Kuantum teorisi
hakkındaki hiçbir şey, oradaki dünya ile o dünyadan 20 cm
kalınlığındaki cam bir levhayla, emniyetli bir şekilde
ayrılmış gözlemci kavramını yerle bir etmesinden daha önemli
değildir. Elektron kadar minicik bir nesneyi gözlemek için
bile o camı kırması ve ona ulaşması gereklidir. Seçtiği ölçüm
teçhizatını ayarlamalı. Artık yeri mi, yoksa momentumu mu
ölçeceği kendisine kalmıştır. Birini ölçmek için teçhizatını
ayarlaması, diğerini ölçmek için teçhizat ayarlamasına
mani olur, onu dışlar ve dahası ölçüm, elektronun durumunu
değiştirir. Evren daha sonra asla aynı kalmayacaktır. Neler
olduğunu anlatabilmek için eski 'gözlemci' sözcüğünün üzeri
çizilip yerine yeni sözcüğün, yani
'katılımcı'
nın konması
gerekir. Tuhaf ama bir bakıma evren katılımcı bir evren.
1927
yılında Werner Heisenberg
ünlü belirsizlik prensibini ortaya atarak henüz çözümlenmemiş
bir tartışmayı başlattı. Basit bir deyişle, Heisenberg
gözlemcinin, sırf gözleme eylemiyle gözlediğini ve
başkalaştırdığını ifade etti. Şuurun sonuç üzerinde doğrudan
bir etkisi olduğunu kastetmiyordu. Bunun yerine atomik
sistemlerde olup bitenleri ölçmeye çalışırken karşılaştığı
problemleri işaret ediyordu.
Heisenberg'in
bulgularından, ölçümün,gözlemcinin bilincinden etkilendiği
anlamının çıkması gerekmez. Bu ancak, ölçümü, gözlemcinin
başvurmaya mecbur kaldığı araç gerecin etkilediğini gösterir.
Fakat daha sonraki keşifler, bazı fizikçilerin insan zihninin
maddeyi etkileyebileceğini ileri sürmelerine neden olmuştur.
Princetonlu fizikçi John A. Wheeler, gözlemci deyiminin yerine
'katılımcı'
deyiminin konulması gerektiği inancında.
Ona öyle geliyor ki bu yerine koyma, şuurun fizikteki yeni
temel rolünü açık açık belirtecektir. Nesnel gerçekliğin
varlığını inkar etmek yerine daha da öteye giderek, öznel ve
nesnel gerçekliklerin bir nevi birbirlerini yarattığını iddia
ediyor. Yani
'kendi kendine harekete geçen'
ve kendi kendine
dayanmanın var ettiği sistemler yeni fizikçilere şu sorulan
sorduruyor. "Evren garip bir' şekilde, bu katılımcıların
katılımıyla 'var edilmiş' olabilir mi ?
Yaşamsal eylem
KATILMA
eylemidir.
' Katılımcılık', kuantum mekaniği
tarafından verilmiş, değiştirilemez yeni kavramdır. Klasik
teorinin gözlemci yani emniyetli bir şekilde, kalın camın
arkasında oturup, karışmadan neler olup bittiğine bakan insan
yorumunu alaşağı ediyor.
Wheeler'in de sonuçlandırdığı gibi
kuantum mekaniği, bunun yapılamayacağını söylüyor. Wheeler'in
'katılımcı' deyimini ortaya atması, doğal olarak Yeni Fiziğin
Mistik ve Metafizik doğasını gösterir.
Sir James Jeans 'ın,
şuurun madde evreninin yaratıcısı ve hakimi olabileceği
görüşü, fizikçiler için hayli şaşırtıcı bir görüştür. Benzer
şekilde "Implications of Metaphysics for Psycho-Energetic
System" başlıklı makalede, fizikçi Jack Sarfatti diyor ki,
'Zihnen faal düzeneklerin (psycho-energetic systems) gelişmesi
ile ilgili en önemli düşünce maddenin yapısının şuurdan
bağımsız olamayacağıdır.'
Jack Sarfatti,
parçacığın, bütün katılımcıların zihinlerindeki şuuraltı
faaliyet tarafından oluşturulduğunda, düzensiz bir şekilde bir
oraya bir buraya çarpacağını ileri sürüyor. Ve diyor ki:
' Kuantum iç-irtibatının daha derin
seviyesinde yaşayan bütün sistemlerin yayıldığı alanı da içermek zorunda olsa
bile bir fizik laboratuarındaki belli bir kuantum deneyinde,
katılımcı, deneycinin kendi olabilir. Bütün şuurlu sistemler
deney düzeneğine göre mekan-zamandan bağımsız olarak, belli
bir ortama ait olmayan kuantum potansiyelinin tamamına; tek
başına foton ve elektronların hissedebileceği, birbiriyle
ilişkisi olmayan katkılarda bulunur.'
Sarfatti bir
fizikçi olarak, katılımcı prensibinin Uri Geller gibi psişik
süjeler tarafından gösterilmiş, görünürde mucizevi
yeteneklerin de bir nedeni olduğu düşüncesinde.
Metafizikçiler açısından bu konuda daha açık bir soru soracak
olursak diyebiliriz ki, düşünceyi moleküle çeviren, dönüşümü
yaratan şey şuur mudur? Spiritüel bilgilerden biliyoruz ki,
şuurun bedenle iletişimi bir bütün halindedir. Sinir
sistemindeki 15 trilyon hücrenin tümü ruh varlığının
gönderdiği şuurlu etkisiyle "An"
içinde koordine olabilmektedir. Hem şuurun yalnız bedenle
sınırlı olabildiğini iddia etmek de mümkün değildir. Varlık
şuur projeksiyonları sayesinde kendini, istediği an bu sınırlı
zaman ve mekanın dışına çok rahat taşırabilir. Beden dışına
taşma deneyimleri yani astral seyahatler aslında sanıldığı
gibi yalnızca enerji bedenin dışlaştırılması değil aynı
zamanda da şuur projeksiyonlarının yani şuur
konsantrasyonlarının evrenin her yanına gönderilmesi,
yansıtılması ve oralarda da bilgi alışverişi yapılabilmesi
gücüdür.