İlkçağda Felsefe, insanın içinde yaşadığı dünya üstüne
edindiği bütünsel bilgiyi dile getiriyordu. Bugün de çok daha
geniş kapsamlı bir şekilde aynı anlamı içeriyor. Bugün
bildiğimiz anlamdaki Felsefeyi ilk olarak ortaya koyanlar eski
Yunanlılar olarak biliniyorsa da, antikçağ Yunanlılarından çok
önce eski Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve Hint
uygarlıklarında felsefenin temelini oluşturan düşünceler ileri
sürülmüştür. Her ne kadar Felsefe tarihçileri ilk filozof
olarak, dünyanın sudan yapılmış olduğu varsayımını ileri süren
Thales’i gösteriyorlarsa da gerçek
felsefe tarihi İ.Ö 15.YY.’da
İran’a kadar uzanır. Antikçağ Yunan ve Roma kültürlerini içine
alan, İ.Ö 8.YY. başlayıp, İ.S 5.YY.’da
sona eren aşağı yukarı bin yıldan biraz daha fazla süren bir
tarih aralığının ürünüdür. Oysa Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve
Hint kültürleri tarih olarak çok daha eskidir. Şunu kabul
etmek gerekir ki, Doğu da Felsefe, antikçağdan çok önceleri
başlamıştır. Felsefeyi
Doğu ve Batı Felsefesi olarak ikiye
ayırırsak, Doğudaki Hint, Çin, ve İran felsefeleri tüm
felsefe tarihinin beşiğini oluşturur.
Antikçağ Felsefesi sadece İ.Ö 8.YY.’da
başlayıp, İ.S 5.YY.’da sona eren
Yunan ve Roma kültürlerini kapsar. Mısır felsefesi tarih olarak
3.YY’a kadar, Çin felsefesi İ.Ö 4.
YY’a kadar uzandığı halde
Hint ve İran felsefeleri İ.Ö.15.YY’a
kadar uzanabilmektedir. Bu da gösteriyor ki, felsefe tarihi
insanlık kadar eskidir. Felsefe insanın düşünmeye başladığı
tarihe kadar uzanır.
Antikçağ Yunan ve Roma Felsefelerine,
Klasik İlkçağ da denir. Antikçağ Felsefesinin
ayırıcı niteliği, düşünce
tarihinde ilk kez
“Bilmek
İçin Bilmek”
amacının güdülmüş olmasıdır. Eski Mısır, Çin
Hint gibi felsefelerdeyse
“Uygulamak
İçin Bilmek” amacı güdülmüştür ki aslında çok daha yararlı ve günlük yaşam
pratiklerine uygundur.
Doğulu Felsefeciler günümüz modern bilim adamlarının dikkatini
çektiği gibi, bilgiyi eylemsel yararlılık için aramışlardır.
Bu yüzden hala Kadim Doğu Bilgelik
Okullarının
temel bilgilerine ihtiyaç
duymaktayız ve yeni fiziğin kuantum anlayışı düzeyindeki
modern fizikçileri fizikte yaptıkları her modern devrimin,
kadim bilgelik okullarının Batılı okulların bilgileriyle
örtüştüklerini söylemekteler… Felsefeciler bilmek için
bilmenin insan düşünce sistemine daha yararlı olduğunu
düşünerek iki felsefe anlayışı arasında bir paradoks yaratıp,
günümüz insanının zihinsel gelişimine yararlı oldular.
Çağdaş düşüncenin en geçerli felsefe soruları antikçağda
ortaya atıldı. Antik felsefede;
Anaximenes,Pythagoras,
Empedokles,
Heraklaitos, Sokrates, Platon, Aristoteles
gibi spiritüel
felsefeleri ele almış filozoflar
vardır. Sıra ile bu filozofların felsefelerini gözden geçirerek
günümüz sorularının yalnız bize ait olmadığını tarihin küçük
bir aralığından yeniden gözlemleyebiliriz. Tıpkı bir atom
fizikçisinin Cern Laboratuarında
atom altı parçacıkları gözlemleyerek onların dalga veya
parçacık haline geçmelerine neden
olan gözlemci gibi… Sevinçle ve isteyerek!
Noetıc
Scıence Instıtute
tarafından yayımlanan Modern Bilimin Yeni Metafiziksel
Temelleri (New Metaphysical
Foundations of Modern
Science) adlı kitap bilimin
geleceğini tartışmak açısından önemli ölçüde yardımcı
olmaktadır. Kitap, birçok bilim
dalından bilim adamlarının ve filozofların deneme yazılarını
içermektedir. Bu kişilerin tümü, bilimin gerçekliğinin doğası
hakkındaki kesin tavırlarını, insan deneyiminin, ihmal edilmiş
veya reddedilmiş önemli alanlarına, özellikle de şuurla ilgili
fenomenlere götürdüğünden yeniden gözden geçirilmesinin acilen
gerekliliği konusunda aynı inancı paylaşmaktadır. Bu kitabın
392.inci sayfasında Willis Harman
diyor ki:
”Modern bilimsel dünya görüşü,
doğal olarak çatlamıştır. Bireylerin ve toplumların refahı
için hayati olan yolda yanlış yöne sevk edilmektedir ve beşeri
medeniyetin gelecekteki yaşamı için yeterli değildir.”
Felsefe ve felsefenin tüm kolları da işte bu noktada önem
kazanır. Bilim felsefesi adını verdiğimiz branşın ne tür bir
yeni görüş sunduğunu doğru anlayabilmek için eski (kadim) ve
klasik felsefenin ne söylediğini kısaca bilmenin çok yararı
vardır. Bu temel üzerine kurulan ve bugünkü batı düşüncesi
adıyla adlandırılan çağdaş düşünceyi doğuran düşünce sistemi
doğu ve batı bilgeliği arasındaki iki ayrı uçtan oluştu.
İncelendiğinde göreceğiz ki ilkçağdan bu yana bütün
felsefelerde
aranan tamlık yok. Hepsi bir bütünün
ayrı bir bölümünü olağanüstü bir güzellik ve incelikte
anlatmışlar. Bir halk deyimi ile,
‘karanlıkta bir fil tanımlamışlar;
herkes filin bir yanını tutup,
‘işte işte bu fil!’
demiş.
Ama
artık çağımızda bu türlü ağdalı, karışık kavramlar içeren
öğretiler pek rağbet bulmuyor. Eskiye rağbet olsaydı bit
pazarına nur yağardı misali, çağımız insanı özellikle
gençlerinin pek kaybedecek zamanları yok. Sade, anlaşılır,
doğal ve uygulanabilir bilgilerle donatılmak istiyorlar. ’Geçmişten
Günümüze Felsefe’
sayfamızda
Astroset olarak amacımız, çeşitli tarihsel
süreçlere sadece bir göz atmak ama hızla
her gün yeniye ve daha yeniye yönelmek…
|