Yeni fizik ya da daha geniş tanımıyla modern bilim, gerçek
yapısı fiziği çok aşan bir dünyanın, yani evrenin fiziksel
yapısının bilgisidir. Geçmiş asırlarda bilim, hangi düzeyde
olursa olsun, modern bilim günümüzde alışık olduğumuz fiziksel
duyularımız ile bilgi toplamayı içermektedir. Teleskop, radar
ve barometreler de aslında bizim görme, işitme ve dokunma
duyularımızın uzantılarıdır. Onlar basit olarak, bu duyuların
mesafe ve yoğunluklarını arttırmaktadır. Bütün bilimsel
araçlar, en sıra dışı olanları bile, sonuçta fiziksel
duyularımızın uzantılarıdır. Bu açıdan fizik bilimi, dünya ve
evrenin fiziksel özelliğinin incelenmesidir. Çoğu zaman öyle
düşünülmesine rağmen fizik, realitenin bütününü ele almaz. Bu
arada, "fizik ötesi"ni
yapay uzantılar olsun veya olmasın, fiziksel duyularımız ile
algılanamayan şey olarak tanımlıyoruz.
Bilim, realiteyi çözmek için
fiziksel olanın dışında herhangi bir algılama yöntemini
kullanmamaktadır. Doğal olarak bu anlayışta, şuur ve Tanrı
olmak üzere, fizik ötesi bütün şeylerin sonuçta fiziksel
oldukları görüşü saklıdır. Bu tür şeyler ilk bakışta
"fizik ötesi"
şeyleri andırabilir, ancak bilim onları kurulu düzenine
sıkıştırdığı anda öyle olmadıkları ortaya çıkacaktır. Klasik
bilim açısından fizik ötesi diye bir şey yoktur. Realite olan
fiziktir. Şu noktayı vurgulamakta yarar vardır; Modern bilim,
yeni fizikteki kuantum teorisiyle ve yeni atom altı
araştırmalarıyla klasik fiziksel bilginin ötesine çoktan
geçmiştir. Modern fizikte, evrenin makine şeklindeki tanımı
bırakılmış, onun, unsurları birbirleriyle ilişkili ve ancak
kozmik bir işlemin mozaikleri olarak idrak edilebilen, özde
dinamik ve parçalanmaz bir bütün olduğu görüşü kabul
edilmiştir.
Evrenin bir
"dinamik bütün"
olduğunu bildiğimizi söyleyebiliriz, ancak tam tersiymiş gibi
düşünüyor ve davranıyoruz. Politikalarımız ve ekonomilerimiz
bunun günlük kanıtıdır. Ve örneğin daha büyük bir çerçevede,
kendimizin gerçekten Jüpiter ve Satürn'ün bir parçası
olduğunu, onların da bizim bir parçamız olduğunu düşünebiliyor
muyuz? Dinamik bir bütün içerisinde olmak işte bunu içerir.
Yoksa, bunları ve bizimle hiçbir ilgisi olmadan, milyonlarca
kilometre ötede duran diğer gök cisimlerini bizim varlığımız
ile iç içe ve bizim onların varlığı ile iç içe olmadığını mı
düşünüyoruz?
Yaşantımızın büyük bir kısmı halen
köklü bir biçimde klasik fiziğe dayanmaktadır. Ancak bu,
değişimin başlamadığı anlamına gelmez. Birçoğumuz doğanın
bütünlüğü ve insanlığın birliği olarak algıladığımız şeyler
için giderek artan bir duygusal üstlenme anlayışı
içerisindedir. Gerek bu durum, gerekse kural dışı olayları
bizzat yaşamamız, bizim, Evren'in dinamik bütününü ne kadar
yaşayıp hissettiğimizin bir göstergesi olabilir.
Bilim
ve Psi yeteneği
Fizik alanlarda bilimin ilerlemesi demek; kuşkusuz, cevap
bulmak için deneysel metotların her yere uygulanması demektir.
Sonuçların değerlendirilmesi istatistiklerle yapıldı. Bu
metotlarla bazı eski düşüncelerin doğruluğu, bazılarının
yanlışlığı ortaya çıktı. Bugün artık dünyanın yuvarlaklığı
hakkında tereddütü olan kanıtını kendi kendine bulabilir.
Bilimsel metot, hep soru soran zihinler arar. Bu sorulara da
herkesin kendine göre değerlendireceği yanıtlar arar. Kuşkusuz
bu gelişmenin doğal sonucu olarak insanın doğasıyla ilgili
soru ciddiyet kazandı. Fen bilimleri evrenin fizik yanıyla
ilgilendi. İnsanla ilgili bilimler, fizyoloji, tıp, psikoloji
yine ferdin fizik yanına yöneldi. Sonuç olarak, bilimin bu alanında
beyin incelendi, zihin değil. Bilindiği gibi beyin hücrelerden
yapılmıştır. Bunlar da elektriksel reaksiyonlarla ilgili
bilgilerdir. Beyinle ilgili fiziksel incelemeler onun ne kadar
kompleks bir yapıya sahip olduğunu anladık ama henüz insan
beyninden daha üstün bir kompüter yapılmış değil.
Bu
soruya şöyle bir yanıt her sağduyu sahibi insan için yeterince
açık seçiktir. "Ben moleküllerden
yapılmış bir organizasyonum. Çok zekiyim. Devasa makineler
yapabilirim. Fakat ne için? Onların ya da benim için bunun
anlamı nedir? Hiç" Bu
anlamsızlık duygusundan ötürü de yanıt peki sonra? olacaktır.
Sonunda bu hiç de doyurucu olmayan bir yanıta dönüşecek. Bu
durum günümüz insanlığında büyük rahatsızlığa ve moral
bozukluğuna neden oluyor. Yanıt ne olursa olsun, insanın
doğasıyla ilgili mekanik görüşün tatsızlığı bugün de görünen
bir manzaradır. İşte bu noktada psi yeteneğiyle
karşılaşıyoruz. Psi yeteneği dinsel bir dogma, körü körüne
bağlanılacak bir düşünce olmadığı için insanın fiziksel
olmayan yanına fiziksel araştırma metotlarının uygulanmasıyla
ilgili mantıksal bir girişim sayılır.Parapsikolojik
araştırmalar sade bilimsel bir gerçeği açığa çıkardı. O da psi
yeteneğinin gerçek oluşu. Deney ve sonuçların istatiksel
değerlendirmesiyle metotlar ve parapsikolojik araştırmalar
sürekli olarak yeniden incelenebilir.
Parapsikoloji bilim olarak henüz
gençlik dönemini aşmış sayılmaz. Başka bilim dallarına göre
henüz gençlik çağında kabul edilebilir. Araştırmalar hala
gelişim süreci içindedir. Psi yeteneği, bu
fiziksel-materyalist-mekanik şema içine yerleştirilemez.
Fiziksel açıklama mekanik prensiplerle etkileşim içine
girebilir ama insanı bütünüyle kapsayamaz.Çünkü bir duru görü
medyomu çevresiyle sınırlı değildir; prekognisyonla geleceğe
uzanabilir, telepatiyle başkalarının zihinlerinden geçenleri
algılayabilir. DDİ' nin bu üç şekli de kişiliğin aynı
psikolojik realitelerine göre kendilerini ifade ederler. DDİ
de öteki beş duyu gibi bireyin dış dünya ile bağlantısını
sürdürmesinde rol oynar. Psikokinezi, hala çok olağanüstü
bir fenomen olarak kabul edilir. Hatta eşyaların kendi
kendilerine hareket ettikleri sanılmıştır. Madde üzerinde
zihnin hakimiyeti kolay anlaşılabilecek bir kavram değil.
Psikokinezi yaşamın kendisinde esas olan bir yetenek neden
olmasın. Modern kuantum araştırmaları bunu ispat etmeye
başlamıştır.Tüm bunlardan anlaşılmaktadır ki; bilinen mekanik
süreçler nasıl vücudun bir parçasıysa, psi de insanın bir
parçasıdır. Fakat ona gravitasyon, hareket, ısı, optik,
elektrik, hatta fizik nedensellik kanunu uygulayabilirsiniz.
Bu da işin başka bir yanı. Kısacası; insanın fizik
yanıyla ilgili keşifler de dahil psi yeteneğinin keşfi ile
başta sorduğumuz soruya yanıt vermek mümkündür.
"Ben moleküllerin geçici olarak bir
araya getirilmesinden doğmuşum. Ama bunun dahası da var.
Bilinen hiçbir molekülün sahibi olmadığı meziyetlerim var. Bu
meziyetlerim; mekanik kavramlar içinde gösterilenden çok,
teolojik kavramlarla verilmeye çalışanlara daha yakın. Ve
bunlar zekice hazırlanmış testlere tabi tutulduğunda ortadan
kalkacak şeyler değildir."
Milenyum adını verdiğimiz bu
yeni yüzyılda bilim ve teoloji elele ilerlemek zorunda kalacak
gibi gözüküyor. "Altın çağ"
adı verilen
"Dönüşüm ve Değişim çağının"
en önemli temel bulgularından bir
tanesinin bu birliktelik olduğu ve
"Birleştirici Yeni Bir İnsanlık
Anlayışının"
bu ortak payda içinde yeni tanımlara
ihtiyaç duyması da kuşkusu uyandırmayacak temel bir gerçek
gibi anlaşılmalıdır. Ne tek başına teolojinin, ne
spiritüalizmin, ne de bilimin yapabileceği pek bir şey yok.
Bütünsel Evren Anlayışı içinde bütün bilgilerimizi bilimin
ışığı altında yeniden gözden geçirmenin ya da ele almanın tam
zamanı.
|