İnsan vücudunun mikro kozmik düzeydeki faaliyetinden, üzerinde
yaşadığı dünyanın bir ölçüdeki makro kozmik faaliyetine uzanan
kısa bir seyahate çıktığımızda, yaşantımızın nasıl bir kaotik
sistem içerisinde oluştuğunu gözlemlememiz mümkündür. Öyle ki;
kalp atışlarımızdan düşünce sistemimize, oradan da dünyamızın
meteorolojik yapısına uzanan muazzam bir kaos egemenliği ile
karşılaşarak şaşırabiliriz. Israrla belirtmekte fayda
var ki, burada söz edilen "kaos",
düzensizlik ve kargaşa anlamına gelmiyor, sadece bilim
dünyasının değişik bir yapıyı açıklamak için kullandığı özel
bir terim. Bedenimizin
iç yapısı ve belli başlı organlarımız üzerine yapılan bilimsel
araştırmalar gösteriyor ki, tıpkı doğanın diğer birçok
atom altı sistemlerinde olduğu gibi, insan bedeni de kaotik
sistemlerle işlemektedir. Örneğin, insan beyninin çalışma
sistemini incelemek için yapılan araştırmalar, düşünce
faaliyetinin artışıyla beyin dalgalarının giderek kaotik bir
yapıya büründüklerini gösteriyor. Beyin dalgaları, nöronların
ateşlenmesi ile ortaya çıkan elektrik sinyalleridir. Beyin
dalgaları, deneklerin elektro ansefalografa bağlanması ve bu
aletin ekranında çizgilerin belirmesiyle tespit edilmektedir.
BEYİN KASIRGALAR OKYANUSU
İnsan
beyni adeta bir kasırgalar okyanusu gibidir. Düşünme derecesi
arttıkça kasırgaların şiddeti artar ve giderek karmaşık bir
görünüm sergilemeye başlarlar. Beyindeki bu kaotik işlemler
bütünlüğünü anlamak için yapılan deneylerden biri de şudur: Bu
çalışmada denekler önce elektro ansefalografa
bağlanıyorlar, kendilerinden hiçbir şey düşünmemeleri isteniyor
ve beyin dalgaları kaydediliyor. Daha sonra deneklerden
700'den geriye doğru yedişer yedişer saymaları isteniyor ve
beyin dalgaları kaydediliyor. Görülüyor ki, geriye sayarak
düşünen deneklerin beyin dalgalarının elektro ansefalograf
(EEG) çizgileri dinamik artışlar kaydediyor ve giderek önceden
tahmin edilmesi imkansız bir akış içine giriyorlar. Bunun
gibi, bu konuda yapılan başka bir araştırmaların sonuçları da
çok ilginçtir. Bu deneyde sara hastalarının kriz durumundaki
EEG çizgileri kaydedilmiş ve normal insanların EEG
çizgileriyle karşılaştırılmış. Ortaya çıkan sonuç son derece
ilginç: Sara krizi sırasında beyin dalgaları daha düzenli ve
periyodik bir hal almaktadır. Bu tür deneyler bilim
adamlarına, beynin asli düzeninin kaotik olduğu ve ancak
hastalıklı gibi olağanüstü durumlarda, düşünce akışının
düzenli bir hale büründüğünü göstermiş oldu. Beyin üzerinde
yapılan deneylerin dışında, kalple ilgili olarak yapılan
araştırmalarda, sağlıklı bir kalbin vuruş düzensizliğinin,
sağlıksız olan bir kalbe göre daha kaotik olduğu gözlemlendi.
Bu araştırmalara göre, sağlıklı bir kalp, vuruşlarını belirli
bir aralıktaki frekanslar içerisinde devamlı olarak
değiştirmektedir. Kalp yaşlanıp, hastalanmaya başladıkça
vuruşlar düzensizliğini kaybedip daha periyodik olmaktadır.
BEDENDEKİ KAOTİK ETKİ Bedenimizde
varolan kaotik sistemi iyi anlaşılırsa bazı temel bilgiler
yerli yerine oturabilir. Peki ama beynimiz ya da kalbimiz
neden kaosa gerek duyuyor? "Sağlıklı
olmak için" diye yanıtlıyor, bu konu üzerinde
çalışan Ary Goldberger ve ekliyor: "Çevrenizdeki
şartlar sizi değişik hareketler yapmaya zorluyor. Eğer siz
periyodik ve monoton bir dinamiğe sahipseniz, çevrenizdeki
düzensizliğe uyum sağlayamazsınız. Çevreye uyabilmenin ve
gerekli esnekliğe sahip olmanın tek yolu kaostur. Kaos;
düzenli, kontrollü bir düzensizlik içerir."
ilginç değil mi? Her ne kadar burada araştırmacının
söyledikleri kendi öznel düşüncelerini yansıtıyorsa da, yine
de gelecekte kaos üzerine yapılacak araştırmaların gündelik
hayatımıza dek inebilecek etkilerini şimdiden tahmin
edebilmemizi kolaylaştırmaktadır. Ünlü düşünür Fritjof
Capra ise "Dönüm Noktası" adlı kitabında bu konuda söylüyor:
"Sağlığa
sistemler açısından bakış, hayata sistemler açısından bakışa
bağlıdır. Gördüğümüz üzere, canlı organizmalar yüksek derecede
bir kararlılığa sahip, kendi kendini organize eden
sistemlerdir. Söz konusu kararlılık tamamen dinamik olup
kesintisiz, birden fazla ve birbirine bağlı dalgalanmalarla
ifade edilmiştir. Böyle bir sistemin sağlıklı olabilmesi için
çevresiyle etkileşimde bulunması, çok sayıda seçme hakkına
sahip ve esnek olması gerekmektedir. Bir sistemin esnekliği,
hoşgörü sınırları içinde ne kadar çok değişkenin dalgalanıp
durduğuna bağlıdır. Daha dinamik bir organizma grubu,
esnekliğinin de artmasını gerektirir. Esnekliğin doğası ne
olursa olsun, fiziksel, ruhsal, toplumsal, teknolojik ya da
ekonomik o sistemlerin, çevrenin değişmelerine uyarlanma
yetenekleri için esastır. Esnekliğin
yitirilmesi sağlığın yitirilmesi anlamına gelir." Fritjof Capra'nın
görüşlerine katılalım ya da katılmayalım, bu, esneklik ve
uyumun gelecekte oldukça ilginç araştırmalara konu olacağı
gerçeğini değiştirmiyor.
"Anlaşıldığı kadarıyla doğanın dinamikleri hakkında
öğreneceğimiz daha çok şey var."
|