Dünya üzerindeki bütün modern araştırmalar zihne yeni bir
görünüm kazandırıyor. Bu çalışmalar bir gün zihinsel güç
fenomenini ve insan beyninin olağanüstü bir program olduğunu
daha kesin delillerle açıklayabilir. Aslında incelenirse
yeterince araştırma da var ama günlük yaşama indirgenmesi ve
günlük yaşamdaki kabulleri zaman alabiliyor. Bu konularla
ilgilenen ciddi araştırmacılara da bir görev düşüyor. Bazı
bilimsel araştırmalarla günlük yaşamın kullanım alanlarında
köprü olmak ve bu bilgileri herkesin anlayabileceği bir dille
anlatabilmek yani topluma mal edebilmek. İnsan beyni öyle
olağanüstü ki, bizim bilgisayarlarda oluşturduğumuz ağ
sistemlerini hafife alacak bir gelişmişliğe sahip. Beynin ve
zihnin sırlarını çözebildik diyebilir miyiz ne mümkün? Ama
günümüz modern araştırmaları bu konuda sınırları zorlayan
araştırmalar içindeler… Bu araştırmaların yararı nedir
derseniz? İnsanın günlük yaşamda kullanım alanlarının artışı
ve bu verilerinin doğru kullanımı diyebiliriz.
Telkin-bilimin insan zihni ve beyni üzerindeki yararları
bilimsel verilerle ispatlandı.. Ayrıca ciddiyetle ele
alındığında iş ve kariyer dünyasının kullandığı NLP
seminerlerini ve uygulamalarının başarılarını da göz ardı
etmek mümkün değil. NLP uygulayıcıları da beynin ve insan
zihninin olumlu telkine yatkınlığından yararlanarak onları
kariyerleri konusundaki başarılara daha rahat motive
edebiliyorlar.
Bilimsel açıdan
Rölativite teorisi ve kuantum mekaniği, bilimin, evrenin ve
insan zihninin yapısına bakışını değiştiriyor, esnetiyor ve
genişletiyor ve bu genişleme bizlere yeni kullanım alanları
açıyor. Astrolojinin doğum haritaları aracılığıyla yaptığı
Astro Terapi de bu temel ilkelere ve olumlu telkinlere
dayanıyor.
Beyin ve zihinle ilgili
araştırmalardan söz ederken David Bohm’u anmamak mümkün değil.
Einstein’in meslektaşlarından biri olan David Bohm
rölativite sonrası, kuantum sonrası evrenin parçalara
ayrılmayan
“Bölünmez, parçalanmaz” bir bütün
olduğuna işaret ediyor.
“Evreni gezegenler, organizmalar, hücreler, moleküller ve
atomlar şeklinde algıladığımız zaman realitenin tam bir
resmini görmüyoruz. Fizikçilerin “sınırlı vakıa” dedikleri
şeyi, bir yakın olma, yaklaşma olarak görüyoruz. Bu yaklaşma
beynimiz tarafından bir araya getirilen bir resimdir”
diyor.
Atom altı fiziği evren resmimize ilişkin temel bir
belirsizliği ortaya koymaktadır. Bir elektronun birbirini
tamamlayan özelliklerini konum ve moment olarak tam
bilemiyoruz. Bu kuantum alanında, bir özellik hakkında ne
kadar çok şey bilirsek, zorunlu olarak diğer özellik hakkında
daha az şey biliyoruz. Bu olayın kendi içinde mevcut olan
belirsizlik, eşyanın doğası hakkındaki doğru bilgimizin
sınırını gösteren bir örnektir. Kuantum mekaniğinin bize
anlattığına göre bilgi sübjektiftir;
“Bilinen şey, bilenin zihninden ayrı değildir”.
Bununla beraber, kuantum belirsizliği mekanik, lineer bir
limittir. Beynin mantıksal sol ve sembolik sağ yarı kürelerini
hatırlayacak olursak, başka
“öğrenme” yollarının olduğunu
anlarız.
Fizikçi Bohm, beynin
kendisinin, bütünün ayrılmaz bir parçası olmasından dolayı,
insan zihninin bölünmez, bütüncül evreni bilmeye muktedir
olduğuna inanmaktadır. Bohm’a göre: evrene, gördüğümüz
maddesel evrene, gördüğümüz maddesel dünyanın tezahürüne sebep
olan bir
‘düzen’
sinmiştir; evren bu iç içe düzen’i emmiş,
doygunlaşmış haldedir. Boş mekan olarak düşündüğümüz şey,
enerjiyle sature haldedir, doygunlaşmıştır. Canlı ve cansız
alem arasındaki sınır, zihnin bir yaklaşımıdır; bu mutlak bir
bölünme değildir. Ve zihin maddeden ayrı değildir.
Evrene bu açıdan
bakılırsa, kendi kendine gevşeme, telkin bilim, psikokinezi ve
diğer psişik olaylar, zihin ve madde ayrı olmadığından, zihnin
madde üzerindeki egemenliği gibi bir soruna da yeni bir
açıklama getirmektedir. Evren ve evreni bilen zihin bir ve
aynıdır tek birleşmiş bir bütündür.
California
Üniversitesi’nden Charles Tart, bir odada elektrik şoku
verilen birinin ayrı bir odadaki eşinin, diğer odadaki
olayların farkında değilken biyoelektrik tepkiler kaydettiğini
gösteren deneyler yapmıştır. Benliğimizin, derimizin
içindeki bir şey olduğunu, benliğin bedenin cidarlarında sona
erdiğini düşünürüz. Oysa modern bilim durumun böyle olmadığını
ortaya koyuyor.
Biz
“deriyle kaplanmış
bir ego” değiliz. Gerçi göbek bağımız doğumda kesilir, ama biz
yine kopmaz bir bağla evrene bağlıyız. Zihin, beden ve evren
bir sürekliliktir.
“Düşünce asla başlamaz ve son bulmaz”,
diyor Bohm. Çünkü o bilgi alma, işleme tabi tutma, geri
besleme (feedback) ve gönderme sürekliliğidir. Beynimiz bedene
bir mesaj gönderdiği zaman, evrenden öğrenmiş olduğu
alışkanlıklara ve programlara göre evrenle bir ilişkiye
geçmektedir.
HOLO
HAREKET
Bu yeni beyin teorisi
ilhamlar, psişik güçler, olumlu telkinlerle tedavi, şifacılık,
psikokinezi, mistik teklik, evrenle birlik duygusu gibi önceki
birçok gizemli fenomene mümkün açıklamalar sağlamaktadır.
Bohm, pek çok şekilde
yorumlanabilen ama asla bölünemeyen tek bir ünite olarak
işleyen tüm sistemi evren, organizmalar, beyinler, moleküller
olarak tanımlamak için holo hareket kelimesini
kullanıyor.
“Mistik bir deneyim yaşamanın ve kendimizi tüm evrenle bir
hissetmemizin sebebi, zaten tüm evrenle bir oluşumuzdur. Holo
hareket içindeki her şey kendi içine katlanmıştır. Bir insan
beyni evreni gözlemlemek için dışarıda kalmaz. Beyin bütünün
parçası olarak onun içindedir. Tüm eşyalar, tüm madde, tüm
olaylar, tüm zaman, her ana, her olaya katlanır. Evrenin her
parçası bütünün bilgisini taşır.” Dr. Harold Burr,
bu tip konularla ilgili çalışmalarının sonucunda her canlının
“L-alanları” dediği bir elektriksel alana sahip olduğunu
keşfetti. Sheldrake’in hipotezi
Pribham ve Bohm’un çalışmasındaki kavramları kullanarak şunu
ileri sürer;
“Her
organizmanın morfogenetik alanı (M-Alanı) hem bedenden, hem de
zihinden öncedir ve de zaman ve mekana göre belli bir yeri
yoktur. Başka bir ifadeyle bir organizmanın M- alanı,
evrendeki temel kuvvetlere, çevrenin etkilerine ve
organizmanın kendisinden gelen geri beslemeye cevap erir, yani
onlardan etki alır ve tepki verir. Böylece alan durmadan
değişir ve beden-zihin organik varlığımızla doğal evrenin
diğer kuvvetleri arasında bir bağ olabilir.”
Eski dönemlerde Şamanik
şifa metotlarıyla yapılan iyileştirmelerle bugünün Telkin ya
da Sofroloji adı altında yaptığı çalışmalar da bu bağlamda
alansal iyileştirmeler olarak ele alındığında hayli önemli
bir araştırma ve uygulama alanı bizlere açılıyormuş gibi
gözüküyor.
Yeni Şuur Bu bir Yeni Şuur
Anlayışıdır. Dünya üzerinde hali hazırda bu konular üzerinde
çalışan oldukça ciddi araştırıcılar vardır. Ve yeni açılacak
yolların taşlarını hazırlayanlarda yine onlardır. Geleceğin
bilim adamları insan-ruh-beden sağlığı için tüm bu verileri
bilen, değerlendiren ve uygulayan kişiler olacak. Bu
kaçınılmaz bir yazgı çünkü evren sürekli genişliyor, bilgi
alıyor, bilgi veriyor. Mikro ünite olan insan da istese de bu
büyümenin dışında kalamaz!…
|