ve
ayrıca Galyalılar, Etrüskler, Keltler ve Slavlar tarafından da
kullanılmıştır.
Kadim ve
modern Hindistan’da, Orta Asya’da, Tibet’te, Çin’de,
Japonya’da ve aynı zamanda Yeni Dünya’nın her yerinde
bulunmuştur. Navaho’nun kıyı resmi Aztek
çömlekçiliğinde, Maya heykelciliğinde, İnka yapılarında, Zuni
(4) resimlerinde ve Blackfoot
(5) kalkanlarında görülen
sembolün aynısını tasvir etmektedir.
Bir Natchez
Kızılderilisi’nin heykelinde kutsal adam lotus pozisyonunda
oturmakta, alnında bir swastika taşımaktadır ve Asya’da bir
inisiyeyi tasvir eden yine aynı işarettir. Kadim Susa şehrinde
cenaze töreninde kullanılan vazolar swastikalarla süslenmişti.
Mohenjo-Daro
(6)
süs tabakları ile düğme şekilli pulları yine bu sembolle
bezelidir. Alman Arkeolog Schliemann Truva’da yapılan
kazılarda büyü ve din unsurunun olduğu el sanatı objeler
üzerinde swastika figürlerine rastlamıştır; bunlar kadim Peru,
Asur ve Kalde’dekilere benzer, rahiplere ait ruhsal
uygulamaları göstermektedir. (Alttaki resimdeki hristiyan
dininde papazların cüppelerinde de aynı motifin işlendiğini
görüyoruz.)
Kuzey
Avrupa’da Bronz Çağı’nda Odin
(7) genellikle uzayı bir dönen
disk olarak geçer şekilde ya da bütün dünyalardan aşağı bakan
bir swastika olarak tasvir edilmiştir. Swastika Germen
halklarında Thor’un çekicini sembolize eder, özellikle de
İskandinavya’da. Ancak bu çekicin bir gösterimi de sonunda
Mistik Kardeşliğin en kadim düzeni olan Mason Localarında
oturum başkanının çekicine dönüşmüştür. Kadim Galyalılar iki
“s”li swastikaların olduğu bozuk paralar kullandılar. Kadim
Avrupa’nın pek çok Tanrısı, tekerleklerle, çekiçlerle ya da
“s” sembolleriyle tasvir edilmişlerdir. Demir Çağı’nda ise
swastika Yüce İlah’ı sembolize etmeye başlamıştır. Bir mühür
olarak insanların arazilerinde, tapındıkları unsurların
üzerinde ve şeytana karşı koruma amacı ile evlerin
saçaklarında kullanıldı. Benzer şekilde swastikayı temsil eden
Gorgonlar
(8) birer
çark
şeklinde sembolize edilerek kadim Yunan’daki tanrı ve
tanrıçaların evlerini korurdu.
Budist
tradisyonda swastika Sripada’nın
(9) altmışbeş figüründen
biridir; Buda’nın ayak izi, Üstadın adımı ve Çin’deki Lotus
Okulu’nun özellikle saygı gösterdiği ilahların özel
işaretidir. Neolitik Harappa Uygarlığı’nda swastika iki yönde
de dönebilir olarak tasvir edilmiştir, bu birçok kültürde
böyledir ve ayrıca güneşle bağlantılıdır.
(Bknz:
Semboller sayfasındaki Güneş Sembolü-Kadim Bilgelik
sayfasındaki Kadim Simgeler.)
Sonraki
dönemlerde, Hindistan’da swastika yolgösterici Ganesha ile
ilişkilendirilir, Ganesha’nın imajı genelde dönüm noktalarında
bulunur ve şansı simgeler. Aslında, Swastika kelimesi Sanskrit
kökler olan su ve asti’den türemiştir ve bu da
iyi oluş anlamına gelir. Swastika, bir merkez ekseninden
itibaren varoluş siklusları olarak tezahür eden zaman ve mekan
yönleri açısından hemen hemen evrensel kabul edilir.
Dolayısıyla Dakota yerlileri “yıl dünyanın etrafındaki
dairedir” derler ve “güneş tekerleği ışınlara ve kollarında
ayaklara sahiptir” denir.
Güneş
Swastikası, mevsimlerin ebedi dönüşünü temsil eder; Avrupalı
köylüler dingil sırıklarına at arabası tekerleği yerleştirir
ve yazın ortasında bir tepenin üst kısmından aşağı sürmeden
önce onu ateşle tutuştururdu. Dünyanın pek çok yerinde,
Neolitik Dönemlere ve daha eski zamanlara kadar uzanan kaya
oymaları swastika aracılığıyla güneşi temsil eder. Kalifornia
Chumash (kabilesi) aynı güneş desenini iyi gizlenmiş ve
ilk zamanlar çok sık ziyaret edilen mağaraların çakıltaşı
duvarlarına ve tavanlarına resmetmişlerdir.
Pythagoras
üzerine yazdığı eserinde Diogenes Laertius şöyle söylemişti;
“Monad (tezahür etmiş olan) her şeyin prensibidir. Monaddan ve
belirsiz düaliteden (kaos) sayılar ortaya çıkar, sayılardan
çizgiler, çizgilerden de yüzeyler. Daire Bilinmeyeni temsil
eder, dairedeki nokta ise Kelam’ın temsilidir. Daivipraktiki;
Kelam’ın ışığı, Fohat’a
(10)
dönüşür, yani ruh ve maddenin arasındaki bağlantı gibi. Nokta
yatayın çapına dönüşür. Bu ilk, pasif düalite insan hayatında
düalitenin şuurlu bir aktivasyonuna dönüşür, gökyüzünü ve
dünyayı dengeleyerek her ikisine de nüfuz eder."
Swastika,
daire içine alınmış haçtan alınmıştır, çengelleri ise dairenin
bölümleridir ve bu bölümler yönlere dönüştürülmüştür. Dört ana
yöne açılan ve Kelam’ın temsili olan nokta tekerleğin hareket
halinde olmasını sağlar.
Pisagor
tradisyonunda swastika, ikili bir sembol olan tetraktys’i
(11)
simgelemekteydi. Swastika, göyüzü ile yeryüzü arasındaki
bağlantıdır, sağ kolu gökyüzünü işaret ederken sol kolu ise
yeyüzünü işaret eder. simyacılar göğe dönük kolu “solve”
(çözmek), yere dönük kısmı ise “coagula” (dondurmak)
olarak adlandırırlar. İnsan eksende durduğunda onun ruhsal
doğası her formu çözümler. Bu durumda insan tıpkı swastika
gibi Evrensel Yaratıcı Gücün alfa ve omegasını temsil eder.
Merkez noktası, tek bir mükemmel varlıkla sınırlı değildir
aynı zamanda, insanlıktaki Tanrı’dır. Saf ruhtan yayılan dört
kol kendilerini maddenin içinde sınırsızca kaybederler. Sadece
ruh ve maddenin dengelenmiş haçı tekamülün küresel modeline
sığabilir ve insanların gizemli doğalarını güçlendirirken
daireyi de kareleştirir. (Tezahür öncesinin tezahür
haline gelmesi yani görünenin ardındaki görünmeyenin görünür
olması ve fizikte mekan tutması.)
Sağ kollu ve
sol kollu olmak üzere iki swastika vardır, bunlar birbirlerine
ters yönlerde dönerler. Sağ elli olana “swastika” denirken sol
elli olana zaman zaman “swavastika” dendiği de görülür. Eğer
saat yönündeki dönüş doğal tekamülü ve hayatı sembolize
ediyorsa ve saat yönünün tersi de gerilemeyi veya ölümü temsil
etmelidir ve bu, doğanın altüst olmasıdır ki “Nazi swastikası”
da bu ters dönmeyi temsil eder. Bu amaç için sembolün seçilme
nedeni muhtemelen onun İskandinav kökenli olduğunun
düşünülmesiydi ve Hıristiyan Haçı’nın kötü bir taklidi olarak
kullanılmıştı. Swastika, net olarak iyiyi de kötüyü de temsil
edebilir, bu onun içsel ikili doğasının yansımasıdır. Ancak,
geçmiş çağlardaki kullanımlarının çoğu, doğası tamamen ruhsal
olan ve başka bir yorumun yapılmasının gerekli olduğu
durumlarda her iki yönü de göstermektedir. Sağ kol gökyüzünü
gösterir, sol kol ise dünyayı işaret eder ve bu, perspektife
göre de değişmektedir. Sembol kişiden uzakta olduğunda kollar
saat yönünün tersine dönerler. Eğer sembol bize yakınsa kollar
saat yönünde dönerler. Bu iki perspektif mikrokozmik ve
makrokozmik olanı temsil eder. İnsan, algılama durumundaki
kişi, bunlardan birinin tezahürü olurken diğerine de
yaklaşmaktadır.
İkili
bir sembol olarak swastika aynı zamanda hermafroditte birleşen
eril ve dişili sembolize eder. Sembol bu görünümüyle Güney
Hindistan’da Ardanari
(12) figürü üzerine oyulmuş olarak
bulunmuştur ve bu haliyle üçüncü kök ırkının cinsiyetsiz
halini ifade etmektedir. Bir diğer Hindu oyma eserinde Vishnu
çift cinsiyetli olarak gösterilmiştir ve bir yarım dairenin
içinde yükselen bir suyun üzerinde yüzmekte ve nesillerin
kaynağını temsil eden bir bir swastikadan dışarı akmaktadır.
Ondan sonra gelen tüm tekamül içten, spiral halinde
gerçekleşir, tıpkı Buda’nın işaret ettiği kutsal yasa olan
Dharma Tekerleği’nde
(13)
saklı olan swastikanın yönler halinde açığa çıkışı gibi.
Upanişadlar doğa yasası ile uyumlu olarak, kozmostan yayılan
ve her bir atomu canlandırarak her bir şuur merkezini
uyandıran fohatik gücü taklit edercesine “içteki tekerleği
döndürmenin şart olduğunu öğretmektedirler. Swastika altı
rakamıyla sembolize edilir ve bu da dört yönü; Kuzey, Güney,
Doğu ve Batı’yı işaret ederken; ayrıca kutupları ve mistik
merkeze tekabül ederken evrenin kökenini temsil eden Zenit
(14)
ve Nadir’i de temsil eder. Dört nokta genelde dünyanın dörtte
birlik kısmını ve bu kısmın güçlerini temsil ederken her bir
kol her yönün koruyucu meleklerini destekleyen uzantılardır,
tıpkı Navaho Yei figürlerinde olduğu gibi.
Zenit ve Nadir
noktaları bununla beraber aşağı ve yukarı dünyalar için tepe
noktaları oluşturur. Dolayısıyla bir diğer Kızılderili
kabilesi olan Pawneeler’in Hako Töreninde aşağıda ve yukarıda
bir kemer bulunur, bu kemerler swastikanın etrafındaki küreyi
temsil ederler. Kızılderili Zuni Kabilesindekiler’e göre bu,
her şeyin kozmik çerçevesinin sembolüdür. Zuni duaları Orta
Bölgeye bir duayla başlar, ardından havayı temsil eden ve sarı
renkteki Kuzeye dua edilir, suyu temsil eden Batı mavi
renklidir, Güney ateşi temsil eder ve kırmızı renktedir, Doğu
ise dünyayı temsil eder ve beyazdır. Bütün bunları tüm
renkleri içeren Zenit’e ve renksiz veya siyah olan Nadir’e
edilen dua takip eder. Onların dualarının düzeni budur; en
soyut noktadan, her şeyin yüzeyine doğru yönelinir. Yine
Diogenes Laertius’un yazdığı bir bilgi şöyle: Sayılardan
noktalara, çizgilere, yüzeylere, üç boyutlu cisimlere ve “dört
unsura; ateş, su, hava ve toprağa sahip olan bu üç boyutlu
nesnelerden değiştirilmiş (uyumlandırılmış) ve tamamen
değişmiş olan dünya meydana gelir”. Noktaların bu gizemi bir
yıldızın her spiralleşerek doğumu gerçekleştiğinde
tekrarlanmaktadır.
Avrupalı
köylülerin ateşle tutuşturulmuş tekerleklerinde ve Bronz Çağın
ölülerin yakıldıktan sonraki küllerinin konulduğu kupa
örneklerinde görüldüğü gibi swastika ile ateş arasında derin
bir ilişki vardır. Ezoterik felsefede swastika, ateşi sürtünme
yoluyla elde eden ve “kırkdokuz ateşi” ilk kez ortaya
çıkarandır. Swastika’nın isimlerinden birisi de Arani’dir
ve bu da bir yangın tatbikatıyla ateş yakma ritüeline işaret
eder. Bununla ilişkili bir Sanskrit deyimi de pramantha’dır,
kelime anlamı ateş yakmak için kullanılan bir aleti ifade
eder, bir diğeri olan manth bir dönme hareketini ifade
ederken manthami de ateş yakmak anlamına gelir. Yunanca
prometheia ön bilgi anlamına gelir ve bununla ilişkili
olarak Promotheus ismi de Ateş Getiren anlamındadır.
Prometheus kişiselleşmiş pramantha’dır ve bunun
Sanskritçe karşılığı Promati’dir, yani Fohat’ın oğlu.
Bunların dışında kutsal ateşten xpwtos, Christos,
Agni, Pramantha ve Arani’nin
birleşmesinden meydana gelen İlahi Bebek olarak bahsedilir ve
bu doğma sürecine swastika denir.
Gizli Doktrin
(The Secret Doctrine) swastikanın “yaratılış ya da
tekamül çalışmasının tamamının Kozmo-Teogoni’den
(15)
Antropogoni’ye
(16) birkaç satırda
özeti” olduğunu öğretir… Bir taştan kıvılcımlar çıkaran,
işçinin çekicidir, burada taş uzayı sembolize ederken
kıvılcımlar dünyaları sembolize eder. Yeni Gökyüzünü ve Yeni
Dünyayı kutsamak için getirilen Thor’un çekicidir. Thor’un
kötü tutkuların yılanının başını vurmak için kullandığı dört
ayaklı haç makrokozmosun ve mikrokozmosun gücünün kökeni
haline gelir. Swastika yaratılış çalışmasını sembolize eder ve
aynı zamanda da İnşa Ediciyi veya Mimarı sembolize eder.
Kutsal Ateşin Babası İsa Twastri’dir ya da Joseph
Carpenter’dır, Vizwakarma’nın karşılığıdır, "Tanrıların
Babası" ve Evrenin Mimarıdır. Vizwakarma Surya’yı
(güneşi) swastikaya bağlamış, onun parlaklığının bir kısmını
kesmiştir, bu kesilen parçası kendini swastika aracılığıyla
kurban ettiği anlamına gelmektedir ve kendisinin sembolüdür.
Dolayısıyla o dünyadaki Kahin İnisiyatör’dür.
31415 sayısı
çeşitli düzenlerdeki Dhyan Chohan’ların
(17) hiyerarşisidir.
“Geçilmez” dairesinin sınırlarına yerleştirildiğinde ona
Dhyanipasa adı verilir ve bu da doğal ve doğaüstü kozmosu
bölen iptir. Bu, dairenin sayısıdır ve mistik swastikadır. Bu,
bir dairenin çevresinin yarıçapına oranı; 3.14 veya pi’dir;
inisiye olanın çeşitli siklusları ve çağları hesaplamak için
kullandığı orandır. Bütün bunların hepsi, “Erken Ariler
dönemindeki mistik düşünceler zamanında doğmuş olan ve onlar
tarafından ebediliğin tam olarak eşiğine ya da yılan
Ananta’nın başına konulmuş olan” swastika tarafından
harika bir şekilde sembolize edilir. Vishnu’nun Pralaya
sırasında üzerinde durduğu Büyük Yılan bin başlı
Sesha-Ananta’dır.
Swastika’nın
içinde “Kozmos’un Yedi Büyük Gizemi”nin anahtarı, bilimin,
İlahi Olan’ın ve insanın siklusları bulunur. İdrak eden kişi
Maha Maya’dan kurtarılacaktır. “Swastika’nın gizemleri içinde
inisiye olmuş kişi onun izlerini takip edebilir, matematiksel
bir kesinlikle kozmosun tekamülünü ve tüm Sandhya (geçiş
dönemi) periyodunu (Aynı zamanda Görünenle Görünmeyenin
arasındaki ilişkiyi), ayrıca insanın ve tüm canlıların
yaratılışını izleyebilir… Swastika sembolleri yedi başlı
ebedilik ejderinin Kether
(18)
Tacı’nın yedi yöntemini işaret ederken ölüm sonrası çıkışın
bölgeleri yedi prensibini ve İlahi Bilgeliğin Büyük Yılanı’na
yaklaşımı ve swastikayı kuşatan dairenin evlerini işaret eder.
Özünde bir
swastika olan insan, altı kozmik yönü birleştirir ve yedinciyi
merkezde keşfetmeye çalışır. Keşfetmeyi başarabilirse sessiz
merkezi noktada kalabilmeyi başardığı gibi aynı zamanda da
Büyük Kozmik Yılan’a da erişmiş olacaktır. Böylece Budist
İnisiye’nin en kadim kozmogoni ve teogoninin gizemlerine ait
olan ve swastika mührünü taşıyanların bildiği on bin gerçeğini
anlayan mükemmele erişmiş bir üstad olur. Bu mühür, insanlık
için feda edilmiş olan yaşayan inisiyelerin yüreklerine
yerleştirilmiştir. Onlar bu gerçekleri bozulmayacak,
sağlamlığı korunacak şekilde ebedi bir sessizlik ve gizlilik
içinde onların anlaşılır olacakları ve on bin mükemmelliğin
emanet edilmeye değer olduğu” seçilmiş takipçileri, yani yeni
inisiyeler için hazır hale gelecekleri güne kadar saklamak
zorundadırlar. Bu, Budaların alnındaki mühürdür, swastika
ateşi, kozmik mükemmellikleri insan formundaki
cisimleşmeleriyle birleştiren o huzurlu alınlarda yanmaktadır. |