Yunan filozofisinin en görkemli dönemlerinden beri;
Batı,akılcı ve analitik düşünceye önem vermiştir. Buda şuurlu
yaşamımızın
'Bölümlerini'
oluşturan düşünceler ve karar verme kurallarından ibarettir.
Bu mantık, doğal olarak beynin hesaba dayalı bir bilgisayar
modeli olduğuna varır, fakat bunun bedeli insanın diğer
tarafını, bilgi ve deneyimi temsil eden içgüdüsel yönünü, yani
erdem, hayal gücü, yaratıcılık gibi özelliklerini içeren
yönünü gözden kaçırması olur. Modern nörofizyolojik
terminolojide zihinsel yaşamımızdan sağ beyin/ sol beyin
ayrımı bağlamında söz edilir; bizim kültürümüz sol beyin
kültürüdür. Analitik ve mantıksal düşünce kapasitesi neredeyse
tamamıyla beynin sol yarım küresinin işlevsel kapasitesi
içindedir. Kuantum fiziğinden buna eşdeğer iyi bir metafor
vermeye kalkarsak, parçacık/ dalga ayrımını verebiliriz ve
diyebiliriz ki, bizim kültürümüz zihnin parçacık yönüne
dayanır. Holistler, şuurun
her elemanının aslında gerçekliğin her elemanı, her şeyle
bağlantısı olduğunu düşünerek, deneyimin dalga yönü üzerinde
dururlar. Bütün, parçaların toplamından daha büyük bir şeydir
ya da hologramik modelin baş savunucularından David Bohm'un
ortaya attığı gibi,
"gerçeklik bölünmez
bir bütünlüktür".
Her şey ve herkes birbiriyle öyle bütünleşmiş durumdadır ki,
bireylerden ya da ayrılmadan söz etmek gerçeğin çarpıtılması
ve bir yanılsamadır.
Bugünkü holistik evren
anlayışının temelinde hem kadim Doğu Bilgeliği hem de analizci
Batı vardır. Budizm'in Elmas Sutra'sı bu konuda şöyle diyor:
"İndra'nın evinde
öyle bir inci ağı oluşturulmuş ki, bir tanesine baktığınızda
diğer bütün incileri onun içinde görebilirsiniz."
Dünyadaki her nesne de sadece kendisi değildir, diğer her
nesneyi içerir ve aslında diğer her bir nesne odur. Mikro
kozmosla makro kozmosu birbirine bağlayan 'Büyük Varlıklar
Zinciri'
gerçekliğin her bir küçük parçasının bütünü içinde
taşıdığını ileri sürer. Spinoza felsefesinde de dünyadaki her
şeyin tek bir özden yapıldığı vurgulanır. Hologramı bir beyin
modeli olarak göstermeye çalışanlar bilimsel tabanlı bazı
metaforlar yapmaya kalkışıyorlar.
Hem genelde
'holografik
paradigma'nın hem
de özelde beynin holografik modelinin çekici özellikleri
vardır. Modern zihne ulaşabilen bir metafor olarak hologram,
ilişkiden ve işlemden kaynaklanan şuur ve gerçeklik unsurları
üzerinde yararlı bir rol oynar. Bize bütünün parçaları
olduğumuzu hatırlatır. Fakat bazı konularda metafor olarak
biraz fazla ileri giderek, mekanizma olarak varlığın dalga
benzeri yanına aşırı vurgu yapar, bilgisayar modeli de
parçacık yanını vurgular. Bildiğimiz gibi gerçeklik hem
dalgaları (ilişki)
hem de parçacıkları (bireysellik)
kapsar. Yani açıkçası gerçeklik dediğimiz şey ilişkilerden ve
bireylerden oluşmaz mı? Bu tıpkı insanın zihinsel yaşamının
hem anlık şuurlu birlik ve bütünlüğe sahip olmasını, hem de
hesaplamayı ve eylemi düşünce ve yapı gibi kapsamasına benzer.
Zaten şuurun doğasına ve onun beyinle ilişkisine gerçekten
uygun bir model her ikisini de açıklayabilmelidir.
ŞUURUN HOLOGRAFİK MODELİ Hologramlar bir lazer yardımıyla oluşturulan, içine aldığı
görüntünün sıradan fotoğraflar gibi iki
boyutlu değil üç boyutlu olduğu bir çeşit şeffaf resimlerdir.
Eğer elinizde bir elmaya ait bir hologram varsa,
plakayı bir kenara doğru bir miktar eğip elmanın arkasında
gerçekten ne olduğunu görebilirsiniz. Bir hologramla ilgili en
gizemli şey eğer onu ikiye bölerseniz her birinde tam bir elma
bulunan iki tam resim elde edecek olmanızdır. Kesime devam
edilirse dört, sekiz vs. elma elde edersiniz, çünkü holografik
filmin her parçasında tam bir resim bulunur.
'Holografik'
olma özelliği ya da bir bütünde her bir parçanın bulunması
dikkat çekicidir; çünkü bu, bir hologramda bulunan bilgi
düzeninin sıradan bir resimdeki bilgi düzeninden çok farklı
olduğunu gösteriyor. Bir hologram parçalara bölünemez. Çünkü
holografik bir resmin görünürdeki her parçası ancak resmin
tamamına ait ortak parçalarla ilgisi oranında anlaşılabilir,
Holografik resim
'alan'
özelliklerine sahiptir denilebilir.
Düzenlemenin holografik modelinin tartışmamızla ilgisi
vardır; çünkü Yeni Fizik, maddenin temel birimlerinin yani
atom-altı parçacıkların tek başına parçalar ya da yapı taşları
olarak soyutlanamayacaklarını bulmuştur. Bunların davranışları
da parçacıkların ortaklaşmasıyla belirlenen alan özelliklerine
sahiptir. Bu gizemli bir şeydir, çünkü aynı holografi-alan
ilişkisi hayatın yapısını ve aslına bakarsak düşünce
sürecimizin yapısına hükmediyor gibidir.
|